11. Hukuk Dairesi 2019/1120 E. , 2019/8153 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 21/11/2018 tarih ve 2018/19-2018/403 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkiline ait WERT markasının 06, 07, 08, 09, 11, 12 nci sınıflarda 2006/08244 numarası ile tescilli olduğunu, davalı marka başvurusunun ""WERK” markasından tek farkının sözcüklerin sonlarındaki “T ” ve “K” harfleri olduğunu, müvekkil markasının kapsadığı mallarla davalıya ait markanın kapsadığı malların aynı/ayırt edilemeyecek kadar benzer nitelikte mallar olduğunu, karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu ileri sürerek davalı adına kayıtlı markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine, mahkeme ilamının Türkiye"de tirajı en yüksek 3 gazete de yayın ve ilanına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000.- TL maddi, 100.000.- TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı TPMK vekili, hükümsüzlük davalarında TPMK’nin taraf ehliyetinin bulunmadığını bu sebeple hukuka aykırı açılan bu davanın husumet bakımından reddini istemiştir.
Davalı ... vekili, müvekkilinin tescilli markasını “Ak Hırdavat” işletme unvanı altında şahıs şirketinde kullandığını, davacının tescilli olan markasından farklı bir şekilde kullanmakta olduğu markasına dayalı olarak herhangi bir hak talebinde bulunamayacağını, her iki markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduğunu, davacı markasının 6. sınıfta “hırdavatçı (nalburiye) eşyası” dışındaki mal ve hizmetler için tescilli olduğunu, müvekkilin markası ise 6. sınıfta sadece “hırdavatçı (nalburiye)eşyası” için tescilli olduğunu, davacının markasının 556 sayılı KHK uyarınca “tanınmış” olduğu iddiasının kabul edilmeyeceğini, her iki tescilli markanın tescil edildikleri şekil ve renkle birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde birbiriyle karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştirMahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamına göre; davalılardan Türk Patent ve Marka Kurumu’na yönelik açılan davada mahkemece 11/11/2015 tarih 2014/238 Esas, 2015/240 karar ile husumetten ret konusunda verilen kararın temyiz incelemesi neticesinde kesinleştiği gerekçesiyle bu davalı yönünden aynı konuda tekrar karar verilmesine yer olmadığına, davacının maddi ve manevi tazminat talebi hakkında mahkemece 11/11/2015 tarih 2014/238 Esas, 2015/240 karar ile verilen ret kararının temyiz incelemesi neticesinde kesinleştiği gerekçesiyle bu talep yönünden aynı konuda tekrar karar verilmesine yer olmadığına, davacının hükümsüzlük istemi yönünden ise, dava konusu 2012/42670 sayılı markanın başvurusu 09/05/2012 tarihinde yapılmakla birlikte 26/11/2014 tarihinde tescil edildiği, işbu davanın ise tescilden önce 02/06/2014 tarihinde açıldığı, dava tarihinde henüz tescil edilmeyen marka hakkında hükümsüzlük davası açılamayacağı gerekçesiyle (bu dava zamansız açıldığı gibi marka başvurusu ile görülen YİDK davası da olmadığından) başka bir hususun araştırılmasına gerek olmadan bu talebin de reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, marka hükümsüzlüğü ile maddi-manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklandığı üzere dava tarihinde henüz tescil edilmeyen marka için hükümsüzlük davası açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava şartlarının incelenmesini düzenleyen HMK’nın 115. maddesinde “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.” denilmiştir.
Somut olayda; davaya konu markanın 26.11.2014 tarihinde tescil edildiği, davanın ise tescilden önce 02.06.2014 tarihinde açıldığı fakat mahkemece kurulan ilk hükmün verildiği 11.11.2015 tarihinde marka tescil edilmiş olduğundan eksikliğin giderilmiş olduğu, kaldı ki 11.11.2015 tarihli karara karşı yapılan temyiz başvurusu neticesinde Dairemizin 30.10.2017 tarihli bozma kararında da sair temyiz itirazları reddedilerek bu hususla ilgili bozma yapılmadığının anlaşılması karşısında, mahkemece yargılamaya devam edilerek işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 12/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.