7. Hukuk Dairesi 2014/1192 E. , 2014/4670 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İstanbul Anadolu 9. İş Mahkemesi
Tarihi : 21/01/2013
Numarası : 2011/846-2013/8
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı vekili, davacının 28.10.2008-24.08.2011 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde aylık en son net 1.059,00 TL ücret ile çalıştığını, görevinin muhasebe ve satış elamanlarının koordinasyonunu sağlamak olduğunu, işyerinde ayrıca 2011 yılı Şubat ayından itibaren satış yapılan faturalı hasta başına 10.00 TL olmak üzere prim uygulaması da bulunduğunu, 4.400,00 TL prim alacağından 1.950,00 TL"nın ödendiğini ve bakiye 2.450,00 TL prim alacağı ile 2011 yılı Ağustos ayı bakiye ücret alacağının kendisine ödenmediğini, yıllık ücretli izinlerinin 2009 yılında 5 gün, 2010 yılında 7 gün dışında kullandırılmadığını, bu şartların düzeltilmesi talebinin olumlu karşılanmaması nedeniyle davacının işten ayrıldığını iddia ederek yıllık ücretli izin alacağı, bakiye ücret alacağı ve prim ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının herhangi bir sebep göstermeksizin 24.08.2011 tarihinden itibaren işe gelmediğini, işe gelmediğine ilişkin devamsızlık tutanakları tutulduğunu, muhasebe elemanı olarak çalışan davacının prim usulü ile çalışmasının mümkün olmadığını, yıllık ücretli izinlerini kullandığını, ücret alacağının bulunmadığını, davacıya zaman zaman avanslar ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, SGK hizmet cetveline göre davacının 28.10.2008-24.08.2011 tarihleri arasında davalıya ait iş yerinde 2011 yılı Ağustos ayı ücret bordrosu da göz önünde bulundurulduğunda aylık en son net 1.059,00 TL ücret ile çalıştığı, davacı tanığı Orkide Düzener"in davalı iş yerinde prim uygulamasının bulunduğunu, davacıya her ay fatura başına 10,00 TL prim ödendiğini belirttiği, 18.01.2013 tarihli mali müşavir bilirkişi raporunda davalı şirkete inceleme için gidildiğinin, 2011 yılı Defter-i Kebir kayıtlarının istendiğinin, getirilen Defter-i Kebirin özet olarak döküldüğü için ayrıntılı dökümünün yapılarak gönderilmesinin talep edildiğinin, ancak 2010 yılına ait Defter-i Kebir dökümünün yollandığının, 2011 yılı defterinin yollanması gerektiği bildirilmesine rağmen davalı tarafça 2011 yılı Defter-i Kebir dökümünün bilirkişiye gönderilmediğinin ve bilirkişi tarafından şirket defterleri üzerinde inceleme yapılamadığının belirtildiği, davacı tanığı ve davalı tanığı S.. B.."ın tevil yollu beyanlarından da anlaşılacağı üzere davalı şirkette prim uygulaması olduğu ve davacının fatura başına prim ücreti aldığı, prim ücretleri ile 2011 yılı Ağustos ayına ilişkin 227,00 TL ücret alacağının ödendiğinin ve yıllık ücretli izinlerinin kullandırıldığının davalı işveren tarafından yazılı ve eşdeğer belge ile ispatlanamadığı gerekçesiyle ücret alacağı ve prim alacağı taleplerinin kabulüne, yıllık ücretli izin alacağı talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında davacının prim alacağına hak kazanıp kazanmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 32 nci maddesinin ilk fıkrasına göre, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır. Yasada ücretin eklerinin neler olduğu müstakilen düzenlenmemiş olmakla birlikte, değinilen maddenin ikinci fıkrasındaki “…banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının..” ibaresi gereğince, ücretin yanı sıra prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü ödemelerin banka hesabına yatırılması öngörüldüğünden, “prim” ve “ikramiye” ücretin eki olarak İş Kanununda ifadesini bulmuştur.
Prim, işçinin mal veya hizmet üretiminde daha istekli hale gelmesi ve başarısının artması için işverence ödül niteliğinde verilen ek ödemeler şeklinde tanımlanabilir. Prim ödemesinden amaç, işçinin daha verimli bir şekilde çalışmaya özendirilmesidir. Pirimin kişiye özgü olması sebebiyle ikramiyeden farklı olarak prim ödemelerinin genel bir nitelik taşıması gerekmez. Bununla birlikte, işveren tarafından ayrımı haklı kılan geçerli nedenler olmadığı sürece pirim uygulaması yönünden de işverenin eşit davranma borcu söz konusudur.
İşçinin prime hak kazanması için işyerinde pirim ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmış olması gerekmez. İşyerinde çalışılan süreyle sınırlı olmak üzere işçinin prim talep hakkı vardır.
Prim uygulaması, bireysel ya da toplu iş sözleşmeleri ile de kararlaştırılabilir. İş sözleşmesinde kararlaştırılmamış olsa dahi, işverence tek taraflı olarak düzenli şekilde yapılan prim ödemesi “işyeri şartı” niteliğindedir. Her durumda uygulamanın tek taraflı olarak işverence ortadan kaldırılması ya da azaltılması doğru değildir. Prim uygulaması yönünden işçi aleyhine çalışma koşullarında değişiklik, 4857 sayılı Yasa"nın 22 nci maddesi kapsamında gerçekleştirilmelidir. Toplu iş sözleşmesi ile öngörülen pirimler yönünden değişiklik ise, işçinin bireysel feragati ile dahi geçerli değildir. Toplu iş sözleşmesini imzalamaya yetkili olan kişilerce bu yönde yapılabilecek değişiklik, ancak ileriye dönük olarak hüküm ifade eder.
Asıl işveren alt işveren ilişkisinde işçinin ödenmeyen pirim alacaklarından her iki işveren birlikte sorumludur. Yine, geçici iş ilişkisinde işçiye ödenmeyen primlerden ödünç alan ve ödünç veren işverenler birlikte sorumlu tutulmalıdır.
Primlerin gününde ödenmemesi halinde işçinin 4857 sayılı Yasanın 24/II-e maddesi uyarınca iş sözleşmesini haklı olarak feshetmesi mümkündür. Prim ödemelerinin yirmi gün ve daha fazla süreyle ödenmemiş olması halinde, işçinin aynı Yasanın 34 ncü maddesine göre iş görmekten kaçınma hakkı vardır.
Fesih tarihinde yürürlükte bulunan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu"nun 31 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, işverenin işçiler arasında sendikal nedenle prim ödemeleri konusunda bir ayrıma gitmesi yasaklanmış olup, aksine uygulama diğer yasal koşulların da varlığı halinde sendikal tazminatı gerektirir.
Primlerin ödendiğini ispat yükü işverene aittir. 4857 sayılı Kanunun 5754 sayılı Yasayla değişik 32 nci maddesine göre, belli bazı işyerleri bakımından prim ödemeleri işçi adına açılan banka hesabına yatırarak gerçekleştirilmelidir.
Prim ödeme günü taraflarca açıkça kararlaştırılmamışsa Borçlar Kanunu"nun 101 nci maddesi uyarınca temerrüt için işçinin ihtarına gerek vardır.
Prim alacakları, Borçlar Kanunu"nun 126 ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.
Somut olayda, davacı aylık net 1.059,00 TL ücret ile çalıştığını, ayrıca satış yapılan faturalı hasta başına 10.00 TL prim aldığını, 2.450,00 TL prim alacağının bulunduğunu ileri sürerek prim alacağının davalıdan tahsili talebinde bulunmuş, davalı ise davacının prim almasını gerektirecek bir iş yapmadığını, davalıya zaman zaman makbuz karşılığı avans ödemeleri yapıldığını savunmuştur. 30/10/2012 tarihli bilirkişi raporunda davacıya prim ödeneceğini gösteren bir kanıt dosyada bulunmadığından davacı için prim alacağı hesabı yapılamayacağı belirtilmiştir. Bilirkişi raporuna itiraz üzerine davalının defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılarak rapor tanzimi istenmiş, ancak mali müşavir bilirkişi davalı şirketten 2011 yılı Defter-i Kebirinin ayrıntılı olarak gönderilmesini istemesine rağmen 2010 yılı Defter-i Kebir kayıtlarının gönderildiğini, yeniden talepte bulunulmasına rağmen herhangi bir kaydın gönderilmediğini 18/01/2013 tarihli ek raporunda belirtmiştir. Mahkemece, davacı tanığı O. D.."in davalı iş yerinde prim uygulamasının bulunduğunu ve davacıya her ay fatura başına 10,00 TL prim ödendiğini beyan etmesi nedeniyle ödendiği kanıtlanamayan prim alacağının net 2.450,00 TL olduğu kabul edilmiştir. Davacı tanığı O. D.., davacıya fatura başına 10,00 TL prim ödemesi yapıldığını beyan etmiş, davalı tanıkları ise davacıya prim ödemesi yapılmadığını belirtmişlerdir. Davacının en son net ücretinin 1.059,00 TL olduğu ve dosyaya getirtilen banka kayıtlarıyla sabit olduğu üzere davacının ücretinin AGİ alacağı dahil olmak üzere aylar itibariyle banka hesabına tam olarak yatırıldığı görülmüştür. Ancak dosya içinde bulunan 12/08/2011 tarihli personel avans makbuzuyla davacıya "maaşa mahsuben avans" açıklamasıyla 400,00 TL, 28/06/2011 tarihli personel avans makbuzuyla 250,00 TL, 24/06/2011 tarihli personel avans makbuzuyla da 300,00 TL ödeme yapıldığı anlaşılmıştır. Davacıya personel avans makbuzuyla yapılan ödemeler ile banka kayıtları birlikte değerlendirildiğinde, davacıya avans makbuzuyla ödeme yapılan aylar veya bu ayları takip eden aylarda davacının ücretinden avans adı altında yapılan bu ödemeler tenzil edilmeksizin 2011 yılı Haziran ayında 1.066,91 TL, 2011 yılı Temmuz ayında 1.082,01 TL ödeme yapılmıştır. Tanık beyanı ve dosyada mevcut kayıtlarla da doğrulandığı üzere davacıya prim ödemesinin avans adı altında yapıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, davalı işyeri kayıtları üzerinde inceleme yapılmadan karar verilmesi ise hatalı olmuştur. Yapılacak iş, davalı şirket kayıtları incelenerek işyerinde 2011 yılı Şubat ayından itibaren davacıya ödenmesi gereken aylık prim miktarını tespit ettirerek ödemeleri tenzil etmek suretiyle davacının varsa hak edeceği prim alacağını hesaplatmak ve çıkacak sonuca göre bir karar vermektir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında davacının ücret alacağı bulunup bulunmadığı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 37"nci maddesine göre, işçiye ücretin elden ya da banka kanalıyla ödenmesi durumunda, ücret hesabını gösteren imzalı ve işyerinin özel işaretini taşıyan “ücret hesap pusulası” verilmesi zorunludur.
Uygulamada çoğunlukla “ücret bordrosu” adı altında belgeler düzenlenmekte ve periyodik ödemelerde işçinin imzası alınmaktadır. Banka aracılığı ile yapılan ödemelerde banka kayıtları da ödemeyi gösteren belge niteliğindedir.
Ücretin ödendiğinin ispatı işverene aittir. Bu konuda işçinin imzasını taşıyan bir ödeme belgesi yeterli ise de, para borcu olan ücretin ödendiğinin tanıkla ispatı mümkün değildir.
4857 sayılı Yasanın 32"nci maddesinde, “Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesi hususunda; tabi olduğu vergi mükellefiyeti türü, işletme büyüklüğü, çalıştırdığı işçi sayısı, işyerinin bulunduğu il ve benzeri gibi unsurları dikkate alarak işverenleri veya üçüncü kişileri zorunlu tutmaya, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının, brüt ya da kanunî kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken yetkilidir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişiler, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarını özel olarak açılan banka hesapları dışında ödeyemezler” şeklinde kurala yer verilmiştir. Anılan hükme göre, belli koşulların varlığı halinde ödemeler işçi adına açılacak banka hesabına yatırılmalıdır.
Somut olayda davacı 2011 yılı Ağustos ayı ücretinin 620,00 TL olarak banka hesabına yatırıldığını, Ağustos ayı çalışması karşılığında hak ettiği ücretin 847,00 TL olduğunu, bakiye ücret alacağının ödenmediğini iddia etmiş, davalı ise davacının ücretinin banka hesabına yatırıldığını savunmuştur.
Mahkemece ilgili banka kayıtları getirtilmiş, ödemenin ispat edilemediği gerekçesiyle anılan istek hakkında hüküm kurulmuştur.
Davacı 2011 yılı Ağustos ayında çalıştığı 24 günlük ücretinin tahsilini istemiştir. Mahkemece getirtilen banka kayıtlarının 28/10/2008-24/08/2011 tarihleri arasındaki davacının davalı işyerindeki çalışma dönemine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Davacının işyerindeki çalışmasının sonlandığı 24/08/2011 tarihinden sonraki bir tarihte ücret ödemesinin banka hesabına yapılabileceği gözetilmeden 24/08/2011 tarihine kadar olan banka kayıtları esas alınarak ücret alacağı talebinin kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. Yapılacak iş, ödemenin yapılabileceği dönemi kapsayacak şekilde davacıya ait banka kayıtları getirtilerek ücret alacağının davacıya ödenip ödenmediğini belirlemek, ödendiğinin anlaşılması halinde bu miktar mahsup edilip çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.
Mahkemece eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 26.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.