14. Hukuk Dairesi 2015/7601 E. , 2018/1504 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 16.11.2007 gününde verilen dilekçe ile suya müdahalenin önlenmesi talebi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27.11.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, suya vaki müdahalenin önlenmesi isteğine ilişkindir.
Davacı, davalının dava konusu suya hortum çekmek sureti ile müdahale ettiğini ve suyu kullanmasına engel olduğunu beyan ederek, davalının suya müdahalesinin önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın hukuki yarar yokluğundan reddine dair verilen ilk hükmün, taraflarca temyiz edilmesi üzerine 3. Hukuk Dairesinin 27.12.2012 tarih 2012/20074 E-24356 K sayılı ilamı ve "Somut olayda, mahkemece, mahallinde keşif yapılmamış, davacının bildirilen mevkide taşınmazının olmadığı gerekçesi ile ret kararı vermiştir. Oysa ki davacı tarafından, dava konusu su kullanılarak, tarlalarını suladığını iddia edilmektedir. Dava dilekçesinde de, bu iddiasını ispat edebilmek için; keşif ve tanık deliline dayanmıştır. Davacının, dava konusu suyun bulunduğu mevkide adına kayıtlı taşınmazının bulunmaması, davacının bu sudan istifade etmesine engel teşkil etmez. Öyle ise mahkemece, mahallinde keşif yapılarak ve mahalli bilirkişi ve tanıklar dinlenilerek, uzman bilirkişilerden rapor alınıp, dava konusu suyun niteliğinin belirlenmesinden sonra, eğer su genel su ise, tarafların ihtiyaçlarına uygun, kadim kullanım hakları da gözetilerek, hasıl olacak sonuca göre uygun bir su rejimi kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm bozmayı gerektirmiştir." gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne, davaya konu ... İlçesi, ... Köyü, ... Mevkinde teknik bilirkişi raporunda K2 olarak gösterilen kaynaktan doğan aynı raporda K1 ile gösterilen kaynaktan yeryüzüne çıkan su kaynağından 63,13 lt/saat (%32) miktarındaki suya davalı tarafından müdahalenin önlenmesine, davacı tarafın kalan kısma ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı ... vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesinde; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.", hükmü yer almaktadır.
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (.../ .../ ..., Türk Eşya Hukuku, ... 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
5/1465 sayılı Yeraltı Suları Tüzüğü"nün 15. maddesi gereğince yeraltı suyunu kullanacak arazi veya kuyu sahibinin veya işletmecilerinin faydalı su ihtiyacı; sırasıyle içme, temizlik, belediye hizmetleri, hayvan sulaması, zirai sulama ve maden ve sanayi suyu, sportif ve benzeri tesislerin faydalı kullanış miktarı gözönünde bulundurularak tahsis edilecek maksada göre ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle DSİ tarafından tespit edilir. Faydalı ihtiyaç için ayrılacak su miktarı hiç bir zaman yeraltı suyu deposunun emniyetli veriminden daha yüksek olamaz.
Somut olaya gelince; bozma kararına uyulmuş ise de, bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.
Su rejimi kurulması uzmanlık gerektiren bir husus olup, bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak su rejimi kurulması gerekirken mahkemece, “Mahkememizce yapılan hesaplamalar sonucunda davacının taşınmazının su ihtiyacının 63,13 lt/sa olduğu tespit edilmiştir.” gerekçesi ile ve “Teknik bilirkişi raporunda K2 olarak gösterilen kaynaktan doğan aynı raporda K1 ile gösterilen kaynaktan yeryüzüne çıkan su kaynağından 63,13 lt/saat (%32) miktarındaki suya davalı tarafından müdahalenin önlenmesine” karar verilmek suretiyle infaza elverişli su rejimi kurulmaması doğru görülmemiştir.
O halde mahkemece, yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek, ayrıca bozma ilamının içeriği de dikkate alınarak, gerekiyorsa yeniden keşfe gidilerek ve uzman bilirkişilerden rapor alınarak, yapılacak yargılama neticesinde, uygun bir su rejiminin kurulması ve infaza elverişli hüküm kurmak gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi, hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 27.02.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.