14. Hukuk Dairesi 2015/6906 E. , 2018/1484 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 17.04.2008 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 16.12.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine vekilince istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, kadastral parselin ihyasına yönelik tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı Hazine vekili, dava konusu 9 m2"lik kısmın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu halde ilk olarak ... Belediyesinin 19.02.1998 tarih ve 772 sayılı Encümen Kararının tashih edilerek ve bazı parselller ilave edilmek suretiyle 18.06.1998 tarihli Encümen Kararı uyarınca yapılan imar düzenlemesi sonucu anılan 9 m2"lik kısım üzerine de 5345 ada, 1 parsel sayılı imar parselinin oluşturulduğunu; ancak, belirtilen şuyulandırma işlemine dayanak ... Belediyesince yapılmış olan 42 no"lu imar düzenlemesinin idari yargı yerinde iptal edildiğini ileri sürerek, 5345 ada, 1 sayılı imar parsellerinin 9 m2"lik binmeli alana isabet eden kısmının tapusunun iptali ve Hazine adına tesciliyle tapu kayıtlarının eski hale iadesini; mümkün olmadığı takdirde tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalı belediyeler, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenilirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır.
O halde; imar parselinin dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve TMK"nın 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceği; bu durumda; dayanıksız kalan tapu kaydının iptal edilerek kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyasına karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Ayrıca; kadastral parselin ihyasının, imar uygulamasıyla kadastral parsel sınırları üzerinde oluşturulan imar parsellerinin kadastral parsel içerisinde kalan kısımlarının tapu kaydının iptali ile eski hale getirilerek tescili suretiyle mümkün olabileceği gözetildiğinde; ihyası istenilen kadastral parselin çap sınırları içerisinde kalan imar parsellerinin tamamının tespitiyle kayıt maliklerinin davada yer almaları gerektiği de açıktır.
Öte yandan; çekişmeli taşınmazın Belediye sınırları içerisinde ve kadastro sırasında tespit dışı bırakılan yer olduğunun belirlenmesi halinde, 1966 yılında yürürlüğe giren 775 sayılı Kanunun 3/2 maddesinde öngörülen belediyeye devri gerekli taşınmazlardan olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet kanun gereğince belediyeye devri gereken yerlerden olduğu tespit edilirse, Hazinenin taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı gözetilerek Hazinenin davasının reddine karar verilmesi, diğer taraftan; 775 sayılı Kanunun 3. maddesi her ne kadar 19.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4916 sayılı Kanun ile ilga edilmiş ise de bu tarihten önce doğmuş olan haklara etkili olmayacağı, bir başka ifadeyle kazanılmış hakkın korunması gerektiği tartışmasızdır. Ayrıca kapanmış yollar bakımından da 3194 sayılı Kanunun 17. maddesi hükmü uyarınca belediye adına tescilin öngörüldüğü ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 21. maddesi hükmünün de kapanmış yolların içinde bulunduğu tüzel kişi adına tescili gerektiğini düzenlediği gözden uzak tutulmamalıdır.
Somut olaya gelince; ... Belediyesi tarafından yapılan 42 no"lu imar düzenlemesinin idari yargı yerinde iptal edildiği ve bu kararın kesinleştiği; daha sonra dava konusu yerin yeni kurulan ... Belediyesi sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Ancak, mahallinde yapılan uygulama neticesinde teknik bilirkişi rapor ve krokisinde dava konusu alanın yeterince araştırılmadığı, nereden ihdas edildiğinin belirlenmediği, özellikle dava konusu yapılan 9 m2"lik bölümün imar uygulamasından önceki vasfı ile Hazine ile ilgisinin bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanmadığı, öte yandan, çekişme konusu yerin Belediyeye devri gereken yerlerden olup olmadığı hususu üzerinde de durulmadığı gibi, birinci raporda dava konusu taşınmazda tek imar uygulaması yapıldığı belirtildiği halde, sonraki tarihli raporda çelişkiye neden olacak şekilde iki imar uygulaması yapıldığı şeklinde açıklamalara yer verilmiş olup, bu çelişkinin giderilmediği, mevcut haliyle bilirkişi raporlarının hükme yeterli ve elverişli olmadığı açıktır.
O halde, dava konusu alanın hangi tarihte belediye veya mücavir saha içerisinde alındığının belirlenmesi; çekişmeli yere ilişkin kadastral pafta, tescil beyannamesi, kadastral parsellerin krokileri ile imar uygulaması sonucu bu alana ilişkin imar krokisi (varsa çakıştırılmış kroki) ile tedavüllü tapu kayıtları ve dayanak belgeleri getirtilerek davaya konu taşınmazın şuyulandırma işlemi öncesi ve sonrası niteliğinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi, 775 sayılı Yasanın mülga 3. maddesi koşullarının gerçekleşip gerçeklemediğinin, başka bir ifadeyle, çekişmeli taşınmazın belediyeye devri gereken yerlerden olup olmadığının saptanması, ondan sonra toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 27.02.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.