Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2013/8-132
Karar No: 2013/1389
Karar Tarihi: 25.09.2013

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/8-132 Esas 2013/1389 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2013/8-132 E.  ,  2013/1389 K.
  • EŞLER ARASINDA MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASI
  • ZAMANAŞIMI DEF`İNİN İLERİ SÜRÜLMESİ ŞEKİL VE SÜRESİ
  • TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 161
  • TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 146
  • TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 90
  • TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 78
  • BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 140

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “eşler arasında mal rejiminin tasfiyesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesi"nce davanın reddine dair verilen 14.07.2010 gün ve 2009/1411 E., 2010/902 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi"nin 23.06.2011 gün ve  2010/6569 E., 2011/3630 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacı Güler G. vekili, evlilik birliği içinde edinilen ve danışıklı olarak davalının önceki evliliğinden olan oğlu adına tescil edilen taşınmaz ile davalının hissedarı olduğu ve devrettiği bir kısım şirketler nedeniyle kazanımlarının ve evlilik birliği içinde  edinilen her türlü malvarlığında hesaplanacak katılma alacağının davalıdan tahsili ile vekil edenine ödenmesini istemiştir.

Davalı Murat Ü., önceki evliliğinden olan oğlunun velayeti kendisine bırakıldığı için önceki eşin nizalı evi oğullarına aldığını, hissedarı olduğu şirketlerin sermayelerinin bankalardan kredi alabilmek amacıyla fazla gösterildiğini, ancak şirketlerin zarar ettiğini, iddia edildiği gibi kazanç sağlanmadığını,  boşanmanın üzerinden beş yıl geçtikten sonra açılan davanın kişisel husumet nedenli olduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, nizalı evin danışıklı şekilde davalının oğlu adına tescil edildiği iddiasının olağan hayat akışına uygun olmadığı, kaldı ki, zamanaşımı def’inde bulunulduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 21.4.2001 tarihinde evlenmiş, 13.9.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve 13.12.2006 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. TMK.nun 179.maddesine göre mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır. Taraflar arasında başka bir mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, evlenme tarihinden 4721 sayılı TMK.nun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar TMK.nun 202.maddesine göre yasal edinilmiş mallara katılma rejimine tabidirler. Eşler arasındaki mal rejimi TMK.nun 225/2.maddesine göre boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir. Dava konusu-davalının önceki eşinden oğlu Ebrar Ü. adına satın alma suretiyle tescil edilen 501 ada 7 parselde 10 numaralı bağımsız bölüm 3.5.2004 tarihinde edinilmiş; dava dilekçesinde açıklanan muhtelif şirketlere ilişkin olarak da eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu döneme ilişkin olarak talepte bulunulmuştur. Bu durumda 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK.nun 178.maddesinde düzenlenen dava zamanaşımına ilişkin düzenlemenin somut olayda uygulanabileceği açıktır. Ne var ki,  maddi hukuka dayanan savunma vasıtalarından olan def’inin nazara alınabilmesi için davalı tarafından ileri sürülmüş olması gerekir. Kural olarak def’iler davalı tarafın aslında borçlu olduğu bir edimi özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkân veren bir haktır. Borçlar Kanununun 140.maddesinde de açıklandığı üzere kişisel bir savunma olup, itirazlardan farklı olarak savunulmadığı takdirde mahkemece resen göz önüne alınamaz ve uygulanamaz. Başka bir anlatımla davalı zamanaşımını ileri sürmezse, hâkim dava dosyasından borcun zamanaşımına uğramış olduğunu anlasa bile bunu kendiliğinden gözetemez. Somut olayda davalının cevap dilekçesinde yazılı  “.davacı tarafıma boşandıktan 5 yıl sonra açmış olduğu bu dava ile şu anda devam eden evliliğimi hazmedemediğini göstermekte, ayrıca bizleri rahatsız ve huzursuz etmektedir. Bu davaya mevcut eşimin adını karıştırması nedeniyle, mutlu devam eden evliliğime zarar vermesi halinde manevi tazminat davası açacağımı…”  şeklindeki beyanının zamanaşımı def’i olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davalı tarafından açıkça ileri sürülmüş bir zamanaşımı def’i mevcut bulunmadığına göre, HUMK.nun 75.maddesi uyarınca hâkim iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlı olup, itiraz niteliği taşımayan zamanaşımı resen nazara alınamaz. Mahkemece davanın esasına ilişkin taraf delillerinin toplanarak değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ve hatalı niteleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır...)

gerekçesiyle, bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, eşler arasında mal rejiminin tasfiyesi istemine ilişkindir.

Yerel Mahkemece, zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekilinin temyizi Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkeme, önceki kararında direnmiştir.

Direnme hükmünü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu"nun önüne gelen uyuşmazlık; davalının cevap dilekçesinde yazılı  “...davacı tarafıma, boşandıktan 5 yıl sonra açmış olduğu bu dava ile şu anda devam eden evliliğimi hazmedemediğini göstermekte, ayrıca bizleri rahatsız ve huzursuz etmektedir. Bu davaya mevcut eşimin adını karıştırması nedeniyle, mutlu devam eden evliliğime zarar vermesi halinde manevi tazminat davası açacağımı…”  şeklindeki beyanının zamanaşımı def’i olarak nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre, davacının iddiasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 178. maddesi gereğince zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümlenmesi için “zamanaşımı” kavramı üzerinde durulmalıdır.

Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK)"nun 125-140. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)"nun 146-161.) maddelerinde düzenlenmiş bulunan zamanaşımı, alacak hakkının, belli bir süre kullanıl­maması yüzünden “dava edilebilme” niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir.

Borcun zamanaşımına uğramasıyla, borç (alacak) sona ermez, sadece alacaklının dava yoluyla alacağını elde etme olanağı, "alacağın dava edilebilme niteliği" ortadan kalkar. Zamanaşımına uğramış bir borç, ifa edilebilen, fakat dava edilemeyen eksik bir borçtur.

Zamanaşımına uğramış borç ifa edilirse, ifa geçerlidir, bir bağışlama veya alacaklı yönünden bir "sebepsiz zenginleşme" söz konusu değildir. Borçlu, borcun zamanaşımına uğradığını bilmediğini, bu nedenle hataen (yanılarak) ödemede bulunduğunu ileri sürerek verdiğini geri isteyemez(BK m. 62; TBK m. 78/2).

Zamanaşımı hukuki açıdan "def"i" (kişisel savunma nedeni) niteliğindedir. Borçlu borcunu ifadan kaçınmak istiyorsa, zamanaşımı def’inde bulunmalı, alacağın zamanaşımına uğradığını, dava edilebilme niteliğini kaybettiğini beyan etmelidir(BK m. 140; TBK m. 161). BK m. 140’de açıkça belirtildiği üzere, "zamanaşımı ileri sürülmezse, hakim bunu kendiliğinden gözönüne alamaz".

Bir alacağın zamanaşımına uğraması yani alacağın "dava edilebilme" niteliğini kaybetmesi için, "zamanaşımı süresi"nin geçmesi gerekir.

BK m. 128"e göre, sözleşmeden doğan alacaklarda “Müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar”.

Borcun yerine getirilmesi bir süreye bağlanmamışsa, borcun doğumu ile birlikte alacak "muaccel" olur (BK m. 74; TBK m. 90) ve borcun doğumu ile birlikte zamanaşımı işlemeye başlar". Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımının işlenmeye başlaması için alacağın muaccel (istenebilir) olması yeterlidir. Alacaklı, alacağının varlığından haberdar olmasa dahi, alacağın muaccel olmasıyla birlikte, zamanaşımı süresi işler.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Dosyadaki bilgilerden tarafların 21.04.2001 tarihinde evlendikleri, uyuşmazlığın katılma alacağına ilişkin bulunduğu, 13.09.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulle sonuçlandığı ve boşanma hükmünün 13.12.2006 tarihinde kesinleşmiş bulunduğu anlaşılmaktadır.

Eşler arasındaki mal rejimi TMK.nun 225/2. maddesi gereğince boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona erer.

Davacı vekili, evlilik birliği içinde edinilen her türlü malvarlığında hesaplanacak katılma alacağının davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı cevap dilekçesinde yukarıda aynen alınan beyanı ile davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davalının bu beyanı, zamanaşımı def’i olarak değerlendirilmek suretiyle zamanaşımı nedeniyle dava reddedilmiştir.

Davalı, cevap dilekçesinde zamanaşımı süresinin dolduğundan bahsetmemiş olup, davalının, davacının süre gelen davranışlarına ilişkin beyanının zamanaşımı def’i olarak değerlendirmesi mümkün değildir. Az yukarda belirtildiği üzere, zamanaşımı hukuki açıdan "def"i" (kişisel savunma nedeni) niteliğinde olduğundan, davalı ifadan kaçınmak istiyorsa, açıkça zamanaşımı def’inde bulunması ve alacağın zamanaşımına uğradığını beyan etmesi gerekir. BK m.140 (TBK m. 161)’de açıkça belirtildiği üzere, davalının ileri sürmediği zamanaşımı def’ini, hakim kendiliğinden dikkate alamaz.

Mahkemece, davalının beyanının zamanaşımı def’i niteliğinde bulunmadığı gözetilmek suretiyle, işin esasına girilerek, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Hal böyle olunca; aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç :  Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı  Kanun"un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.09.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi