20. Hukuk Dairesi 2015/8108 E. , 2017/960 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili ile davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 27.03.2013 tarihli dilekçe ile müvekkilinin maliki olduğu ... ilçesi ... mevkii ... ve ... parsel sayılı taşınmazların bir bölümünün orman olduğu gerekçesiyle bedelsiz olarak tapularının iptaline karar verildiğini, tapuların iptal edilmesi sebebiyle zararın oluştuğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı tutup 50.000.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte Hazineden tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine; davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, çekişmeli taşınmazın 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp kesinleşen orman tahdidi içinde kaldığını, orman kadastrosuna itiraz edilmediğinden tapunun hukuki değerini kaybettiğini, ormanların özel mülkiyete konu olamayacağını, 6292 sayılı Kanundaki haklar kullanılmadan tazminat davası açılamayacağını, Hazinenin kusursuz sorumluluğundan söz edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; tapu sicili doğru tutulmadığından TMK"nın 1007. maddesi uyarınca Hazinenin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 45.441,74.-TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından süresinde, davacı vekili tarafından ise katılma yoluyla temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma hükme yeterli değildir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1957 yılında yapılan kadastro sırasında ... ilçesi ... mevkii ... parsel sayılı 13.800 m2 yüzölçümündeki taşınmazın 4753 sayılı Kanun uyarınca oluşan tapu kaydı uygulanarak tarla niteliği ile ... adına tespit ve tescil edildiği, daha sonra ... ila ... parsellere ifraz edildiği, ... ve ... parsel sayılı sırasıyla 346,80 m2 - 396,50 m2 yüzölçümündeki arsa cinsli taşınmazların satış yoluyla davacıya geçtiği, Orman Yönetiminin açtığı dava üzerine ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/159 E. -2008/185 K. sayılı kararıyla ilamıyla “... parselin (C) harfi ile işaretlenen 235,02 m2, ... parselin (A) harfi ile işaretlenen 81,80 m2 yüzölçümlü bölümlerinin tapu kayıtlarının iptal edilerek orman niteliği ile Hazine adına tapuya tescillerine karar verildiği, temyiz incelemesinden geçerek 28.07.2009 tarihinde kesinleştiği, tapuda infaz işlemlerinin yapıldığı, eldeki davanın ise 27.03.2013 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay) Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. -2010/668 K. sayılı kararı).
Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerledirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava, taşınmazların mülkiyetlerinin yitirilmesine ilişkin iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerinin tespit edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Somut olaya gelince ormanlar özel mülkiyete konu olamayacak ise de genel arazi kadastrosu sırasında taşınmazlar hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişi adına oluşturulduğu, satış yoluyla davacıya geçtiği bu şekilde tapu sicili hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararın karşılanması gerektiği kuşkusuzdur. Davacının zararı, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/159 E. - 2008/185 K. sayılı kararının kesinleştiği tarihte oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması gerekmektedir. Tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Nevar ki; hükme dayanak yapılan bir mülk bir inşaat bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; ... Belediye Başkanlığının yazısına göre taşınmazların imar planı içinde bulunduğu, ayrık yapı nizamlı 2 katlı olarak belirlendiği, tapu kaydının iptal edildiği tarihte imarlı arsa oldukları belirtilerek emsal incelemesi ve karşılaştırması yöntemiyle taşınmazların dava tarihindeki değerleri belirlenmiştir.
Bu durumda somut olayda davaya konu taşınmazların değerlerinin yöntemine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.
Bu nedenle, mahkemece arsa niteliğinde bulunan dava konusu taşınmazlara yönelik olarak, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazların eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazlardan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinde önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması,emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmazlara ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazların, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporununda denetlenmesi, dava konusu taşınmazların ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme (28.07.2009) tarihi
itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazların ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduklarının belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazların emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerlerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekili ve davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 09/02/2017 günü oy birliğiyle karar verildi.