Abaküs Yazılım
23. Ceza Dairesi
Esas No: 2015/4528
Karar No: 2015/8082
Karar Tarihi: 14.12.2015

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma - Yargıtay 23. Ceza Dairesi 2015/4528 Esas 2015/8082 Karar Sayılı İlamı

23. Ceza Dairesi         2015/4528 E.  ,  2015/8082 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇ : Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma
    HÜKÜM : Mahkumiyet

    1- Sanığın, katılan şirkete ait ....Mağazasında bilgisayar sorumlusu olarak çalıştığı, şubelerde yapılan satışların yine şubelerde bulunan bilgisayar vasıtasıyla, şirket merkezindeki server üzerinde bulunan veritabanına işlendiği ve bu işlem sonunda merkezdeki programdan şubelerdeki günlük satış ve stok miktarının takip edildiği, yapılan kayıtların merkezde görevli “....” isimli kullanıcı olan sanık tarafından bilişim sisteminin işleyişi değiştirilerek sisteme gerçeğe aykırı veri yerleştirmek suretiyle haksız çıkar sağlandığı, haksız yararın doğrudan katılana yönelik hileli davranışlarla gerçekleşmemesi karşısında eylemin dolandırıcılık olarak nitelendirilemeyeceği gibi, katılan tarafından sanığın zilyetliğine devredilmiş bir mal bulunmaması karşısında eylemin güveni kötüye kullanma suçunu da oluşturmayacağı belirlenmiş olmakla sanığa yüklenen eylemin TCK"nın 244/4. maddesinde düzenlenen bilişim sistemini aracı kılarak yarar sağlama suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
    2- Kabule göre de ;
    a) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarih ve 2007/10-108 E., 2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde 100 gün olarak tayin edilmesi,
    b) TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki “velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan" yoksunluğun sanığın sadece kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği,


    altsoyu haricindekiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceğinin gözetilmemiş olması ve ayrıca TCK"nın 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesi"nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararının uygulanması zorunluluğu,
    Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun"un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın gözetilmesine, 14.12.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

    (Karşı oy) (Karşı oy)



    KARŞI OY:
    Dava konusu eylemin dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve bilişim sistemlerini aracı kılarak yarar sağlama suçları açısından incelenmesi;
    5237 sayılı Kanunun 157. maddesinin gerekçesinde dolandırıcılık suçu, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kişinin kendisine veya başkasına yarar sağlamasıdır.” şeklinde tanımlanmıştır. Yasa metninde görülmeyen ancak; anlam olarak mevcut bulunan ve suçun netice unsuru içerisinde yer alan “mağdurun tasarrufu, yani rızasının bulunması gerektiği” konusuna ise bu suçu tanımlayan tüm Yargıtay kararlarında “hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.” cümlesiyle vurgu yapılmıştır.
    O halde “mağdurun tasarrufta bulunması” olgusu da nazara alındığında dolandırıcılık suçu, “hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kişinin kendisine veya başkasına yarar sağlayacak bir tasarrufta bulunmasını sağlamaktır. ” şeklindeki tanım uygulama hatalarını da en aza indirecektir.
    Güveni kötüye kullanma suçu ise TCK"nın 155/1. maddesinde; “Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunmak veya bu devir olgusunu inkar etmek” olarak tanımlanmıştır. Maddenin gerekçesine göre; söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyedlik

    tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Eşya üzerinde sözleşme ilişkisi ile bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır.
    Güveni kötüye kullanma suçundan söz edebilmek için;
    -Suça konu malın zilyedliği faile devredilmiş olmalıdır,
    -Devir olgusu mağdurun yanıltılmamış özgür iradesine dayanmalıdır.
    -Devredilen mal zilyedliğin devri amacı dışında kullanılmalı; yahut devir olgusu inkâr edilmelidir.
    Görüldüğü üzere; iki suç arasındaki fark hile olarak karşımıza çıkmaktadır.
    Elbette her hileli davranışın dolandırıcılık suçuna vücut vermesi düşünülemez. Yargıtay kararlarında yer alan “Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.” şeklindeki cümlelerden, menfaat ile hile arasında nedensellik bağının bulunması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu bağın kurulmasında hilenin zamanı önem arz etmektedir. Olaya bu açıdan bakıldığında hilenin varlığı ile birlikte zamanı suçun vasfı açısından belirleyici olmaktadır.
    Hile (icrai hareket); yahut mağdurun hatasından yararlanılmış olması halinde (ihmali hareketle hile) mağdurdaki hata menfaatin elde edilmesinden önce mevcut olmalıdır. Bu nedenle önceden doğmuş borçlara güvence olmak üzere verilen sahte senetlerin dolandırıcılık suçunu oluşturmayacağı, failin sadece sahtecilik suçundan cezalandırılmasının mümkün olduğu kabul edilmektedir.
    Buraya kadar, dolandırıcılık suçunun unsurlarından olan fiil (hareket -hile) kavramının belirleyici özelliği üzerinde durduk. Dolandırıcılık suçunu mala karşı diğer suçlardan ayıran önemli faktörlerden birisi de suçun netice unsurudur.
    Dolandırıcılık suçunda netice unsurunun gerçekleştiğinden söz edebilmek için, işlenen fiile bağlı olarak çevrede meydana gelmesi zorunlu değişikliklerden birisinin de “mağdurun tasarrufta bulunması” olduğuna yukarıda kısmen değinmiştik.
    Burada dikkatten kaçırılmaması gereken husus, mağdurun rızasının veya bu rıza sonucu yaptığı tasarrufun doğrudan doğruya failin menfaat edinmesine yönelik olması gerektiğidir.
    Güveni kötüye kullanma suçunda zilyedliğin devredilmesi şeklinde tanımlanan eylem dolandırıcılık suçunda “mağdurun tasarrufta bulunması” şeklinde isimlendirilmiştir. Ancak tekrar belirtelim ki, dolandırıcılık suçunda mağdurun tasarrufta bulunması, failin hilesinden kaynaklanmakta, yani sakatlanmış iradesine dayanmakta iken, güveni kötüye kullanma suçunda mağdurun iradesi sakatlanmamakta, özgür iradesi ile malın zilyedliğini devretmektedir.
    Tekrar vurgulamalıyız ki, hile en geç failin menfaat edinmesi sırasında mevcut olmalıdır. Ayrıca hileli hareket, mağduru tasarruf yapmaya yöneltmeli, mağdurun bu tasarrufu da kendisi veya bir başkası için zarara yol açarken fail yahut başka birisinin menfaat edinmesi amacına yönelik olmalıdır. Mağdurun tasarrufunun tek başına failin menfaat edinmesine veya eşyanın devrine yetmediği durumlarda fail, tamamlayıcı bir hareketle, mağdurun rızasını gözetmeksizin kendiliğinden eşyaya
    sahip olursa artık eylem dolandırıcılık değil; duruma göre hırsızlık veya güveni kötüye kullanma suçlarından birisini oluşturacaktır.
    Bütün bu açıklamalarda görüldüğü gibi, güveni kötüye kullanma suçunda zilyedliğin devri sırasında failde suç işleme kastı bulunmamaktadır. Suç kastı, zilyetliğin devri amacı dışında kullanılması veya devir olgusunun inkarı sırasında ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki, zilyedliğin devri, mağdurun fesada uğramamış iradesiyle gerçekleşmektedir. Oysa dolandırıcılık suçunda, suç konusu eşyanın kendisine tesliminden önce, failde suç işleme kastı mevcuttur.
    Sistemi (bilişim sistemi) engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu ise TCK"nın 244. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
    1. fıkrada, bilişim sisteminin işleyişinin engellenmesi veya bozulması; ikinci fıkrada, bilişim sistemindeki verilerin bozulması, yok edilmesi, değiştirilmesi, erişilmez kılınması, sisteme veri yerleştirilmesi, var olan verilerin başka bir yere gönderilmesi eylemleri suç olarak düzenlenip cezai yaptırıma bağlanırken; üçüncü fıkrada, bu fiillerin (ilk iki fıkrada yazılı olanlar) bir banka veya kredi kurumuna yahut bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi halinde ceza artırımına gidileceği hüküm altına alınmıştır.
    Konumuz itibariyle dördüncü fıkra üzerinde ayrıca durmakta fayda görmekteyiz. Buna göre yukarıda tanımlanan (ilk üç fıkrada tanımlanan) fillerin işlenmesi suretiyle kendisinin veya bir başkasının yararına haksız bir çıkar sağlanması eylemin başka bir suç oluşturmaması halinde ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu fıkranın gerekçesinde yer alan “ Ancak bu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedilebilmesi için, fiilin daha ağır bir cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmaması gerekir. Bu bakımdan, fiilin örneğin dolandırıcılık, hırsızlık, güveni kötüye kullanma veya zimmet suçunu oluşturması halinde, bu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedilmeyecektir.” şeklindeki anlatım yoruma muhtaç olmayacak kadar açıktır.
    Somut olaya baktığımızda;
    Katılan şirkete ait mağazada bilgisayar işletmeni olan sanığın yargılamaya konu eylemi, haklarında dava açılmamış olan diğer mağaza çalışanları ile birlikte hareket ederek mağazanın günlük satışlarından elde edilen paranın bir kısmını sahiplenip; bu haksız eylemleri gizlemek maksadıyla kayıtlar üzerinde oynama yapmış olmasından ibarettir.
    Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanığın cezalandırılmasına dair temyiz edilen mahkumiyet kararı “eylemin dolandırıcılık veya hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun unsurlarını taşımadığı, TCK"nın 244/4 maddesinde tanımlanan bilişim sistemini aracı kılarak yarar sağlama suçunu oluşturduğu gerekçesiyle dairemiz tarafından oy çokluğu ile bozulmuştur.
    Sanık ile birlikte suç işledikleri halde haklarında dava açılmayan diğer çalışanlar ile mülkiyet hakkı sahibi arasında yasa gerekçesinde tanımlanan şekliyle bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu şahıslar tahsil ettikleri ve zilyetlik hakkına sahip
    oldukları paraları sözleşme ilişkisine bağlı olarak devretmeleri gerekir iken sanık ile birlikte sözleşme ilişkisi ile bağdaşmayan kasıtlı tasarrufta bulunmuşlardır. Sanığın bu şekildeki hareketi güveni kötüye kullanma suçunun tüm unsurlarını taşımaktadır. Bu aşamadan sonra sanığın, bilgisayar kayıtları üzerinde hileli hareketlerle gerçeğe aykırı hesap değişiklikleri yapmış olması, sonucu değiştirmez. Çünkü hilenin menfaat edinmeden sonra gerçekleştirilmiş olması nedeniyle hile ile menfaat arasındaki nedensellik bağı kurulmamıştır.
    Ayrıca sanık, bilişim sistemine zarar verme veya verileri yok etme, bozma, erişilmez kılma amacıyla hareket de etmemektedir. Hedefi bilişim sistemi olmayıp, bilişim sistemini kullanarak daha önceden zilyedliği kendisine devredilmiş olan parayı haksız olarak sahiplendiğini gizlemek olup, tamamıyla malvarlığına yöneliktir. Sanığın eylemi tali norm olan TCK"nın 244/4. maddesindeki suça uygun olmayıp, daha ağır cezayı gerektiren 155/2 maddesindeki suça uygun bulunmaktadır. Zaten TCK"nın 244/4 maddesi ve madde gerekçesinde yer alan açık anlatım karşısında, maddenin 4. fıkrasının uygulama imkanının bulunduğundan söz edilemez.
    Kaldı ki, sanığın bilgisayardaki kasa hesapları üzerinde basit değişiklikler yapmış olması 244/1 ve ikinci fıkralarda tanımlanan eylemler arasında da sayılmamaktadır.
    Sonuç olarak, sanığa isnat edilen eylem hizmet nedeni ile güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğundan yerel mahkemece usul ve yasaya uygun olarak tesis edilen hükmün onanması yerine yazılı gerekçe ile bozulmasına dair sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmek mümkün olamamıştır.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi