11. Hukuk Dairesi 2019/1337 E. , 2019/8043 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 27/11/2018 tarih ve 2018/277-2018/359 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin başta menşe ülke İsveç olmak üzere birçok ülkede tescil ettirdiği "BOOB" markasını Türkiye"de de tescil ettirmek istediğini, marka başvurusunun davalı şirket adına tescilli "BOOB"S" markası nedeniyle 556 sayılı KHK"nin 7/1-b maddesi uyarınca kısmen reddedildiğini, redde itirazın inceleme aşamasında olduğunu, davalının, müvekkilinin marka başvurusuna ayrıca itiraz ettiğinin de öğrenildiğini, müvekkilinin yaptığı araştırmada davalının redde ve itiraza dayanak yapılan markayı kullanmadığının tespit edildiğini ileri sürerek 2001/2777 sayılı "BOOB"S" ibareli markanın kullanmama nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu, bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, 556 sayılı KHK"nın 14. maddesi Anayasa Mahkemesinin kararı ile iptal edildiği, davanın yasal dayanağı kalmadığı, yeni Sınai Mülkiyet Yasasının 10.01.2017 yayın tarihinde yürürlüğe girdiği ve eldeki davaya uygulama olanağı bulunmadığı, mülkiyet hakkının sona erdirilmesine ilişkin boşluğun yasal dayanak olmadan M.K"ya göre hakim tarafından doldurulmasının mümkün olmadığı gerekçesi ile, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, dava tarihinde yürürlükte bulunanan yasal düzenmelere güvenilerek açılan ve dava tarihi itibariyle davacının haklı bulunduğu davada, yasal dayanağın yargılama sırasında Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinin temyiz edenin sıfatına göre sonuca etkili olmamasına, HMK 331 maddesi gereğince davadaki haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 10/12/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, davalı adına tescilli markanın kullanmama nedenine dayalı iptali istemine ilişkin olup davanın hukuki nedeni, bir başka söyleyişle, yasal dayanağı mülga 566 sayılı KHK’nın 14. maddesidir.
Söz konusu KHK hükmü, Anayasa Mahkemesinin 14.12.2016 tarih ve 148-189 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve kararın RG’de yayımlanması üzerine Anayasamızın 153. maddesi çerçevesinde davanın hukuki nedeni ortadan kalkmıştır. Bu durumda, yasal dayanağı bulunmayan davanın esastan reddine hükmedilmesi gerekir. Nitekim, mahkemece de durum bu biçimde kabul edilmiş ve davanın reddine hükmedilmiştir.
Davanın açıldığı tarihte söz konusu KHK hükmünün mevcut olması bu sonucu değiştirmeye elverişli değildir. Çünkü, Anayasa Mahkemesi kararının, dava nedeni ile dava konusu üzerinde bir etkisi yok ise de, söz konusu karar, davanın dayandığı hukuki sebebi ortadan kaldırmıştır. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, bu nedenle, iptal edilen kanun yahut KHK hükmüne dayalı olarak açılan derdest (devam eden) davalara da kesin olarak etkilidir. Aksinin kabulü halinde, hukuka ve anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen bir kanun veya kanun hükmündeki kararname hükmüne dayalı olarak hüküm kurulması gibi hukuk devleti ilkesine açıkça aykırı bir duruma yol açılması kaçınılmazdır.
Yukarda da belirtildiği üzere, yasal dayanağı bulunmayan yahut açıklandığı biçimiyle hukuki nedeni bulunmayan bir davanın konusuz kaldığından, hatta ve hatta davanın esastan sonuçlanmadığından söz edilemez. Dava esastan görülmüş ve reddedilmiştir. Bu durumda, yargılama giderleri bakımından HMK’nın 331/1. maddesinin uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Aksinin düşünülmesi ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı nedeniyle davanın konusunun kalmadığının kabulüyle buna dayalı olarak davanın açıldığı tarihte haklı nedenlere dayalı olup olmadığının değerlendirilmesi, haklılığın iptal edilen KHK hükmüne dayalı olarak değerlendirilmesi zorunluluğu nedeniyle çelişkili bir yaklaşımı beraberinde getiriyor olmakla benimsenemez.
Şu halde, aksine bir kanun hükmü bulunmadığı gözetildiğinde, HMK’nın 326/1. maddesi hükmü uyarınca, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen davacıya yükletilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle, yerel mahkeme kararının yargılama giderleriyle ilgili kesimi bakımından davalı yararına bozulması görüşünde olduğumuzdan, Daire çoğunluğunun aksi yöndeki kararına katılamıyoruz.