1. Hukuk Dairesi 2016/7336 E. , 2019/2407 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’ın maliki olduğu ..., ... ve ... parsel sayılı taşınmazı davalı gelinine bağış suretiyle devrettiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, işlem tarihinde mirasbıranın hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, zamanaşımı itirazında bulunup iddiaların yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ehliyetsizlik iddiasının ispatlanamadığı, bağış suretiyle devredilen taşınmazlar yönünden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulama yerinin bulunmadığı ve muris muvazaasına ilişkin iddianın da dinlenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’ın maliki olduğu dava konusu ..., ... ve ... parsel sayılı taşınmazlarını 18.11.2008 tarihinde davalı gelini ...’a bağış suretiyle temlik ettiği, 1931 doğumlu murisin 08.12.2012 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı kızları ... ve ... ile dava dışı oğlu ...’in kaldıkları, başkaca mirasçının bulunmadığı, mahkemece ehliyetsizlik iddiası bakımından adli tıptan işlem tarihinde murisin ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor düzenlenmesinin istenildiği ancak tedavi kayıtlarının araştırılarak gönderilmesi gerektiğinden bahisle rapor düzenlenmeden dosyanın iade edildiği, davacı vekilinin 04.02.2016 tarihli celsede, mahkemenin önceki ara kararları doğrultusunda ısrar ederek adli tıptan mevcut bilgi ve belgeler doğrultusunda değerlendirme yapılmasını, aksi kanaat hasıl olması durumunda yemin deline dayanmak üzere süre verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterdikleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi nedeniyle bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda, ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında araştırma yapılmadığı ve Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, öncelikle akit tarihi itibari ile mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığının belirlenmesi için dosyanın adli tıp kurumuna gönderilerek dosyadaki mevcut bilgi ve belgeler doğrultusunda rapor alınarak sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.