(...Dava, geçit hakkı kurulması isteğine ilişkindir.
Davalı, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne, davacının 17 sayılı parseli lehine, tapuda davalı adına kayıtlı 18 parsel sayılı taşınmaz üzerinden geçit kurulmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 747/2 maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
Uygun güzergâh saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazların kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Şayet başka türlü geçit tesisi olanaklı değil ise bunun gerekçesi kararda açıkça gösterilmelidir.
Yararına geçit kurulacak taşınmazın tapuda kayıtlı niteliği ve kullanım amacı nazara alınarak özellikle tarım alanlarında, nihayet bir tarım aracının geçeceği genişlikte (emsaline göre 2,5-3 m.) geçit hakkı tesisine karar vermek gerekir. Bu genişliği aşan bir yol verilecekse, gerekçesi kararda dayanakları ile birlikte gösterilmelidir.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel taşınmazın niteliği gözetilerek uzman bilirkişiler aracılığı ile objektif kıstaslar esas alınarak belirlenmelidir. Saptanacak bedel de hükümden önce depo ettirilmelidir. Hemen belirtmek gerekir ki, bedelin saptanmasından sonra hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş veya bedel tespitinden sonra yörede taşınmazın değerini artıracak değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olmamak ve diğer tarafın hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak olası davranışlarını önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılmalıdır.
Kurulan geçit hakkının Türk Medeni Kanununun 748/3 maddesi uyarınca tapu siciline kaydı da gereklidir.
Geçit hakkı kurulmasına ilişkin davalarda davanın niteliği gereği yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılmalıdır.
Somut olayda, mahkemece yapılan araştırma ve incelemeler hüküm kurmaya yeterli değildir. Aleyhine geçit kurulan 18 parsel sayılı taşınmazın genel yola çıkışında bir elektrik direği mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, belirtilen yerden geçit kurulmasına karar verilmiş ise de bu direğin araç giriş ve çıkışına engel olup olmayacağı tespit edilmiş değildir.
Ayrıca, davalı vekili tarafından 16 sayılı parselin de davacı tarafından satın alınmış olduğu ileri sürüldüğü halde, bu taşınmazın tapu kaydı getirtilerek davalı vekilinin belirttiği husus açıklığa kavuşturulmamıştır.
Bu itibarla mahkemece, öncelikle geçit kurulan yerin çıkışındaki elektrik direğinin araçların genel yola çıkışına engel olup olmayacağı yeniden keşif yapılarak belirlenmeli, engel olacağının tespit edilmesi halinde bu seçenekten geçit kurulması mümkün bulunmadığından, 16 sayılı parselin mülkiyet durumu da açıklığa kavuşturulduktan sonra bilirkişi raporu ve krokisinde kırmızı renkle ve (B) ile gösterilen seçenek dışında başka yerlerden de geçit kurulmasının mümkün olup olmadığı araştırılarak, tüm seçenekler yeniden birlikte değerlendirilerek bir karar verilmelidir.
Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, geçit hakkı tesisi istemine ilişkindir.
Davacı, 166 ada 17 parsel sayılı taşınmaz lehine davalı 166 ada 18 sayılı parsel sayılı taşınmazdan geçit hakkı tesisini istemiştir.
Davalı vekili, davacının geçit ihtiyacının bulunmadığını, geçit ile müvekkilinin taşınmazının değerinin düşeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davanın kabulüne, 166 ada 17 parsel sayılı taşınmaz lehine davalı adına kayıtlı 166 ada 18 parsel sayılı taşınmazüzerinden geçit hakkı tesisine karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerden dolayı bozulmuştur.
Mahkemece, ilk karardaki gerekçeler yanında, tesis edilen geçit güzergahında bulunan elektrik direğinin ilk kararda tartışıldığı, elektrik direğinin ek bir maliyet getirmediği ve yola çıkışa mani teşkil etmediği, geçit hakkı taşınmaz lehine kurulacağından 16 parsel sayılı taşınmazın davacı tarafından alınmış olmasının öneminin olmadığı, 16 parsel sayılı taşınmazın yola konumunun, 17 parsel sayılı taşınmaz ile aynı olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık, yerel mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, uyuşmazlığın çözümünde göz önünde tutulması gereken ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır:
Ülkemizde arazi düzenlemesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın doğrudan yol ihtiyacının karşılanmamış bulunması, geçit davalarının kaynağını oluşturmaktadır.
Geçit hakkı davalarını, genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunmasına rağmen mevcut bu yol ile ihtiyacı karşılanmayan tapulu taşınmaz maliki açabilir. Bunlardan ilkine mutlak geçit ihtiyacı veya geçit yoksunluğu, ikincisine nisbi geçit ihtiyacı veya geçit yetersizliği denilebilir.
Geçit ihtiyacı olan kişi, davasını önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun ve en az zarar görecek taşınmaz malikine yöneltmesi gerekir.
Mahkemece uygun geçit yeri saptanırken öncelikle taraf yararlarının gözetilmesi ilkesi göz önünde tutulmalıdır. Geçit hakkı, taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü bir anlamda komşuluk hukukundan almaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da yol saptanırken komşuluk hukuku ilkelerinin de esas alınması gerekmektedir.
Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı, davacının subjektif arzularına göre değil objektif esaslara göre belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi de gözetilmelidir.
Davacı yararına tesis edilen geçidin, genel yola kesintisiz ulaşması sağlanmalıdır.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel de yine objektif kriterlere, taşınmazın niteliğine göre atanacak bilirkişiler aracılığı ile saptanmalıdır(HGK’nun 22.02.2012 gün ve 2011/14-767 E., 2012/97 K. sayılı ilamı).
Geçit hakkına ilişkin ana ilkeler bu olmakla birlikte eldeki davada:
Davacı, 166 ada 17 parsel sayılı taşınmazın yola cephesinin bulunmadığı, geçit ihtiyacının olduğu açıktır.
Az yukarda belirtildiği üzere, geçit davalarında amaç, genel yola bağlantısı bulunmayan taşınmazları en uygun güzergahtan yola bağlamaktır. Ne var ki, mahkemece hüküm altına alınan geçit güzergahında elektrik direği bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar direnme kararında, elektrik direğinin ilk kararda değerlendirildiği belirtilmiş ise de, 27.12.2011 tarihli ek bilirkişi raporunda sadece elektrik direğinin kaldırılma masrafı hesaplanmış olup, elektrik direği kroki üzerinde gösterilmediği gibi, geçite engel olup olmayacağı da tartışılmamıştır.
Ayrıca 16 parsel sayılı taşınmazın mülkiyet durumu açıklığa kavuşturulmadan, bilirkişi raporu ve krokisinde (A) ve (B) ile gösterilen seçenekler dışında diğer komşu parsellerden de geçit kurulmasının mümkün olup olmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması da doğru olmamıştır.
O halde, mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek, bozma ilamında da işaret edildiği şekilde yeniden inceleme ve araştırma yapılarak neticesine göre bir karar verilmesi gerekir.
Hal böyle olunca; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine , aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca, tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.09.2013 gününde oybirliğiyle ile karar verildi.