Esas No: 2020/1647
Karar No: 2022/639
Karar Tarihi: 18.05.2022
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu 2020/1647 Esas 2022/639 Karar Sayılı İlamı
DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2020/1647 E. , 2022/639 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1647
Karar No : 2022/639
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : ...Başkanlığı - ...
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVACI) : ...Ticaret Limited Şirketi
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMİN KONUSU : ...Bölge İdare Mahkemesi .... Vergi Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı tarafından ihale edilen işler nedeniyle alınan ihale kararı ile ihale kararı üzerine düzenlenen kağıtlardan doğan ve 01/01/2012 ilâ 08/06/2017 tarihlerinde ihale makamına ödenen damga vergilerinin faiziyle birlikte iadesi istemiyle yapılan başvuru üzerine iade talebinin 426.249 TL tutarında eksik ve faiz ödenmeksizin yerine getirildiğinden bahisle Gelir İdaresi Başkanlığına yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile 426.249 TL tutarında eksik iade edilen damga vergisinin yasal faizi ile birlikte iade edilmesi ve daha önce iade edilen damga vergilerine ilişkin yasal faizin ödenmesi istemiyle dava açılmıştır.
.... Vergi Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararı:
Dava konusu işlemin eksik olarak iade edilen damga vergilerinin iadesi istemine ilişkin kısmı yönünden yapılan inceleme:
Yasal dayanağı olmaksızın tahsil edilen damga vergilerinde hukuka uygunluk bulunmadığından tahsil edilen vergilerin davacıya iadesi gerekmektedir. Ancak iadesi gereken damga vergisi tutarının belirlenmesine ilişkin olarak alınan ara karar üzerine ibraz edilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden davacıya eksik iade edilen damga vergisi tutarının 203.796,43 TL olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle dava konusu işlemin bu tutara ilişkin kısmında hukuka uygunluk, bu tutarı aşan kısmında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dava konusu işlemin faiz istemine ilişkin kısmı yönünden yapılan inceleme:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin (4) numaralı bendi uyarınca haksız olarak tahsil edildiği tespit olunan damga vergilerinin tahsil tarihinden itibaren hesaplanan tecil faiziyle birlikte davacıya iadesi gerekmektedir.
Karar Sonucu:
Vergi Mahkemesi bu gerekçeyle dava konusu işlemin 203.796,43 TL tutarındaki damga vergisini aşan kısmı yönünden davanın reddine, 203.796,43 TL tutarındaki damga vergisine ilişkin kısmı yönünden davanın kabulüne; 203.796,43 TL tutarındaki damga vergisi ile davacıdan tahsil edilen toplam 977.547,32 TL tutarındaki damga vergisini oluşturan her tahsil tutarı üzerinden tahsil tarihinden itibaren hesaplanan tecil faizinin davacıya ödenmesine karar vermiştir.
Tarafların istinaf istemini inceleyen ...Bölge İdare Mahkemesi ...Vergi Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararı:
Dava konusu işlemin eksik olarak iade edilen damga vergilerinin iadesi istemine ilişkin kısmı yönünden yapılan istinaf incelemesi:
İstinaf dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın dava konusu işlemin eksik iade olarak iade edilen damga vergisinin iadesi istemine ilişkin kısmına yönelik hüküm fıkrasının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Dava konusu işlemin faiz istemine ilişkin kısmı yönünden yapılan istinaf incelemesi:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin (3) numaralı bendi uyarınca Devlet, mükellef tarafından dava konusu edilen vergilerin ödeme yapılmamış olan kısmını, tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren yargı kararının tebliğ tarihine kadar geçen süre için 6183 sayılı Kanun'da düzenlenen gecikme zammı oranında hesaplanan gecikme faiziyle tahsil etmektedir. Aynı ilişkinin diğer tarafı olan mükellefin davayı kazanması durumunda uygulanacak faize ilişkin aynı Kanun'da herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bu durum, devlet ile birey arasında kurulmaya çalışılan çıkarlar dengesini birey aleyhine bozmaktadır. Bu dengenin kurulabilmesi için haksız olarak tahsil edildiği tespit edilen dava konusu verginin mükellefe, tahsil tarihinden itibaren amme alacaklarına uygulanan gecikme zammı oranında hesaplanan faizle birlikte iadesi gerekmektedir. Bu aynı zamanda hukuk devletinde adil dengenin sağlanması için zorunludur.
Karar Sonucu:
Vergi Dava Dairesi bu gerekçeyle Mahkeme kararına yöneltilen istinaf isteminin dava konusu işlemin damga vergilerinin iadesi istemine ilişkin kısmı yönünden reddine, faiz istemine ilişkin kısmı yönünden kabulüne; buna ilişkin hüküm fıkrası kaldırıldıktan sonra 203.796,43 TL tutarındaki damga vergisi ile davacıdan tahsil edilen toplam 977.547,32 TL tutarındaki damga vergisini oluşturan her tahsil tutarı üzerinden tahsil tarihinden itibaren gecikme zammı oranında hesaplanan faizin davacıya ödenmesine karar vermiştir.
Davalının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 22/05/2020 tarih ve E:2020/2087, K:2020/2339 sayılı kararı:
Dava konusu işlemin eksik olarak iade edilen damga vergilerinin iadesi istemine ilişkin kısmı yönünden yapılan temyiz incelemesi:
Karar dava konusu işlemin damga vergilerinin iadesi istemine ilişkin kısım yönünden usul ve hukuka uygun olup, davalı tarafından ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Dava konusu işlemin faize ilişkin kısmı yönünden yapılan temyiz incelemesi:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin (4) numaralı fıkrası ile geçici 29. maddesi uyarınca değinilen fıkraların yürürlük tarihi olan 15/06/2012 tarihinden sonra haksız olarak tahsil edilen vergilerin tecil faiziyle iadesi gerekmektedir.
Olayda davacı tarafından dava dilekçesinde, haksız olarak tahsil edilen tutarların yasal faiziyle birlikte iadesinin istenildiği anlaşılmaktadır. Yasal faizin yerleşik Danıştay içtihatları doğrultusunda 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun uyarınca hesaplanacak faiz oranı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durumda taleple bağlılık ilkesi dikkate alındığında Bölge İdare Mahkemesince hukuk devletinde adil dengenin korunması gerektiğinden bahisle devlet tarafından kendi alacaklarına uygulanan faiz oranı olan 213 sayılı Kanunu'nun 112. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca 6183 sayılı Kanun'a göre tespit edilen gecikme zammı oranında faizin uygulanması gerektiği yolunda verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamıştır.
Karar sonucu:
Daire bu gerekçeyle Bölge İdare Mahkemesi kararının dava konusu işlemin damga vergilerinin iadesi istemine ilişkin kısmına yönelik hüküm fıkrasını onamış, tahsil tarihinden itibaren gecikme zammı oranında hesaplanacak faizin ödenmesine ilişkin hüküm fıkrasını bozmuştur.
...Bölge İdare Mahkemesi .... Vergi Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı ısrar kararı:
Dava dilekçesinde haksız olarak tahsil edilen vergilerin tahsil tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte iadesi talep edilmekle birlikte açık bir şekilde 3095 sayılı Kanun'un 1. maddesinde düzenlenen kanuni faiz talep edilmemiştir.
Vergilendirme ilişkisinde taraflar eşit statüde bulunmadığından sözleşmeden doğan özel borç ilişkilerinde kanuni faizi düzenleyen 3095 sayılı Kanun'un haksız tahsil edilen vergilerin iadesinde uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle açıkça talep edilmediği sürece bu Kanun'da düzenlenen "kanuni faiz"in yasal faiz olarak kabul edilmesi olanaklı değildir.
İdarenin Anayasanın 125. maddesinde ifadesini bulan eylem ve işlemlerinden kaynaklanan tazmin sorumluluğu, müdahalesinden önceki ve sonraki zaman dilimi itibarıyla ilgililerin malvarlığı üzerinde bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını amaçlamaktadır. Dolayısıyla, eylem veya işleminden dolayı sorumlu tutulan, başka deyişle üzerine tazmin borcu düşen idarenin, hak ihlalini tam olarak gidermesi, uğranılan zararı bütünüyle karşılaması zorunludur (ESİN Yüksel, Danıştay'da Açılacak Tazminat Davaları sh.14).
İdarenin eylem veya işlemi nedeniyle ortaya çıkan zararın, olay tarihi itibarıyla değil, karar tarihi itibarıyla saptanması, hukuki sorumluluğu bulunan tarafça zararın tam olarak giderilmesi gerektiği şeklindeki ilkenin de doğal sonucudur. Bu yapılmadan etkili bir hukuka uygunluk denetiminden söz edilemeyeceği açıktır. Kaldı ki, tazminat miktarı hesaplanırken, dava süresince paranın değer kaybı nedeniyle reel olarak eksilen bölümünün dikkate alınmaması, davalı taraf için haksız bir kazanca dönüşecektir. Asıl olan; tazminat miktarının, para değerindeki kayıplar hesaplanıp, karar tarihi itibariyle gerçek değerinin bulunması suretiyle olanaklıdır (ÜNLÜÇAY Mehmet, İdarenin Tazmin Borcu ve Enflasyon Olgusu, Danıştay Dergisi Sayı:94).
Danıştay Yedinci Dairesinin E:2002/28, K:2005/237 sayılı kararında hukuk devletinde, bir zararın faiz ya da başka bir ad altında ödenecek tazminatla karşılanabilmesi için, açık yasa hükmü aranmasının düşünülemeyeceği, aksine anlayışın Devletin ve ona bağlı idarenin eylem ve işlemlerinden doğan her türlü zararın tazmini için de açık yasa hükmü aranması sonucuna götüreceğine değinilmiştir. Böyle bir anlayışın da Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan, idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu yolundaki amir hüküm ile bağdaştırılamayacağı belirtilmiştir.
Kararda, Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, Devletin, ikmalen, re'sen ve idarece yapılan tarhiyatlara konu vergileri normal vade tarihinde tahsil edememiş olması sebebiyle uğradığı zararın gecikme faizi adı altında ödenmesinin öngörüldüğü belirtildikten sonra Anayasa'da öngörülen eşitlik ve adalet ilkelerinin gereği olarak hukuka aykırı olarak yapılan vergi tahsilatlarında da mükelleflere ödenecek maddi tazminat miktarının, davadaki istem de gözetilerek tahsil edilen verginin Devlet Hazinesinde kaldığı süre için gecikme faizi oranına göre hesaplanacak miktar kadar olması gerektiği vurgulanmıştır.
Bu nedenle davacının talep ettiği "yasal faiz"in, bugün için 213 sayılı Kanun'un 112. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen "gecikme zammı oranında faiz" olduğu sonucuna varılmıştır.
Vergi Dava Dairesi, ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak bu gerekçeyle ısrar etmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: İadesi talep edilen tutar yönünden idare ile davacı arasındaki ilişki, iadenin yargı kararıyla hüküm altına alınması sebebiyle yönetilen-idare ilişkisi olmaktan çıkarak bir borç ilişkisine dönüştüğünden ödenecek faizin 3095 sayılı Kanun hükümlerine göre belirlenmesi gerektiği belirtilerek ısrar kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Cevap verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ: Olayda uyuşmazlık, dava dilekçesinde dayanağı belirtilmeyen "yasal faiz" isteminden hangi faiz türünün anlaşılması gerektiği ve davacıdan haksız olarak tahsil edildiği idarece tespit edilen tutar ile yargı kararıyla tespit edilen tutarın iadesinde hesaplanacak faizin türüne ilişkindir.
Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilâtın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek tecil faizinin ödenmesine ilişkin 22/07/1998 tarih ve 4369 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 213 sayılı Kanun'un 112. maddesine eklenen (4) numaralı fıkrada yer alan kural Anayasa Mahkemesinin 10/02/2011 tarih ve E:2008/58, K:2011/37 sayılı kararıyla Anayasa'nın 2. ve 35. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Değinilen fıkranın iptali üzerine Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesine 31/05/2012 tarih ve 6322 sayılı Kanun'un 14. maddesiyle eklenen (4) numaralı fıkrada, fazla veya yersiz olarak tahsil edildiği tespit edilen vergilerin, fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi, diğer hallerde ise verginin tahsili tarihinden itibaren aynı dönemde 6183 sayılı Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte mükellefe red ve iade edileceği düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemenin gerekçesinde de düzenlemeyle fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde, mükelleflere tahsil tarihinden itibaren faiz ödenmesinin sağlandığı belirtilmiştir. Ancak, verginin fazla veya yersiz tahsilinin mükellefin beyanından kaynaklanması halinde faiz, mükellefin hatanın düzeltilmesine dair müracaat tarihinden itibaren hesaplanacaktır.
Bununla birlikte Vergi Usul Kanunu'nun geçici 29. maddesinde, 6322 sayılı Kanun'un 14. maddesiyle 112. maddenin (4) numaralı fıkrasına eklenen düzenlemenin bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten sonra fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde uygulanacağı düzenlenmiş bulunmaktadır.
15/06/2012 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme ile haksız olarak tahsil edildiği yargı kararıyla, re'sen veya düzeltme talebi üzerine tespit edilen vergilerin iadesinde herhangi bir ayrıma gidilmeksizin vergi aslı ile birlikte tecil faizi ödeneceği düzenlenmiş bulunmaktadır. Değinilen fıkranın gerekçesinde de haksız veya fazla tahsil edildiği tespit edilen verginin talep veya yargı kararı üzerine veya re'sen iadesine karar verilmiş olması yönünden herhangi bir ayrıma gidilmediği, yalnızca faizin başlangıç tarihi yönünden ayrım yapıldığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla yeni düzenlemede iade sebebi yönünden bir ayrıma gidilmediği, ayrımın sadece ödenecek faizin başlangıç tarihi noktasında olduğu görülmektedir. Bu ayrımda da fazla ve yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususu yasal bir ölçüt olarak benimsenmiş; fazla veya yersiz tahsilata sebep olan mükellefin tahsil tarihi yerine düzeltmeye dair müracaat tarihinden başlayacak şekilde daha sınırlı bir giderim elde etmesi öngörülmüştür.
Bu durumda 15/06/2012 tarihinde yürürlüğe giren (4) numaralı fıkranın açık hükmü karşısında bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten sonra haksız veya fazla tahsil edilen vergilerin iadesi bakımından uygulanacak faiz türü yönünden Kanun'da boşluk bulunduğundan söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle 15/06/2012 tarihinden sonraki dönemde haksız olarak tahsil edilen dava konusu verginin bu fıkra uyarınca tecil faiziyle birlikte iade edilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan temel hak ve özgürlükleri korumak öncelikle idari makamlar ve derece mahkemelerinin görevidir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16; Famiye Beğim ve Mehmet Tahir Beğim, B. No: 2017/21882, 10/02/2021, § 49)
Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı korunmuştur. Mülkiyet hakkının Anayasa'nın 13. maddesi ile 35. maddesinde sayılan ölçütler dahilinde müdahaleye konu olup sınırlanabilmesi mümkündür.
Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci fıkrasının birinci cümlesinde ise usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu ifade edilmiştir.
Anayasa'nın 138. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da hâkimlerin Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermesi gerekir.
Dolayısıyla hakimler hüküm verirken Anayasa'yı ve kanun hükmünde olan usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaları dikkate almalı ve uygulamalıdır.
Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlerinin idari davalarda uygulanması esnasında bu hükümlere kararlarıyla içerik kazandıran Anayasa Mahkemesi içtihatlarının; milletlerarası andlaşmaların idari davalarda uygulanması esnasında ise bunları yorumlama yetkisine sahip uluslararası kurum ve yargı organlarının tavsiye, çözüm, karar ve içtihatlarının dikkate alınması gerekmektedir. Bu bağlamda AİHS’nin Anayasa’da öngörülen usulde onaylanarak yürürlüğe konulması sebebiyle kanun hükmünde olduğu, onay aşaması tamamlanmış Eki Protokollerin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiği ve AİHS’nin idari davalarda uygulanması konusunda AİHS’yi yargısal olarak yorumlama yetkisine sahip AİHM kararlarının da dikkate alınması gerektiği izahtan varestedir.
Devletin vergileme alanındaki politikalarını belirlerken ve uygularken geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır (Wolfhard Koop-Automaten Goldene 7 GmbH & Co. KG/Almanya (k.k.), B. No: 38070/97, 30/3/1999). Devletin kendi alacaklarına uygulanacak faiz türünü, haksız olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde uygulanacak faiz türünden farklı ve daha yüksek oranda belirlemesi de vergilendirme alanındaki geniş takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır.
Gerek Anayasa Mahkemesi gerekse AİHM mülkiyet hakkı kapsamında faiz ödenmesini, esasen devletin borçlu olduğu tutar ile alacaklı tarafından nihai olarak alınan tutar arasındaki enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıplarını giderme yükümlülüğüyle ilişkilendirmekte; ancak yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde kişilere ödenecek faizin türüne ilişkin açık bir belirleme yapmamaktadır. Bunun yanında devletin borçlu olduğu tutar ile alacaklı tarafından nihai olarak alınan tutar arasında enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıplarının faiz ödenerek karşılanması gerektiği her iki Mahkeme içtihatlarında da vurgulanmaktadır. (Çok sayıda karar arasından bkz. AİHM, Eko-Elda Avee/Yunanistan B. No: 10162/02, 09/03/2006; Buffalo S.r.l. in Liquidation/İtalya B.No: 38746/97, 03/07/2003; AYM, Ano İnşaat ve Ticaret Limited Şirketi [GK], B. No. 2014/2267, 31/12/2017 §39)
Bu durumda somut olayda istinaf mercii tarafından, haksız olarak tahsil edilen vergi aslı ile birlikte ödenen tecil faizinin alacaklı tarafından nihai olarak alınan tutarın değerinde enflasyon nedeniyle oluşan aşınmayı karşılamada yetersiz kaldığı ve bu durumun kişiye aşırı bir yük yüklediğinin tespit edilmesi halinde taleple bağlılık ilkesi göz önünde bulundurulmak suretiyle Merkez Bankası verilerine göre enflasyon artış oranında hesaplanacak faizin tecil faizi ile karşılanabilen kısmının, bu konudaki açık düzenleme niteliğindeki Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddenin (4) numaralı fıkrası uyarınca; tecil faizi ile telafi edilemeyen kısmının ise Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci fıkrasının birinci cümlesi ile 138. maddesinin birinci fıkrası uyarınca vergi aslı ile birlikte ödenmesine hükmedilmesi gerekmektedir.
Dava dilekçesinde dayanağı belirtilmeden faiz, yasal/kanuni faiz gibi ifadelerle faiz talebinde bulunulması durumunda davacı tarafından faiz talebi herhangi bir faiz türü ile sınırlandırmadığından istinaf merciince haksız olarak tahsil edilen vergi aslı ile birlikte Merkez Bankası verilerine göre enflasyon artış oranında hesaplanacak faizin tecil faizi ile karşılanabilen kısmının tecil faizi ile telafi edilemeyen kısmının ise Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci fıkrasının birinci cümlesi ile 138. maddesinin birinci fıkrası uyarınca vergi aslı ile birlikte ödenmesine "taleple bağlılık ilkesi" uyarınca engel bulunmamaktadır.
Öte yandan davacıdan 2012 yılında tahsil edilen vergilerin 15/06/2012 tarihinden önce tahsil edilip edilmediğine ilişkin dava dosyasında herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece 2012 yılında haksız olarak tahsil edildiği idarece tespit edilen vergilerin hangi tarihlerde tahsil edildiği araştırıldıktan sonra 15/06/2012 tarihinden önce tahsil edilen vergilerin faiz ödenmeksizin iadesine ilişkin dava dilekçesinde yasal dayanağı gösterilmeyen yasal/kanuni faiz talebi yönünden ilgili dönemde yürürlükte bulunan hukuka göre karar verilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeksizin Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY:
Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı tarafından ihale edilen işler nedeniyle alınan ihale kararı ile ihale kararı üzerine düzenlenen kağıtlardan doğan ve 01/01/2012 ilâ 08/06/2017 tarihlerinde ihale makamına ödenen damga vergilerinin iadesi istemiyle Gelir İdaresi Başkanlığına yapılan başvuru üzerine Muhasebat Genel Müdürlüğünce iade talebinin 426.249 TL tutarında eksik ve faiz ödenmeksizin yerine getirildiğinden bahisle Gelir İdaresi Başkanlığına yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile 426.249 TL tutarında eksik iade edilen damga vergisinin tahsil tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte iade edilmesi ve daha önce iade edilen damga vergilerine ilişkin tahsil tarihinden itibaren işletilen yasal faizin ödenmesi istemiyle dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 15/06/2012 tarih ve 28324 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6322 sayılı Kanun'un 14. maddesiyle yeniden düzenlenen (4) numaralı fıkrasında, fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin, fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi, diğer hallerde verginin tahsili tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte, 120. madde hükümlerine göre mükellefe red ve iade edileceği hükme bağlanmış; aynı Kanun'a, 6322 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle eklenen geçici 29. maddeyle bu Kanunun 112'nci maddesinin (4) numaralı fıkrasının, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde uygulanacağı belirtilmiştir.
3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un "Kanuni faiz" başlıklı 1. maddesinde, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödemenin yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılacağı, Cumhurbaşkanı'nın, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkili olduğu düzenlenmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin, Anayasa Mahkemesinin 10/02/2011 tarih ve E:2008/58, K:2011/37 sayılı kararıyla iptal edilen (4) numaralı fıkrası, 6322 sayılı Kanun'un 14. maddesiyle yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenleme ve Vergi Usul Kanunu'na 6322 sayılı Kanun ile eklenen geçici 29. maddeyle birlikte 15/06/2012 tarihinden sonra haksız veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin 6183 sayılı Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte iade edileceği açıkça hükme bağlanmış bulunmaktadır. Böylece, haksız olarak tahsil edildiği tespit edilen vergilerin iadesi yönünden yasal/kanuni faiz, Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 6322 sayılı Kanun'la değişik (4) numaralı fıkrasında belirtilen tecil faizi haline gelmiştir.
Bu nedenle haksız olarak 15/06/2012 tarihinden sonra tahsil edilen vergilere ilişkin dava dilekçesinde yer alan yasal dayanağı gösterilmeyen yasal/kanuni faiz talebinden bu konuda 3095 sayılı Kanun'un 1. maddesine göre özel hüküm niteliğinde olan Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 6322 sayılı Kanun'la değişik (4) numaralı fıkrasında belirtilen tecil faizinin anlaşılması gerekmektedir.
Dava dilekçesindeki yasal/kanuni faiz talebi ile hangi kanunda düzenlenen faizin kastedildiği sorununu özel hükmün genel hükme göre uygulama önceliğinin bulunması ilkesi dikkate alınarak çözüldüğünden, ulaşılan sonucun idari yargılama hukukunun yerleşik içtihatlarından biri olan "taleple bağlılık" ilkesine aykırılık teşkil ettiğinden söz edilemeyecektir.
Bu durumda, 15/06/2012 tarihinden sonraki dönemde haksız olarak tahsil edildiği tespit edilen vergi asılları ile birlikte, tahsil tarihinde yürürlükte bulunan Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca tahsil tarihinden düzeltme fişinin davacıya tebliğ edildiği tarihe kadar tecil faizi ödenmesi gerektiği açıktır.
Bu nedenle Bölge İdare Mahkemesi Vergi Dava Dairesince 15/06/2012 tarihinden sonraki dönemde Kanun'un açık hükmüne rağmen hukuk devletinde adil dengenin korunması gerektiğinden bahisle 213 sayılı Kanun'un 112. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca gecikme zammı oranında hesaplanan faizinin ödenmesine ilişkin verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan davacıdan 2012 yılında tahsil edilen vergilerin hangi tarihlerde tahsil edildiğine ilişkin dava dosyasında herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bölge İdare Mahkemesi Vergi Dava Dairesince 2012 yılında haksız olarak tahsil edildiği idarece tespit edilerek iade edilen vergilerin hangi tarihlerde tahsil edildiği araştırıldıktan sonra 15/06/2012 tarihinden önce haksız olarak tahsil edildiği tespit edilen vergilerin faiz ödenmeksizin iadesi yönünden dava dilekçesinde yasal dayanağı gösterilmeyen yasal/kanuni faiz talebi yönünden ilgili dönemde yürürlükte bulunan hukuka göre karar verilmesi gerektiği açıktır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalının temyiz isteminin KABULÜNE,
2- ...Bölge İdare Mahkemesi .... Vergi Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,
3- Yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 18/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.
X - KARŞI OY:
Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesine 31/05/2012 tarih ve 6322 sayılı Kanun'un 14. maddesiyle eklenen (4) numaralı fıkrada, fazla veya yersiz olarak tahsil edildiği tespit edilen vergilerin, fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi; diğer hallerde ise verginin tahsili tarihinden itibaren aynı dönemde 6183 sayılı Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte mükellefe red ve iade edileceği düzenlenmiştir.
Değinilen düzenlemenin gerekçesinde, düzenlemeyle fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde mükelleflere tahsil tarihinden itibaren faiz ödenmesinin sağlandığı belirtilmiş ancak fazla veya yersiz tahsilin mükellef beyanından kaynaklanması durumunda faizin, mükellef tarafından hatanın düzeltilmesine dair yapılan müracaat tarihinden itibaren hesaplanacağı vurgulanmıştır.
Dolayısıyla yeni düzenlemede iade sebebi yönünden bir ayrıma gidilmediği, ayrımın sadece ödenecek faizin başlangıç tarihi noktasında olduğu görülmektedir. Bu ayrımda da fazla ve yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususu yasal bir ölçüt olarak benimsenmiş; fazla veya yersiz tahsilata sebep olan mükellefin tahsil tarihi yerine düzeltmeye dair müracaat tarihinden başlayacak şekilde daha sınırlı bir giderim elde etmesi öngörülmüştür.
Uyuşmazlık konusu olayda, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı tarafından ihale edilen işler nedeniyle alınan ihale kararları ile ihale kararı üzerine düzenlenen kağıtlardan doğan damga vergileri, ihale makamı tarafından davacıdan tahsil edilerek 01/01/2012 ilâ 31/12/2016 tarihlerinde vergi dairesine ihtirazi kayıt konulmaksızın beyan edilerek ödenmiştir.
Olayda haksız tahsilatın mükelleften kaynaklandığı açık bulunduğundan, davacıdan 15/06/2012 tarihinden sonra haksız olarak tahsil edildiği tespit olunan verginin düzeltmeye dair başvurunun yapıldığı tarihten itibaren işletilecek tecil faiziyle birlikte davacıya iadesi gerekmektedir.
Bu gerekçeyle ihale makamının beyanı üzerine tahakkuk edilerek 15/06/2012 tarihinden sonra ödenen verginin davacıya iadesinde ödenecek faizin işletilmeye başlayacağı tarih yönünden karara katılmıyoruz.
XX - KARŞI OY:
İdari Yargılama hukukunun yerleşik içtihatlarından biri olan "taleple bağlılık ilkesi" uyarınca, idari yargı merciilerinde açılan davalarda mahkemelerin, davacının istemi ile sınırlı inceleme yapabileceği, istemi genişletecek veya daraltacak biçimde karar veremeyeceği açıktır.
Uyuşmazlıkta davacı tarafından, haksız olarak tahsil edildiği iddia edilen vergilerin yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istenilmektedir. Dava dilekçelerinde talep edilen yasal faizin kanuni dayanağı gösterilmemekle birlikte bu talepten kanuni faize ilişkin özel düzenleme içeren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 1. maddesinde düzenlenen "kanuni faiz"in anlaşılması gerekmektedir.
Dava dilekçesinde yasal faiz talebinde bulunulması durumunda yargı yerince taleple bağlı kalınmayarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen gecikme zammı oranında faize hükmedilmesi hukuka aykırılık teşkil etmektedir.
Bu nedenle haksız olarak tahsil edildiği tespit olunan verginin tahsil tarihinden itibaren "taleple bağlılık ilkesi" göz önünde bulundurularak yasal faiziyle birlikte davacıya iadesi gerektiğinden temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının bu gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.