7. Hukuk Dairesi 2013/21064 E. , 2014/4942 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Sungurlu Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi sıfatıyla)
Tarihi : 30/05/2013
Numarası : 2011/290-2013/303
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekilince istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine
2-Davacı, davalı işyerinde buhar kazan işçisi olarak çalıştığını, 12.6.2911 tarihinde işe geç gitmesi nedeniyle iş akdinin haksız olarak işverence sona erdirildiğinden bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile ödenmeyen işçilik alacaklarının tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının ve birkaç işçinin daha 12.6.2011 tarihinde mesailerine gelmemeleri üzerine araba gönderterek hepsini işe getirttiğini, neden işe geç geldikleri konusunda konuştukları sırada, R.. B.. isimli işçiyi işten çıkardığını bildirmesi üzerine davacı ve diğerlerinin “onu kovarsanız bizde çalışmayız” diyerek işyerini terk ettiklerini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, hizmet süresi 5 yıldan fazla olan bir işçinin ortada kanıtlanabilir geçerli bir sebep yokken devamsızlık yaptığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında iş sözleşmesinin işverence haklı olarak feshedilip edilmediği uyuşmazlık konusudur. Dosya içinde bulunan ve davalı tanıklarınca da doğrulanan 12.6.2011 tarihli tutanak içeriğine göre, 12.6.2011 tarihinde, davacı ve 3 arkadaşının akşam mesaisine gelmesi gereken servis ile gelmedikleri, daha sonra işverenin davacı ve 3 arkadaşını özel araçlarla işyerine getirttiği, işyerinde davacı ve arkadaşlarına neden servis saatinde gelmediği sorulduğunda daha geç saatlerde işe geleceklerini beyan ettikleri, davalı işverenin de R.. B..’un iş sözleşmesini feshettiği, davacı ve iki arkadaşının da “R.. B..’u çıkartırsan bezde çalışmayız” diyerek işyerinden ayrıldıkları; daha sonra 14.6.2011 tarihinde davacının işverene ihtarname çekmek suretiyle müracaat ederek çalışmak istediğini ,kendisini işe almasını talep ettiği, davalı işverenin de 5.7.2011 tarihli ihtarnamesi ile gelip işe başlamasını bildirdiği sabittir. Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, iş sözleşmesinin işverence haksız olarak değil; davacı işçi tarafından, dava dışı işçi R.. B..’un iş sözleşmesinin feshini engellemek amacıyla işyerini terk etmek suretiyle haksız sebeple feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazminatı isteğinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir.
3- Davalının hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 21.03.2007 tarih ve 2007/8-161 E., 2007/155 K. sayılı kararı ile de belirtildiği üzere adil yargılanma ve dinlenilme hakkının bir gereği olarak hakim, taraflara duruşmalarda hazır bulunmak, iddia ve savunmalarını bildirmek için imkan vermeli, tarafları usulüne uygun bir biçimde duruşmaya davet etmelidir. Fakat tarafların kendilerine tanınan bu imkana rağmen, duruşmaya gelmek zorunluluğu yoktur. Hukuk davalarında duruşmaya gelmemenin müeyyidesi, dava dosyasının işlemden kaldırılması veya yargılamanın gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilmesidir.
Dava ile ilgili olan kişilerin davaya ilişkin bir işlemi öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin muhataba bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın çıkarıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuksal dinlenme ve savunma hakkı kısıtlanmış olur.
AİHM"ye göre de iç hukuktaki duruşmada hazır bulunma hakkını kullanıp kullanmamaya karar verecek olan davanın bir tarafına, duruşmaya katılma imkanı verecek şekilde duruşmanın bildirilmemesi, silahlarda eşitlik ve çekişmeli yargılama ilkelerini özünden yoksun bırakır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir..
Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/ bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/ bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin ( tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
Somut olayda, hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunun 29.5.2013 tarihinde hakim havalesi ile dosyaya girdiği ve aynı gün davacının rapora göre davasını kısmen ıslah ettiği ve ıslah dilekçesi ile bilirkişi raporunun aynı gün yapılan duruşmada davalı vekiline elden tebliğ edildiği, davalı vekilinin ıslah dilekçesini ve raporu inceleyip beyanlarını bildirmek üzere mahkemeden süre talep ettiği ancak mahkeme hakimince “davalı vekilinin bilirkişi raporuna ve ıslah dilekçesine karşı beyanda bulunması amacıyla dosyanın geçirdiği aşamada dikkate alınarak süre talebinin reddi ile duruşmanın 30/05/2013 gününe bırakılmasına” karar verildiği ve ertesi gün dosyanın karara çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Davalı vekiline bilirkişi raporuna ve ıslaha karşı diyeceklerini bildirmek üzere makul bir süre verilmeyerek davalı tarafın hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek davanın karara bağlanması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
4- Fazla mesai hesabında günlük ara dinlenme süresini konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Ara dinlenme 4857 sayılı İş Kanununun 68 inci maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükümde ara dinlenme süresi, günlük çalışma süresine göre kademeli bir şekilde belirlenmiştir. Buna göre dört saat veya daha kısa süreli günlük çalışmalarda ara dinlenmesi en az onbeş dakika, dört saatten fazla ve yedibuçuk saatten az çalışmalar için en az yarım saat ve günlük yedibuçuk saati aşan çalışmalar bakımından ise en az bir saat ara dinlenmesi verilmelidir. Uygulamada yedibuçuk saatlik çalışma süresinin çok fazla aşıldığı günlük çalışma sürelerine de rastlanılmaktadır. İş Kanununun 63 üncü maddesi hükmüne göre, günlük çalışma süresi onbir saati aşamayacağından, 68 inci maddenin belirlediği yedibuçuk saati aşan çalışmalar yönünden en az bir saatlik ara dinlenmesi süresinin, günlük en çok onbir saate kadar olan çalışmalarla ilgili olduğu kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla günde onbir saate kadar olan (onbir saat dahil) çalışmalar için ara dinlenmesi en az bir saat, onbir saatten fazla çalışmalarda ise en az birbuçuk saat olarak verilmelidir.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, tanık beyanları ile hesaplanan 11 saat günlük mesaisi boyunca, zorunlu ihtiyaçlar için birbuçuk saat yerine bir saat ara dinlenmesi kullandığı kabul edilerek fazla mesai hesabı yapılmıştır. Hatalı bilirkişi raporuna göre fazla mesai ücreti alacağına hükmedilmesi de doğru olmamıştır.
5- Davacı işçinin bazı aylarda ödenenden daha fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bilirkişi tarafından düzenlenen raporun açıklama kısmında, davalı tarafın, delil dilekçesi ile sunduğu ücret bordroları ve hesap pusulalarından, Nisan-Mayıs 2007, Mayıs-Ekim 2009, Mayıs-Ağustos 2010 dönemlerinde fazla çalışma ücreti tahakkuku yapıldığı, bordroların ihtirazi kayıt ileri sürülmeksizin davacı tarafından imzalandığı, davacının bu aylarda bordrolarda tahakkuku yapılandan daha fazla, fazla mesai yaptığına yönelik eşdeğer bir delil sunmadığından bu aylar değerlendirme ve hesaplama dışı bırakıldığını beyan etmesine rağmen, fazla mesai hesap tablosunda bu ayları da içerir şekilde 2009 yılında 26 hafta yerine 44 hafta, 2010 yılında 35 hafta yerine toplamda 44 hafta fazla mesai hesabı yapıldığı anlaşılmış olup bu hatalı raporun hükme esas alınması da isabetli olmamıştır.
6- HMK "nun 26.maddesine göre hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Davacının 29.5.2013 tarihli ıslah dilekçesinde ıslah edilen miktarlar yönünden faiz talebi olmamasına rağmen hüküm kurulurken ıslah ile arttırılan miktarlara ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmek suretiyle davacının talebi aşılarak hüküm kurulmuş olması da ayrı bir bozma sebebidir.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine 3.3.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.