Abaküs Yazılım
5. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/6561
Karar No: 2022/9255
Karar Tarihi: 24.05.2022

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2021/6561 Esas 2022/9255 Karar Sayılı İlamı

5. Hukuk Dairesi         2021/6561 E.  ,  2022/9255 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi


    Taraflar arasındaki görülen davanın yapılan yargılaması sonucunda: ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf incelemesi üzerine bölge adliye mahkemesinin yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmünün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekilince istenilmiş olmakla, duruşma için belirlenen 24/05/2022 günü temyiz eden davalı Hazine vekili ile aleyhine temyiz olunan davacı vekili ile davalı ... vekilinin yüzlerine karşı duruşmaya başlanarak gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü.

    - K A R A R -
    Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
    İlk derece mahkemesince davalılardan ... hakkında açılan davanın husumet yokluğu nedeni ile reddine, davalı Hazine aleyhine açılan davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karara karşı, davalı Hazine vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun  Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nce esastan reddine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir.
    Aşağıda açıklanan nedenlerle Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi'nin esastan reddine ilişkin kararın kaldırılmasına karar verildikten sonra ilk derece mahkemesi kararının incelenmesinde;
    Dosyada bulunan bilgi ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; dava konusu ... parsel sayılı 23.593,18 m2 yüzölçümlü taşınmazın 1955 yılında yapılan arazi kadastrosu sebebiyle dava dışı şahıs adına tespit ve tescil edildiği, 1966 yılında davacılar murisinin taşınmazı edindiği 27.02.2015 yılında taşınmazın 1/3'er oranında hisseler ile mirasçılar, davacı ... oğlu ... ile dava dışı ... ve ...'a mirasen intikal ettiği aynı gün davacının diğer hissedarların 2/3 oranındaki hissesini de satın alarak taşınmazda tam hisse ile malik olduğu, dava konusu taşınmazın tapu kaydına 06.06.1991 tarihinde orman tahdit sınırları içerisinde kaldığına dair şerh konulduğu, Karamürsel Asliye Hukuk Hukuk Mahkemesi'nin 2015/183 Esas-2018/332 Karar sayılı dosyası ile dava konusu taşınmazın 16.083,67 m2'lik kısmının orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiği bu kararın 07.05.2019 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 02.07.2019 tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
    Arazi niteliğindeki dava konusu taşınmaza gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
    Davacılar murisinin 1966 yılında taşınmazı edindiği 27.02.2015 yılında taşınmazın 1/3'er oranında hisseler ile mirasçılar, davacı ... oğlu ... ile dava dışı ... ve ...'a intikal ettiği, aynı gün davacının diğer hissedarların 2/3 oranındaki hissesini de satın alarak taşınmazda tam hisse ile malik olduğu, taşınmazın tapu kaydına 06.06.1991 tarihinde orman tahdit sınırları içerisinde kaldığına dair şerh konulduğu, davacının taşınmazda bulunan 2/3 oranındaki hissesini taşınmazın orman tahdit sınırları içerisinde kaldığını gösteren şerh ile edindiği anlaşılmış olup, buna göre Devlet Tapu Sicil kaydındaki şerhin tesisini sağlayarak kaydın bu hali ile değerlendirilmesi gerektiği hususunu aleniyete intikal ettirmiştir. 4721 sayılı TMK'nın 1020 nci maddesinin.: "Tapu sicili herkese açıktır. İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez.'' hükmü nazara alındığında tapunun beyanlar hanesine şerh işlendikten sonra bu şerhi tapuda görmesine rağmen taşınmazın 2/3 oranındaki hissesini devir alan davacının iyi niyetli olduğundan ve TMK’nın 2. maddesi uyarınca dürüst davrandığından söz edilemez. Hal böyle olunca, davacının tapusunun iptali sebebiyle bir zararının oluştuğu kabul edilse bile bu zararın tapu sicil kayıtlarının doğru tutulmamasından kaynaklandığı söylenemeyeceği gibi zarar ile tapu işlemleri arasında nedensellik bağının varlığından da bahsetmek mümkün olmayacağından, davacının taşınmazda bulunan ve murisinden intikal eden 1/3 oranındaki hissesi bakımından davanın kabulüne, orman olduğuna dair şerhi görerek satın aldığı 2/3 oranındaki hissesi bakımından davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, 
    Doğru görülmemiştir.
    Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesi hükmünün açıklanan nedenlerle HMK'nın 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca kararın bir örneğinin Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi'ne GÖNDERİLMESİNE, temyiz eden davalı Hazine yararına yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 3.815,00-TL vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, 24/05/2022 gününde oyçokluğuyla karar verildi.


    K A R Ş I O Y

    Dava, çekişmeli taşınmazın 16083,67 m²’lik kısmına ilişkin tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle davacının murisinden intikal eden hem kendi payı hem de kardeşleri olan diğer mirasçılardan satın aldığı paylar yönünden uğranılan zararın TMK’nın 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
    Mahkemece tüm paylar yönünden davanın kabulü yönünde verilen ve bölge adliye mahkemesince istinaf talepleri esastan reddedilen kararın, davacının tapu kaydındaki “orman tahdit haritasının içerisindedir.” şerhini görerek satın aldığı paylar yönünden kötü niyetli sayılarak bu kısım için verilen bozma kararına açıklayacağımız nedenlerle katılmamaktayız.
    TMK’nın 1007 nci maddesinde tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır. Bu sorumluluğun nitelik itibarıyla kusursuz sorumluluk olduğu hususu gerek öğretide gerekse Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız olarak tutulmuş olan kayıtlar nedeniyle doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan, tapu kütüğünün oluşumu aşamalarında kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğu kuşkusuzdur.
    TMK’nın 1007 nci maddesinde kabul edilen sorumluluğun doğabilmesinin ilk şartı, Tapu Sicil Tüzüğü'nün 7 nci maddesinde sayılan ana ve yardımcı sicillerin Devlet tarafından tutulması için gerekli bir eylem veya işlemin bulunmasıdır. Bildirim yükümlülükleri, sicilin tutulmasına ilişkin araçların korunması, saklanması, kayıtların yazımından önce gerekli araştırmaların yapılması, siciller ile ilgili örneklerin ilgilisine verilmesi, sicildeki bilgilerin eksik ya da yanlış çıkartılması gibi hususlar da tapu sicilinin tutulması kavramı içine girmektedir. Devletin sorumluluğundan söz edebilmek için bu kayıtların tutulması sırasında bir hatanın mevcut olması veya gerçeğe aykırı bir sicilin tutulmuş olması gerekir.
    Tapu sicilinin tutulması nedeniyle Devletin sorumlu tutulabilmesinin ikinci şartı, bir zararın oluşmasıdır. Zarar tehlikesi var olmakla birlikte henüz zarar doğmamış ve zararın başka türlü önlenmesi imkânı var ise aynî hakkını kaybeden veya aynî hakkı sınırlandırılan kişi, tapu kaydının düzeltilmesi davası ile ya da tapu memurunun idari bir işlemi ile hakkına kavuşabilecekse zararın doğduğundan söz edilemez. Zararın varlığının kesin olarak anlaşıldığı hallerde Devletin sorumluluğundan söz edilebilecektir.
    TMK’nın 1007 nci maddesine göre Devletin sorumluluğunun doğabilmesi için gereken bir diğer şart, meydana gelen zarar ile tapu sicilinin tutulması arasında illiyet bağının bulunması, ayrıca zarar görenin bu illiyet bağını kesecek derecede bir kusurunun bulunmamasıdır. Eğer zarar görenin bir kusuru var ve bu kusur illiyet bağını kesecek yoğunlukta ise Devletin sorumluluğundan söz edilemeyecektir.
    Bu nedenle somut olayda davacının tapu kaydındaki “orman tahdit haritasının içerisindedir.” şerhine rağmen taşınmazı satın almasında davacıya bir kusur yüklenebilecek mi, davacı kötü niyetli sayılabilecek mi, davacı kötü niyetli sayılacak ise bu kusur illiyet bağını kesecek yoğunlukta mıdır sorularının cevabı önem taşımaktadır.
    Öncelikle, hatalı olarak verildiği düşünülse dahi Devlet kurumlarınca özel mülkiyete konu edilerek gerçek ve tüzel kişiler adına tesis ve tescil edilen taşınmazlara ait tapu kayıtları kazanılmış hak oluşturacaklarından, hiçbir gerekçe ile “yok hükmünde” veya “geçersiz” sayılamazlar. Tapu kayıtları bedelsiz olarak iptal edilemez. Tapu kayıtlarının iptal edilmesi üzerine açılan bedel (tazminat) davaları reddedilemez.
    Aksi yöndeki düşünce, Anayasamızın 90'ıncı maddesi ile mülkiyet hakkına ilişkin hükümlerine, hukuk devletinin güvenilirliği ve devamlılığı ilkesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (1) No.lu Protokolünün 1'inci maddesine açıkça aykırılık teşkil eder.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre bir taşınmazın orman veya kıyı kenar çizgisi ya da başka bir kamu alanında olduğu gerekçesiyle tapusunun iptal edilmesi, hukuken öngörülebilir olup kamu alanlarının korunmasına yönelik kamu yararına dayalı meşru bir amaç da içermektedir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mülkiyet tespitine ilişkin hukuki hatalar nedeniyle tapuların iptal edilerek kişilerin mülkiyetlerinden yoksun bırakıldıkları başvurular bakımından istikrarlı olarak hiçbir tazminat ödenmemesini haklı gösterecek herhangi bir istisnai durum da bulunmadığı halde bir tazminat ödenmeksizin bireylerin tapu kayıtlarının iptal edilmesi şeklindeki mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan müdahalenin, kamunun yararı ile bireylerin hakları arasında olması gereken adil dengeyi bozduğu ve bu müdahalelerin başvurucuları aşırı bir yük altına soktuğu kanaatine vararak başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. (N.A. ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37451/97, 11/10/2005, §§ 36-43; Rimer ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18257/04, 10/03/2009, §§ 34-41)
    Tapu sicilinin tutulmasından doğan Devletin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hali olduğundan, sorumluluğun ortadan kalkması için illiyet bağının kesildiğinin kanıtlanması gerekir. Burada zararın doğduğu anın tespiti illiyet bağının kesilip kesilmemesi yönünden önem arz etmektedir. Zira davacının tapu kaydındaki şerhi görerek ve bilerek taşınmazı satın almasının zararın oluşumuna katkısının bulunup bulunmaması, Devletin sorumluluğunun tespiti açısından önemlidir. Bu değerlendirme şüphesiz her somut olayın kendi şart ve özelliklerine göre yapılmalıdır.
    Dairemizin çoğunluk görüşüne dayalı kararda, davacının tapu kaydında “orman tahdit haritasının içerisindedir” şerhi bulunan ve tapusunun iptal edilme ihtimalini öngörebildiği taşınmazdaki diğer mirasçıların paylarını satın alması nedeniyle tazminat ödenmesini isteyemeyeceği düşüncesiyle kararın bozulması gerektiği kabul edilmiştir.
    Böyle bir kabul, Devletin hatalı kayıt oluşturmasından kaynaklı sorumluluğu ile taşınmazın orman şerhinin bilinerek satın alınması olgusu arasında, bu kusursuz sorumluluğu bertaraf edecek nasıl bir bağlantı olduğunu izah etmeye yetecek dayanaktan yoksundur. Zira orman şerhini içerse de alım-satıma engel bir açıklama, tedbir kararı, vs. bulunmayan tapu kaydına güvenerek bulunduğu hâl üzere taşınmazı satın alan kişinin tapusunun kamu yararına dayalı meşru bir amaçla da olsa bedelsiz iptali ile tüm zararın davacıya yüklenmesi, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin hatalı işlem yapan idare lehine bozulması sonucunu doğurur.
    Davacının paydaşı olduğu orman şerhli bir taşınmazda kardeşleri olan diğer mirasçıların paylarını satın almış olması Anayasa’nın 35 inci maddesindeki güvenceleri ortadan kaldırmaz. Salt “orman” şerhli bir taşınmazdaki diğer mirasçı paylarının satın alınması, ilgili idarenin tapu sicilini gecikmeksizin, doğru ve eksiksiz oluşturma sorumluluğunun ihlalini mazur göstermeye yetmemelidir.
    Bir taşınmazın orman tahdidi ya da kıyı kenar çizgisi içinde kalmış olması ve bu hususların kesinleşmesi ile birlikte zarar doğmaktadır. Zarar doğduktan sonra böyle bir taşınmazı satın alan davacının, zararın doğumunda bir katkısının olduğundan söz edilemez. Zira davacı taşınmazı satın almadan evvel zarar oluşmuştur.
    Şayet önceki malikin talep hakkının bulunmadığı bir durumda, yeni malik talep hakkı elde edecek olsa ve devir sırf bu amaçla yapılmış olsaydı, davacının eyleminin illiyet bağının kesilmesine neden olduğu kabul edilebilirdi. Zira burada zarar görenin bu eylemi zararın meydana gelmesinin sebebi olarak ortaya çıkmış olacaktı. Zarar görenin eyleminin zararın ortaya çıkmasının bir sebebi halini almadığı durumlarda illiyet bağının kesildiğinden bahsedilemez. Çünkü zarar ve sorumluluk zaten doğmuştur.
    Somut olayda davacı ... tahdit sınırları içerisinde bulunan ve murisinden kalan dava konusu taşınmazdaki hem kendi payı hem de kardeşleri olan diğer mirasçılardan satın aldığı paylar için eldeki davayı açmış, mahkemece tüm paylar yönünden dava kabul edilmiş, karara yönelik istinaf talepleri bölge adliye mahkemesince esastan reddedilmiştir. Davacının miras yoluyla edindiği payı yönünden davasının kabulüne rağmen aynı şekilde miras yoluyla dava konusu taşınmazda paydaş durumdaki kardeşlerine ait olan payları devraldığı için cezalandırılması anlamına gelecek bir durumla karşı karşıya bırakılması hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil edecektir.
    Orman şerhli taşınmazdaki paylarını devretmemiş olsalardı davacının kardeşleri olan diğer mirasçılara tazminat ödeme yükümlülüğünde olduğu kabul edilen Devletin sorumluluğunun somut olayda ortadan kalkacağının kabulü mümkün olamaz. Eski malik açısından var olabilecek bir hak, kötü niyetli olduğu ispatlanamamış yeni malik için de şüphesiz geçerli sayılmalıdır. Davacının, kardeşlerinin paylarını satın almasında illiyet bağını kesebilecek yoğunlukta kötü niyetli olduğuna dair herhangi bir tespit dosya kapsamında yapılamamıştır. Bir kimsenin iyiniyetli olmadığına dair şüphe, kötü niyet ispatlanamadığı müddetçe nedensellik bağını kopartacak boyutta ve mülkiyet hakkı gibi temel bir anayasal hakkın ihlali için yeter düzeyde kabul edilemez. (Bkz. aynı anlamda, Anayasa Mahkemesi, B. No:2019/4977, 24.11.2021)
    Yukarda açıklamış olduğumuz nedenlerden dolayı davanın tüm paylar yönünden kabulünün doğru olduğunu düşündüğümüzden, sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz. 24/05/2022


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi