4. Hukuk Dairesi 2016/12347 E. , 2017/3629 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davasından dolayı yerel mahkemece verilen gün ve sayısı yukarıda yazılı kararın; Dairemizin 02/05/2016 gün ve 2015/7182 - 2016/5909 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davalılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla HUMK’un 440-442. maddeleri uyarınca tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar Dairemizin 02/05/2016 günlü 2015/7182 esas ve 2016/5909 karar sayılı ilamı ile bozulmuş, davalılar vekilinin karar düzeltme isteği üzerine dosya yeniden incelenmiştir.
Davacı, 10/02/2014 günlü manşet haberinde başlıklı yazıda ve devamında 11. sayfasında yer alan başlıklı haberdeki iddiaların gerçeklere aykırı olduğunu ve kişilik haklarına açık saldırı oluşturduğunu iddia ederek manevi tazminat istemiştir.
Davalılar, haberin gerçek olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, telefonun dinlemesi konusunda ilgililer verilmesi üzerine olayın medyaya yansıdığı, medyadaki olayın güncel olup, görünür gerçeğe uygun bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki
değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine, basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
tarihli başvuru no"lu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri başvuru no"lu kararlarında da tekrar etmiştir.
Somut olaya gelince; dava konusu yayında ait telefonun başka şahısların ismi altında dinlenmesinin ve anılan şahsa suç unsuruna rastlanmadığından dinleme kayıtlarının imha edildiğinin bildirilmesi üzerine yaptığı açıklamalarının yorum katılmadan yayınlandığı bu haliyle yayının güncel ve görünür gerçekliğe uygun olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda davanın reddi şeklindeki kararın Dairemizce onanması gerekir. Ne var ki, kararın davacı lehine bozulmasına karar verilmiştir. Bu haliyle davalıların karar düzeltme isteminin 440-442 maddeleri uyarınca kabulü ile Dairemizin 02/05/2016 günlü 2015/7182 esas, 2016/5909 karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle HUMK"un 440-442 maddeleri gereğince davalıların karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 02/05/2016 günlü 2015/7182 esas 2016/5909 karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına, kararın açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının önce temyiz eden davacıya yükletilmesine, tashihi karar talep eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 01/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.