Esas No: 2019/13963
Karar No: 2022/6147
Karar Tarihi: 25.05.2022
Danıştay 6. Daire 2019/13963 Esas 2022/6147 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2019/13963 E. , 2022/6147 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2019/13963
Karar No : 2022/6147
DAVACI : ... Mühendisleri Odası
VEKİLİ : Av. ...
DAVALI : ... Bakanlığı/ANKARA
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri ...
DAVANIN KONUSU :
09.03.2019 tarih ve 30709 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 3. maddesindeki "zemin ve temel etüdü ekibi" tanımının, 7.1. maddesinin 7. bendinin, 7.2.2.2.maddesinin 3.bendinin, 7.2.2.3.maddesinin 2. ve son bendinin ve 8.maddesinin 9. bendinin iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu düzenlemelerin kararın içeriğinde ayrıntısına yer verilen iddialarla iptali gerektiği ileri sürülmüştür.
DAVALININ SAVUNMASI :
Davanın, kararın içeriğinde ayrıntısına yer verilen açıklamalarla reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ... 'IN DÜŞÜNCESİ : Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI ...'IN DÜŞÜNCESİ: Dava, 09.03.2019 günlü, 30709 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının tanımlar başlıklı 3. bölümünde yer alan "zemin ve temel etüdü ekibi" tanımının, 7. bölümünün 7.1. maddesinin üçüncü paragrafının 7. bendinin, 7.2.2.2.maddesinin üçüncü paragrafının 3.bendinin, 7.2.2.3.maddesinin 2. ve son paragrafının, 8. bölümünün 9. paragrafının iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı idarenin süre itirazı yerinde görülmemiştir.
Dava konusu tebliğ; bina ve bina türü yapıların tasarım, projelendirme, inşa ve denetimi için yapılması zorunlu olan zemin ve temel etütlerinin planlaması, arazi araştırmaları ve laboratuvar çalışmalarının yapılması, sahada karşılaşılan zemin birimlerinin (zemin ve/veya kaya) mühendislik özellikleri ile yeraltı suyuna ilişkin verilerin toplanması, yerel deprem etkilerinin belirlenmesi ve elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda zemin ve temel etüt raporlarının hazırlanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla 10/7/2018 günlü, 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 107. maddesinin birinci fıkrası ile 18/3/2018 günlü, 30364 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin eki Deprem Etkisi Altında Temel Zemini ve Temellerin Tasarımı İçin Özel Kuralların 16.2.2. maddesine ve 3/7/2017 günlü, 30113 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 4. maddesinin (ççççç) bendine dayanılarak hazırlanmıştır.
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 4. maddesinin 1.fıkrasının (ççççç) bendinde, zemin ve temel etüt raporu, "Her bir parsel için ayrı ayrı olmak üzere, yapının temel ve statik hesaplarının yapılabilmesi için zemin araştırma verileri ile geoteknik değerlendirmeleri içeren Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde hazırlanan raporu" olarak tanımlanmıştır.
Aynı Yönetmeliğin 57. maddesinin 6.fıkrasının (a) bendinde, statik projeye esas teşkil edecek zemin ve temel etüdü raporu, "Yer altının dinamik esneklik direnişleri ve yerin dayanımı, taşıma gücü, yer altı suyu varlığı, yer altı yapısı, deprem bölgelenmesi, yer kırıklıklarının hareketleri, oturma, sıvılaşma ve yer kaymalarının boyutları gibi zeminin fizikî özelliklerini belirleyen çalışmalar yönünden jeofizik mühendislerince; sondajlar, arazi çalışmaları, zemin ve kaya mekaniği, laboratuvar deneylerini ihtiva eden zemin-yapı etkileşiminin analizinde kullanılacak temel-zemin, zemin profili ve zemini oluşturan birimlerin fizikî ve mekanik özelliklerini konu alan çalışmalar yönünden jeoloji mühendislerince; zemin mekaniği, zemin dinamiği ve zemin emniyet gerilmesi hesaplaması gibi çalışmalar yönünden inşaat ve jeoloji mühendislerince; mühendislik hizmetleri standartlarına uygun, detaylı olarak hazırlanan ve parselin bulunduğu zeminin durumunu bu fıkrada belirtilen çalışmalar ve analizler ile açıklayan, çalışmanın içeriği bakımından ilgili mühendislik disiplinlerine mensup mühendislerce, Bakanlıkça belirlenen formata göre hazırlanan ve imzalanan belge" olarak tanımlanmıştır.
Bakılmakta olan davanın devamı sırasında, davalı bakanlığa yapılan başvurular dikkate alınarak, dava konusu formatın uygulanmasında karşılaşılan tereddütlerin giderilmesine ihtiyaç duyulması nedeniyle ilgili idareler, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve diğer paydaşların görüşleri alınarak tebliğ değişikliği yapılmış ve değişiklikler 17/02/2021 günlü, 31398 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anılan tebliğ değişikliği ile dava konusu 7.1. maddesinin üçüncü paragrafının 7. bendi değiştirilmiş, paragrafa bir bent eklenmiş, buna göre 7.1 Kategori 1 İçin Etüt Kapsamı: "7-Araştırma çukurlarında kaya biriminin gözlenememesi halinde; sismik yöntemler, sondaj veya sondalama yöntemleri kullanılarak da zemin sınıfı belirlenebilir. Jeofizik yöntemlerin kullanılması halinde profillerin birbirini çapraz kestiği en az 2 adet sismik ölçü (MASW, sismik kırılma, REMİ vb.) ile Vs30 hızının 360 m/sn'den büyük olduğu gösterilmelidir. Yapılan jeofizik çalışmalar için Ek-8’de verilen kabul tutanağı doldurulmalı, arazi çalışmaları sırasında alınan ham ölçüler, çekilen fotoğraf, video vb dokümanlar tutanakla birlikte verilmelidir.” düzenlemesi yerine bend hükmü iki ayrı bend şeklinde düzenlenerek "7) (Değişik:RG-17/2/2021-31398) Araştırma çukurlarında kaya biriminin gözlenememesi halinde; 18/3/2018 tarihli ve 30364 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin ekinde yer alan 16.4.3 maddesindeki gerekli tahkiklerin yapılabilmesi için sismik yöntemler, sondaj veya sondalama, arazi deneyleri (SPT, veyn deneyi ve benzeri) yöntemler kullanılarak da zemin sınıfı belirlenmelidir.
8) (Ek:RG-17/2/2021-31398) Jeofizik profillerin birbirini çapraz kestiği en az 2 adet sismik ölçü (MASW, sismik kırılma, REMİ ve benzeri) ile VS30 hızının 360 m/sn'den büyük olduğu gösterilmelidir. Yapılan jeofizik çalışmalar için Ek-8’de verilen kabul tutanağı doldurulmalı, arazi çalışmaları sırasında alınan ham ölçüler, çekilen fotoğraf, video ve benzeri dokümanlar tutanakla birlikte verilmelidir." hükmüne yer verilmiştir.
Değişiklikle, 7.2.2.3. Jeofizik araştırmalar başlıklı maddesinin son paragrafı yürürlükten kaldırılmıştır.
Yine aynı değişiklikle 8. bölümünün 9. paragrafı değiştirilerek; “Zemin ve temel etütlerinde; Kategori 1 kapsamındaki çalışmalar jeoloji mühendisleri ile etüt planlamasına göre ilaveten jeofizik mühendisleri tarafından, kategori 2’dekiler jeoloji ve inşaat mühendisleri ile etüt planlamasına göre ilaveten jeofizik mühendisleri tarafından kategori 3’dekiler ise jeoloji, inşaat ve jeofizik mühendisleri tarafından ilgili oldukları rapor bölümlerine göre ortaklaşa yürütülür. Kategori 1 ve kategori 2 kapsamındaki çalışmalara, etüdün amacına, zemin koşullarına, çevre yapılara, yeraltı suyu durumuna, yapılacak/mevcut yapı karakteristiklerine, sahanın büyüklüğüne göre etüt planlamasında veya tasarım etütleri esnasında diğer meslek disiplinleri de dahil edilir.” hükmü yerine "(Değişik paragraf:RG-17/2/2021-31398) Zemin ve temel etütlerinde; Kategori 1 kapsamındaki çalışmalardan ZA ve ZB yerel zemin sınıfı grubuna giren çalışmalar jeoloji mühendislerince, diğer yerel zemin sınıfı grubundaki çalışmalar jeoloji mühendisi ve jeofizik mühendislerince yapılır. Kategori 2 ve kategori 3 kapsamındaki çalışmalar inşaat mühendisi, jeoloji mühendisi ve jeofizik mühendislerince yürütülür. " kuralı getirilmiştir.
Anılan değişiklikler göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu tebliğ eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 7. bölümünün 7.1. maddesinin üçüncü paragrafının 7. bendi, 7.2.2.3.maddesinin son paragrafı ve 8. bölümünün 9. paragrafı yönünden davanın konusu kalmamıştır.
Dava konusu Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının tanımlar başlıklı 3. bölümü yönünden; düzenlemede "zemin ve temel etüdü ekibi" “Zemin ve temel etüdü sorumlusu mühendis tarafından oluşturulan, etüt kategorisinin gerektirdiği çalışmalara uygun olarak inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendislerinin yer aldığı çalışma grubu” olarak tanımlanmıştır.
Danıştay Altıncı Dairesince dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda; zemin ve temel etüt çalışmasının bir düzen içerisinde yürütülmesi için sorumlu bir kişinin olması gerektiği, bu nedenle, zemin ve temel etüdü ekibi tanımındaki belirsizliği gidermek üzere Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin 1.3 sayılı özel konularda tasarım gözetimi ve kontrolü maddesine atıf yapılarak çözülebileceği, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde “Etüt Müellifi” şeklinde bir tanımlama bulunmadığı için sorumlu mühendis tanımının yapılmasına da gerek bulunmadığı, dava konusu tanım içerisinde etüt kategorisinin gerektirdiği çalışmalarda inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendisleri tarafından yapılır açıklamasının yeterli olduğu, temel etüdü sorumlu mühendisinin açık bir şekilde tanımlamasının meslek grupları açısından sınırlama getireceği için uygulamada kargaşaya ya da hak kayıplarına neden olabileceği, etütten sorumlu mühendisin inşaat, jeoloji ya da jeofizik mühendisi olabileceği, sorumlu mühendisin hangi meslek gurubundan olacağının tamamen piyasa koşulları tarafından belirlenmesi ve teknik bir yaklaşımın olmamasının bir takım sorunlar doğuracağı, planlama ve sorumlu mühendis tanımlamalarının belirginleşmesi şeklinde yönetmelikte netleğin sağlanması gerektiği, ancak davacı tarafın önerdiği şekliyle, yapılacak çalışmalarının zemin ve temel etüt ekibinin birlikte planlamasının, reel ve uygulanabilir olmadığı, yönetmenliğin bu şekilde değişmesi halinde bile piyasa koşullarının belirleyeci olacağı ve yine bir sorumlu mühendisin ön plana çıkacağı, dolayısıyla bu konuda yönetmenliğin ilgili maddesinde bir değişiklik yapılmasına gerek bulunmadığı yönünde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Dava konusu tanımda, yapılacak yapı için zemin ve temel etüt raporunu hazırlaması gereken ekibin oluşturulması görevi sorumlu mühendise verilmiştir.
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57.maddesinin 6.fıkrasında, etüt raporlarının ne şekilde ve hangi çalışmalar yönünden hangi mühendislik disiplinine mensup mühendislerce hazırlanacağı belirlenmiş, ancak düzenlemede sorumlu mühendis tanımına yer verilmemiştir.
Sorumlu mühendis tanımına mevzuatta yer verilmemiş olması nedeniyle uygulamada belirsizlik ve kargaşaya neden olabileceği düşünülebilirse de, dava dilekçesinde yer alan iddialar, idarenin savunması ve bilirkişi raporunun değerlendirilmesinden, tanımda yer alan sorumlu mühendisin, yapılacak yapı için zemin ve temel etüt raporunun hazırlaması aşamasında çalışmanın bir düzen içerisinde yürütülebilmesi amacıyla, etüt kategorisinin gerektirdiği ekibin oluşturulması, koordinasyonu ile görevlendirildiği, sorumlu mühendisin meslek grubunun belirlenmesinin yapı sahibi veya yükleniciye bırakıldığı, dolayısıyla etüt raporunun hazırlanmasında görev alması gereken ilgili mühendislik disiplinleri yönünden engelleyici bir düzenleme olmadığı anlaşıldığından, düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
7.2.2.2.maddenin üçüncü paragrafının 3.bendi yönünden;
Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı'nın "Etüt Kategorileri" başlıklı 5. bölümünde, zemin ve temel etütleri, kategorik olarak, çalışmanın içeriği bakımından Kategori 1, Kategori 2 ve Kategori 3 olmak üzere üç sınıfa ayrılmış; alt maddelerde ise bu kategori sınıflarına girecek zemin ve temel etütlerinin hangi özellikler dikkate alınarak belirleneceğine ilişkin ayrıntılar düzenlenmiş, "Zemin ve Temel Etütlerinin Kapsamı" başlıklı 7. bölümünde kategori ayrımına göre zemin ve temel etütlerinin ne şekilde yapılacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiş, bölümün 7.2. maddesinde kategori 2 için zemin ve temel etütlerin ön etütler, tasarım etütleri ve kontrol etütleri olmak üzere üç aşamada yapılacağı belirtilmiş; tasarım etütleri başlıklı 7.2.2 alt maddesinde ise, kategori 2 için tasarım etütlerinin, mevcut/inşa edilecek yapının etkilediği zemin/kaya ortamına ilişkin tüm veri ve özellikler ile yapının beklenen performansı karşılama yeteneğine etki eden faktörlerin güvenilir bir şekilde saptanması ve tanımlanması amacıyla yapılacağı belirtilmiş, tasarım etütlerinde yapının oturacağı alandaki zemin birimlerinin mühendislik özelliklerinin belirlenmesi çalışmalarının, standartlaşmış ve genel kabul gören, araştırma çukurları, sondajlar, jeofizik çalışmalar, arazi ve laboratuvar deneylerini kapsadığı belirtilerek, bu kapsamda uygulanacak yöntemler alt başlıklarda düzenlenmiştir. İptali istenilen hüküm de bu alt başlıklardan sondajlar başlığı altında yer almaktadır.
Düzenlemede “Sondajların kot ve koordinatları (WGS84 koordinat sistemi), sondaj makinesinin türü, trafik tescil veya ruhsat tarihi, sondörün adı ve soyadı, sondajın başlangıç ve bitiş tarihleri, hava durumu, yeraltı suyuna ilişkin olarak sondajlar sırasında ve sondajların tamamlanmasından sonra yapılan gözlemler, zemin birimlerinin düşey yöndeki değişimleri, zemin tanımlamaları, deneyler için alınan numunelerin kalitesi ve sınıfı (örselenmiş veya örselenmemiş) arazide yapılan deneyler, sondajdan sorumlu olan ve logu hazırlayan jeoloji mühendisi parafından EK-5’te verilen logda belirtilen asgari bilgileri sağlayacak şekilde kayıt altına alınmalı ve imzalanarak raporda sunulmalıdır.” hükmü yer almıştır. Davacı tarafından, düzenlemede sorumlu tek mühendis olarak jeoloji mühendislerinin belirlenmesinin hatalı ve hukuka aykırı olduğu, jeofizik mühendislerine de yer verilmesi gerektiği iddia edilmektedir.
Bilirkişi raporunda, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57. maddesinde sondaj çalışmasının kimin tarafından yapılacağının açıkça belirtildiği, gerek temel altı zemin araştırmalarında gerekse maden ya da petrol aramaları kapsamında yapılacak sondajların sadece mekanik uygulamadan ibaret olmayıp asıl amacı sondaj yapılan noktada da düşey ya da yatayla belli bir açıda ilerleme esnasında yüzeye çıkartılan litolojik birimlerin mineralojik ve petrografik açıdan tanımlanması, kayaç adlamasının yapılması, yüzeye çıkartılan karot numunelerinden kırık sitemlerinin tariflemesi vs. gibi bir çok doğrudan jeoloji mühendislerini ilgilendiren teknik detaylar içerdiği, genel olarak jeofizik mühendislerinin kayaç tanımlaması yapmasının mümkün olduğu ancak detaylı bir kayaç tanımlamalarının, formasyon belirlemelerinin mümkün olmadığı, ilgili mevzuatta sondaj çalışmalarının jeoloji mühendisleri tarafından yapılacağının belirtildiği, mühendislik faaliyetleri çalışmalarında yapılan uygulamalarda sondaj loglarının jeoloji mühendislerince hazırlandığı, sondaj çalışmalarında karşılaşılan birimlerin tanımlanmasının jeoloji disiplini tarafından yapılmasının daha uygun olacağı yönünde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57.maddesinin 6.fıkrasının (a) bendinin 2.alt bendinde, sondajların, "arazi çalışmaları, zemin ve kaya mekaniği, laboratuvar deneylerini ihtiva eden zemin-yapı etkileşiminin analizinde kullanılacak temel-zemin, zemin profili ve zemini oluşturan birimlerin fizikî ve mekanik özelliklerini konu alan çalışmalar yönünden jeoloji mühendislerince" yapılacağı düzenlemesi yer almıştır.
Dava konusu formatta kategori 2 için tasarım etütlerinde yapının oturacağı alandaki zemin birimlerinin mühendislik özelliklerinin belirlenmesi çalışmalarının ayrıntılı olarak düzenlendiği, jeofizik çalışmalara ayrı bir başlık altında yer verildiği, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin yukarıda yer verilen hükmünde sondaj çalışmalarının jeoloji mühendislerince yapılacağının belirtildiği, uygulamada sondaj loglarının jeoloji mühendislerince hazırlandığı, bilirkişi raporu ile de sondaj çalışmalarında karşılaşılan birimlerin tanımlanmasının jeoloji disiplini tarafından yapılmasının daha uygun olacağının belirtildiği göz önünde bulundurulduğunda, düzenlemede mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, dava konusu tebliğde 17/02/2021 tarihinde yapılan değişiklikle, 7.2.2.2 sondajlar başlıklı maddenin sondaj sayıları başlıklı (a) bendi ile sondaj derinlikleri başlıklı (c) bendinde değişiklikler yapılmış, yine aynı değişiklikle 8. bölümün 9. paragrafı değiştirilerek kategori 2 kapsamındaki çalışmaların inşaat mühendisi, jeoloji mühendisi ve jeofizik mühendislerince yürütüleceği düzenlenmiştir.
7.2.2.3.maddesinin 2. paragrafı yönünden;
Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı'nın 7.2.2.3. maddesinin ilk paragrafında, "Aşağıda verilen jeofizik araştırmalardan zeminin özelliklerine göre ihtiyaç duyulanlar, zemin/kaya birimlerinin özellikleri ve yerin anizotrop durumu dikkate alınarak, 2 ya da 3 boyutlu modellemeye uygun, EK-3'de örneklendirildiği şekilde ve yeter sayıda, tasarım etütlerinde kullanılan diğer yöntemler ile birlikte yapılmalı ve değerlendirilmelidir." hükmü; dava konusu ikinci paragrafında ise "Jeofizik araştırmalar yapının etki alanını tam olarak içine alacak şekilde, yeterli tür ve sayıda, yeterli açılımı sağlayarak yapılmalı, araştırılan zemin/kaya birimlerinin yanal ve düşey yöndeki yayılımları belirlenmelidir. Uygulanacak yüzey jeofizik yöntemlerin seçiminde ASTM D 6429-99 standardından yararlanılabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Davacı tarafından, düzenlemede yer alan "yeterli tür ve sayıda" ifadesinin belirsiz ve yoruma açık olması nedeniyle paragraf hükmünün iptali istenilmiştir.
Bilirkişi raporunda, yeterli tür ve sayının kişiye göre farklılık gösterebileceği, belirsizlik oluşturacak durumlardan kaçınılarak asgari ölçüm sayısı/miktarının belirtilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Davalı idare tarafından verilen savunma dilekçesi ve bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, zemin ve temel etütlerinde kullanılacak yöntemlerin, bölgenin jeolojisi, bölgesel deprem özellikleri, yapı özellikleri, zemin özellikleri, civar yapılar, yeraltı suyu durumu ve çevre koşullarına göre oldukça fazla değişkenlik gösterdiği için standart bir sınırlamanın mümkün olmaması nedeniyle format içerisinde örnekleme yapılmasına gerek duyulduğu, jeofizik yöntemlerin uygulanabilirliği de göz önünde bulundurularak referans verildiği, diğer taraftan aynı bölümün son paragrafında yer alan uygulamaya yönelik kısıtlamaların 17/02/2021 tarihli tebliğ ile kaldırıldığı, düzenlemede yapılacak değişikliğin uygulanacak jeofizik yöntem sayısı ve türünde sınırlandırmalara neden olabileceği belirtilmiştir.
Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı'nın 7.2.2.3. maddesinde, tasarım araştırmaları kapsamında uygulanacak yöntemler arasında bulunan jeofizik araştırmalara ilişkin genel açıklamalar yapıldıktan sonra, alt başlıklar halinde, tasarım etütleri kapsamında kullanılabilecek jeofizik araştırma yöntemlerinin (Elektrik Yöntemler, Mikrotremör Ölçümü, SPAC, Sismik Kırılma Ölçümü, Sismik Kırılma Yöntemi, Sismik Yansıma Yöntemi, Aktif ve Pasif Kaynaklı Yüzey Dalgası Analizi, Yer Radarı Yöntemi, Kuyu Logu ve Kuyu İçi Sismik Ölçümü) hangi amaçla kullanılacağı ve bu yöntemlerle hangi verilerin elde edilebileceği hakkında özet bilgiler verilmiştir.
Bilirkişi raporunda düzenlemede yer alan yeterli tür ve sayıda ifadesinin belirsiz olduğu belirtilmişse de; jeofizik araştırmalara yönelik bölümde yer alan araştırma yöntemlerine ilişkin açıklamalarla bir bütün olarak konunun değerlendirilip değerlendirilmediği anlaşılamadığından, düzenlemenin bir bütün halinde, 7.2.2.3.maddesinin son paragrafının iptalinin de bu kapsamda değerlendirilerek iptali istenilen paragrafta yer alan ibareye yönelik olarak mühendislik bilimine uygunluğunun belirlenmesi amacıyla bilirkişilerden ek rapor alındıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Danıştay Altıncı Dairesince bilirkişilerden ek rapor alınmasının kabul edilmemesi halinde işin esasına gelince;
Formatın jeofizik araştırmalar başlıklı 7.2.2.3 maddesinde jeofizik araştırmaların genel tanımının yapıldığı, bu araştırmaların kapsamının belirlendiği, jeofizik araştırma yöntemlerinden hangilerinin hangi durumda ve ne şekilde uygulanacağının ve hangi verilerin elde edilebileceğinin özet bilgiler halinde verilerek, gerektiğinde sayı ve konumların arttırılabileceğinin belirtildiği, çalışmalarda uyulması gereken standartların açıklandığı ve jeofizik araştırmaların tür ve sayılarının formatın genelinde ayrıntılandırıldığı anlaşılmakla, düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 7. bölümünün 7.1. maddesinin üçüncü paragrafının 7. bendi, 7.2.2.3.maddesinin son paragrafı ve 8. bölümünün 9. paragrafı yönünden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına; formatın diğer bölümlerine yönelik olarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince duruşma için taraflara önceden bildirilen 25/05/2022 tarihinde, davacı vekili Av. ...'nun ve davalı idare vekili Hukuk Müşaviri ...'ın geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Dava konusu Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin 09.03.2019 tarih ve 30709 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı, davanın ise yasal dava açma süresi içinde 07.05.2019 tarihinde açıldığından davalı idarenin süre aşımı itirazı yerinde görülmemiştir.
Her ne kadar, 17/02/2021 tarih ve 31398 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 7. bölümünün 7.1. maddesinin üçüncü paragrafının 7. bendi, 7.2.2.3. maddesinin son paragrafı ve 8. bölümünün 9. paragrafına yönelik değişiklikler yapılmış ise de, idari işlemlerin yargısal denetiminin işlemin tesis edildiği tarih itibariyle hukuki denetime tabi tutulması gerektiği nedeniyle uyuşmazlık konusu düzenlemeler davanın açıldığı tarihteki haliyle incelenmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY : 09.03.2019 tarih ve 30709 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 3. maddesindeki "zemin ve temel etüdü ekibi" tanımının, 7.1. maddesinin 7. bendinin, 7.2.2.2.maddesinin 3.bendinin, 7.2.2.3.maddesinin 2. ve son bendinin ve 8.maddesinin 9. bendinin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
03/07/2017 tarihli ve 30113 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 4. Maddesinin 1.fıkrasının (ççççç) bendinde, zemin ve temel etüt raporu, "Her bir parsel için ayrı ayrı olmak üzere, yapının temel ve statik hesaplarının yapılabilmesi için zemin araştırma verileri ile geoteknik değerlendirmeleri içeren Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde hazırlanan raporu" olarak tanımlanmıştır.
Aynı Yönetmeliğin 57. maddesinin 6.fıkrasının (a) bendinde, statik projeye esas teşkil edecek zemin ve temel etüdü raporu, "Yer altının dinamik esneklik direnişleri ve yerin dayanımı, taşıma gücü, yer altı suyu varlığı, yer altı yapısı, deprem bölgelenmesi, yer kırıklıklarının hareketleri, oturma, sıvılaşma ve yer kaymalarının boyutları gibi zeminin fizikî özelliklerini belirleyen çalışmalar yönünden jeofizik mühendislerince; sondajlar, arazi çalışmaları, zemin ve kaya mekaniği, laboratuvar deneylerini ihtiva eden zemin-yapı etkileşiminin analizinde kullanılacak temel-zemin, zemin profili ve zemini oluşturan birimlerin fizikî ve mekanik özelliklerini konu alan çalışmalar yönünden jeoloji mühendislerince; zemin mekaniği, zemin dinamiği ve zemin emniyet gerilmesi hesaplaması gibi çalışmalar yönünden inşaat ve jeoloji mühendislerince; mühendislik hizmetleri standartlarına uygun, detaylı olarak hazırlanan ve parselin bulunduğu zeminin durumunu bu fıkrada belirtilen çalışmalar ve analizler ile açıklayan, çalışmanın içeriği bakımından ilgili mühendislik disiplinlerine mensup mühendislerce, Bakanlıkça belirlenen formata göre hazırlanan ve imzalanan belge" olarak tanımlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dairemizin 25.11.2019 tarih ve E:2019/13963 sayılı kararı ile dosya üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup Naip Üye ... tarafından resen seçilen Prof. Dr. ..., Prof. Dr. ... ve Doç. Dr. ...'in katılımıyla dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişilerden, "09.03.2019 tarih ve 30709 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 3. maddesindeki "zemin ve temel etüdü ekibi" tanımının, 7.1. maddesinin 7. bendinin, 7.2.2.2.maddesinin 3.bendinin, 7.2.2.3.maddesinin 2. ve son bendinin ve 8.maddesinin 8.bendinin,
İmar Kanunu, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği, TS EN 1997-2, TS EN 1997-1, TS EN ISO 22475-1, TS EN ISO 22476-1, TS EN ISO 22476-3, TS EN ISO 22476-4, EN ISO 22476-9, TS EN ISO 22476-12, EN ISO 22476-13, TS EN ISO 14688-1, TS EN ISO 14688-2, TS EN ISO 14689, TS 4363, TS ISO 710 Serisi (TS ISO 710-1/2/3/4/5/6/7 serisi), TS 5141 EN 12954, TS EN ISO 10523, BS 5930:2015 Code of practice for ground investigations, Eurocode-7, Eurocode-8'daki düzenlemeler göz önüne alınmak suretiyle dava konusu düzenlemelerin mühendislik bilimlerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesini ve şekil, fotoğraf ve tablolarla desteklenmiş olarak dört örnek halinde düzenlenmiş ayrıntılı, gerekçeli, teknik ve bilimsel raporun" hazırlanması istenmiştir.
Anılan bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş, rapordaki bilimsel verilerin hukuken kabul edilebilir ve hükme esas alınabilir nitelikte olduğu anlaşıldığından, taraflarca rapora yapılan itirazlar, raporu kusurlandıracak nitelikte görülmemiştir.
Dava konusu düzenlemeler aşağıda tek tek incelenmiştir.
1- Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 3. maddesinde zemin ve temel etüdü ekibi, “Zemin ve temel etüdü sorumlusu mühendis tarafından oluşturulan, etüt kategorisinin gerektirdiği çalışmalara uygun olarak inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendislerinin yer aldığı çalışma grubu” olarak tanımlanmıştır.
Davacı tarafından, zemin ve temel etüdü ekibinin, "Zemin ve temel etüdünde kategorilere göre zeminde mesleki yönden yapılacak çalışmaları birlikte planlayan inşaat jeoloji ve jeofizik mühendislerinin yer aldığı çalışma grubudur” şeklinde olması gerektiği, zemin ve temel etüt ekibi tanımı yapılarak; etütlerden sorumlu mühendis olarak tek bir mühendislik dalının sorumlu olarak belirlendiği, düzenlemenin dilinden, kategorilere göre bu mühendislik dalının yapılacak zemin çalışmalarına karar verecek ibaresinin anlaşıldığı, halbuki, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57.maddesinde, zemin yönünden inşaat, jeoloji, jeofizik mühendislerinin yapacağı çalışmalar farklı olup, sorumlu tutulan mühendislik disiplini çalışmalarda görev alacak diğer mühendislik disiplinlerinin uzmanlık alanları hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olamayacağından üç mühendislik disiplinin birlikte sorumlu tutulması gerektiği, tüm kategorilerde jeolojik, jeofizik, inşaat mühendisliği disiplinlerinin birlikte çalışmalarının yönetmelik doğrultusunda gerekli olduğu ifade edilerek anılan düzenlemenin iptali istenmektedir.
Davalı idarece, herhangi bir saha üzerinde bina inşa edilmesine karar verilmeden önce zemin etüdü yapılmasının söz konusu olmadığı, zemin ve temel etüdü ihtiyacının, bina yapımına karar verilmesi ile ortaya çıktığı, arsa sahibinin ya da müteahhitin herhangi bir etüt firmasına giderek (bu firmanın sahibi jeofizik mühendisi, jeoloji mühendisi ya da inşaat mühendisi de olabilir.) zemin ve temel etüdü hazırlatmak istemesi üzerine firma ya da kişi tarafından söz konusu zemin ve temel etüdünün sorumluluğu (müelliflik) alındığı, bu sorumlunun formattaki tanımdan da anlaşılacağı üzere herhangi bir mühendislik disiplini mensubu olabileceği, sorumlu mühendisin etüdün kategorisine göre alt taşeron olarak diğer mühendislik disiplinlerini çalıştırmak durumunda olduğu, istenirse her üç mühendislik disiplininin firma bünyesinde de çalıştırılabileceği, ancak hukuksal olarak böyle bir zorunluluk getirmek mümkün olamadığından serbest piyasa koşullarında en uygun firma - mühendisten bu hizmetlerin alınabileceği, etütten sorumlu mühendisin, bir jeofizik mühendisi veya jeoloji mühendisi olabileceği gibi inşaat mühendisi de olabileceği, tanım içerisinde ‘sorumlu mühendis' ifadesinin kullanılmasının sebebinin, Planlı Alanlar imar Yönetmeliğinde ‘Etüt Müellifliği' şeklinde bir tanımlamanın bulunmamasından kaynaklandığı, dolayısı ile davacı kurum tarafından önerilen tanımın, uygulamada belirsizliklere sebebiyet vereceği, bu nedenle ‘sorumlu mühendis' ifadesinin kullanılmasının zorunlu hale geldiği, sorumlu mühendis ile; etüt yapımını taahhüt eden gerçek kişi ise mühendisinin, tüzel kişi ise de tüzel kişilikte görevlendirilen mühendisin ifade edilmekte olduğu, sorumlu mühendisin etüt kategorisinin gerektirdiği çalışmalara uygun olarak inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendislerinin yer aldığı çalışma grubununun oluşturulmasının zorunlu olduğu belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Bilirkişi raporunda da, zemin ve temel etüt çalışmasının bir düzen içerisinde yürütülmesi için muhakkak bir sorumlu kişinin olması gerektiği, bu nedenle, zemin ve temel etüdü ekibi tanımındaki belirsizliği gidermek üzere Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin 1.3 sayılı özel konularda tasarım gözetimi ve kontrolü maddesine atıf yapılarak çözülebileceği, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde “Etüt Müellifi” şeklinde bir tanımlama bulunmadığı, ilgili yönetmelikte etüt müellifi olmadığı için sorumlu mühendis tanımın yapılmasına da gerek bulunmadığı, dava konusu tanım içerisinde etüt kategorisinin gerektirdiği çalışmalarda inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendisleri tarafından yapılır açıklamasının yeterli olduğu, temel etüdü sorumlu mühendisin açık bir şekilde tanımlamasının meslek grupları açısından sınırlama getireceği için uygulamada kargaşaya ya da hak kayıplarına neden olabileceği, etütten sorumlu mühendisin inşaat, jeoloji ya da jeofizik mühendisinin olabileceği, sorumlu mühendisin hangi meslek gurubundan olacağının tamamen piyasa koşulları tarafından belirlenmesi ve teknik bir yaklaşımın olmamasının bir takım sorunlar doğuracağı, planlama ve sorumlu mühendis tanımlamalarının belirginleşmesi şeklinde yönetmelikte netleğin sağlanması gerektiği, ancak davacı tarafın önerdiği şekliyle, yapılacak çalışmalarının zemin ve temel etüt ekibinin birlikte planlamasının, reel ve uygulanabilir olmadığı, yönetmenliğin bu şekilde değişmesi halinde bile piyasa koşullarının belirleyeci olacağı ve yine bir sorumlu bir mühendisin ön plana çıkacağı, dolaysıyla bu konuda yönetmenliğin ilgili maddesinde bir değişiklik yapılmasına gerek bulunmadığı yönünde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:
Dava konusu düzenlemeden, zemin temel etüdünün yapılmasının imar parseli üzerinde yapı yapılmasına karar verilmesinden sonra yapı sahibi ya da yüklenici tarafından ilgili mühendis veya tüzel kişi mühendislik şirketi ile yapılacak sözleşmede, etütten sorumlu mühendisin belirleneceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sorumlu mühendisin belirlenmesinin yapı sahibinin takdirine bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57.maddesinin 6.fıkrasında, etüt raporlarının ne şekilde ve hangi mühendislik dalınca hazırlanacağı belirlenmiş olup jeofizik mühendislerince hazırlanması gereken etüt raporunun diğer mühendislik dalına verilmesi söz konusu değildir.
Bu durumda, dava konusu düzenlemedeki etütten sorumlu mühendisin, zemin ve temel etüdü ekibinin oluşturulması ve koordinasyonundan sorumlu olduğundan dava konusu düzenlemede imar mevzuatına aykırılık bulunmamıştır.
2- Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 7.1.maddesinin 7.bendi:
7.1 Kategori 1 İçin Etüt Kapsamı: "7-Araştırma çukurlarında kaya biriminin gözlenememesi halinde; sismik yöntemler, sondaj veya sondalama yöntemleri kullanılarak da zemin sınıfı belirlenebilir. Jeofizik yöntemlerin kullanılması halinde profillerin birbirini çapraz kestiği en az 2 adet sismik ölçü (MASW, sismik kırılma, REMİ vb.) ile Vs30 hızının 360 m/sn'den büyük olduğu gösterilmelidir. Yapılan jeofizik çalışmalar için Ek-8’de verilen kabul tutanağı doldurulmalı, arazi çalışmaları sırasında alınan ham ölçüler, çekilen fotoğraf, video vb dokümanlar tutanakla birlikte verilmelidir.”
Davacı tarafından, "araştırma çukurlarında kaya biriminin gözlenememesi halinde; sismik yöntemler, sondaj veya sondalama yöntemleri kullanılarak da zemin sınıfı belirlenebilir” denilmekte ise de, bu düzenleme hem Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğine hem de Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğine aykırı olduğu, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinde “30 m derinlikten bilgi alınacak şekilde (Vs)30, (N)30, (Cu)30 üç farklı parametreye göre yerel zemin sınıfı belirlenmelidir” şeklinde düzenlendiği, ayrıca araştırma çukuru ile yüzeyde gözlenen kayanın aşağı derinliğe inildikçe çatlaklı kırıklı olup olmadığı veya devam edip etmediğinin sadece 3 m veya 5 m doğru şekilde gözlemle belirlenemeyeceği, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin 16.4.2 sayılı maddesinde 30 m derinlik şartı bulunduğu, Tebliğin ifadesinin bilimsellikten de yoksun ve hatalı olduğu, yerel zemin sınıfının belirlenmesinin, direkt olarak, tebliğin üstünde bir düzenleme olan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinde belirtildiği şekilde 30 m derinlikten bilgi alınacak şekilde (Vs)30, (N)30, (Cu)30 üç farklı parametreye göre yerel zemin sınıfının belirlenmesi gerektiği, aynı durumun sondaj için de geçerli olduğu, sıvılaşabilir zeminler için 20 m kaya zeminler ve bozuşmuş zeminler için 3-5 m derinlik öngörüldüğü, Vs30 jeofizik ölçümle belirlenirken, N30, sondaj içerisinde yapılan deney ile, Cu30 laboratuvar ve arazi deneyleri ile tespit edilmekte olduğu, N30, Cu30 parametrelerinin her zeminde doğru tespit edilmediği gibi sınırlamaları ve sakıncaları bulunduğu, halbuki Vs30 jeofizik ölçümlerle 30 metre veya daha yüksek derinlikler için her türlü zeminde sınırlama ve sakınca olmaksızın ASTM standartlarında rahatlıkla güvenilir ve ekonomik şekilde tespit edilebildiği, bu sebeple de dava konusu düzenlemenin, “Zemin sınıfının belirlenmesi amacıyla 30m derinlikten bilgi alınabilecek şekilde öncelikle sismik yöntemler uygulanmalı, sismik, sondaj veya sondalama yöntemleri kullanılarak zemin sınıfı belirlenmelidir. Jeofizik yöntemlerin kullanılması halinde profillerin birbirini çapraz kestiği en az 2 adet sismik ölçü (MASW, sismik kırılma, REMİ vb.) ile Vs30 hızının 360 m/sn' den büyük olduğu gösterilmelidir. Yapılan jeofizik çalışmalar için Ek-8’de verilen kabul tutanağı doldurulmalı, arazi çalışmaları sırasında alınan ham ölçüler, çekilen fotoğraf, video vb. dokümanlar tutanakla birlikte verilmelidir” şeklinde değiştirilmesinin hem mevzuata hem de bilime uygun bir çözüm olacağı belirtilerek iptali istenmektedir.
Davalı idarece, Türkiye Bina Deprem Deprem Yönetmeliğinin 16.4.2.maddesi ile 16.3.7.maddesine göre VS, SPT-N, Cu değerlerinden biri ve zemin birimlerin stratigrafik durumu baz alınarak zemin sınıflandırılmasının belirlenebileceği, zemin sınıflarının belirlenmesinde Vs30 değerinin mutlak suretle kullanılmasının bir zorunluluk olmadığı, dünya örneklerinde bir zorunluluk olarak görülmeyen bir değerlendirme yönteminin dava dilekçesi ile talep edilmesinin hem Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin 16. Bölümündeki esaslarına, hem de TS EN 1998-3 ile ASCE standartlarına da açıkça aykırı olduğu, Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı kapsamında, Kategori-1' e giren etütlerde (bu kategorideki etütlerin sınırları kati olarak belirlenmiştir. Bu sınırlar dışındaki etütler Kategori -1 içerisinde değerlendirilemez.) gözle görülen kaya zeminin /sert kil sınıflamasının gözlemsel incelemeler ve alınan numuneler üzerinden değerlendirilmesinin esas olduğu, Kategori-1 kapsamındaki etütlerde zemin sınıfının belirlenmesinin ilave bir çalışma gerekmiyorsa, lisans seviyesi düzeyinde temel eğitimini alan jeoloji mühendisleri tarafından yapılabildiği, format hazırlanırken, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği bir bütün olarak değerlendirildiği, ilgili maddeler doğrultusunda düzenleme yapıldığı, dolayısı ile Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin 16.4.2 maddesine aykırı bir düzenleme yapılmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Bilirkişi raporunda da, Türkiye Bina Deprem Deprem Yönetmeliğinin 16.4.2 sayılı maddesinde, makaslama dalga hızına (Vs), Standart Penetrasyon Testi-Darbe sayısına (N) ya da direnajsız dayanım değerine (Cu) bağlı olarak "yerel zemin sınıfının" belirlenmesinde bu değerlerin nasıl kullanılması gerektiğinin açıklandığı, düzenlemedeki “Jeofizik yöntemlerin kullanılması halinde profillerin birbirini çapraz kestiği en az 2 adet sismik ölçü (MASW, sismik kırılma, REMİ vb.) ile Vs30 hızının 360 m/sn'den büyük olduğu gösterilmelidir” cümlesinin düşük bir cümle olduğu, araştırma çukurlarında (bu çukurların derinlikleri 3-5 m ile sınırlıdır) kaya biriminin gözlenmemesi durumunda sismik yöntemin, sondaj veya sondalama yöntemlerinin kullanılabileceğini ifade etse de, bu noktada Vs30 değerini zikredilmesinin tanımı anlamsız kıldığı, Vs30 yeryüzeyinden itibaren ilk 30 m derinliğin ortalama makaslama dalga hızı değerini ifade ettiği, dolayısıyla, kaya birimin ilk 30 m derinliğe ulaşmadan herhangi bir seviyede ulaşılabileceği, bu durumda Vs30 olarak zikredilmeyeceği, bunun yerine doğrudan “makaslama dalga hızı Vs’nin 360 m/s’yi geçtiği derinlik seviyesi belirtilmelidir.” şeklinde bir ifadenin uygun olduğu; Türkiye Bina Deprem Deprem Yönetmeliğinde, sondaj derinliğinin, bina temelleri için temel tabanından başlayarak yapı genişliğinin en az 1.5 katı veya net temel taban basıncından kaynaklanan zemindeki gerilme artışının (Δσ) zeminin kendi ağırlığından kaynaklanan efektif gerilmenin σ'vo % 10’una eşit olduğu derinlikten Δσ =0.10σ'vo daha elverişsizi olacak şekilde seçileceği, Yönetmenliğin bu maddesi dikkate alındığında, zemin sınıflandırılması yapılırken dikkate alınacak olan derinliğin ilk 30 m'lik bölge olduğu, ancak yapı davranışını belirleyen zemin bölgesini yönetmenlikte derinliği 16A.1.4 maddesinde belirlenen derinlik olduğu ve bunun 30 m olmak zorunda olmadığı, dolayısıyla Yönetmenlik gereği önerilen araştırma derinliği gözetilerek zemin sınıflandırılmasının yapılmasında bir sakınca bulunmadığı, özellikle zemin-1 katagorisine giren zemin koşullarında, gerek yapı yüklerinin görece düşük olması ve gerekse zeminlerin daha iyi durumda olması ve kaya birimin bulunaması durumunda sondalama veya jeofizik çalışmayı zorunlu kılması ve ayrıca herhangi bir zemin probleminin bulunması durumunda zemin kategorisinin bir üst kategoriye yükseltilmesi de dikkate alındığında bu durumunun sorun oluşturmayacağı yönünde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:
Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı'nın "Etüt Kategorileri" başlıklı 5. maddesinde, zemin ve temel etütleri, kategorik olarak, çalışmanın içeriği bakımından Kategori 1, Kategori 2 ve Kategori 3 olmak üzere üç sınıfa ayrılmış; alt maddelerde ise bu kategori sınıflarına girecek zemin ve temel etütlerinin hangi özellikler dikkate alınarak belirleneceğine ilişkin ayrıntılar düzenlenerek, her kategorinin düzenlendiği bölümün sonunda kategorilerine göre yapı örneklerine yer verilmiştir.
Bu kapsamda, 5.1. maddesinin alt maddelerinde yer alan tanımlamaların hepsini sağlamak şartıyla; konut türü yapılar, basit atölye tipi yapılar, alt ve üst zemin seviyeleri arasında yükseklik farkının 2.00 m.'yi geçmediği istinat yapıları ve kazı iksaları, tarım ve hayvancılık amaçlı basit zirai yapılar ile köy yerleşim alanı içerisinde yer alan bakkal, manav, berber, köy fırını, köy kahvesi, köy lokantası, tanıtım ve teşhir büfeleri, kooperatif işletme binaları Kategori 1 kapsamına giren yapılara örnek olarak gösterilmiş; site tipi müstakil yapılar, endüstri yapıları, oteller, okullar ve sağlık ocaklarının ise Kategori 1 içerisinde yer almayacağı belirtilmiştir.
Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı'nın "Zemin ve Temel Etütlerinin Kapsamı" başlıklı 7. maddesinde ise kategorik ayrıma göre zemin ve temel etütlerinin ne şekilde yapılacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Anılan Format'ın Kategori 1 için etüt kapsamına ilişkin kuralların belirlendiği 7.1 maddesinin üçüncü paragrafında, yapı etki alanı ve çevresini kapsayacak şekilde yapılan gözlemsel incelemeler ile temel taban seviyesindeki zemin sınıfının, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde hangi çalışmalar ile belirlenmesi gerektiğine yönelik ayrıntılar düzenlenerek, Kategori 1 kapsamında, öncelikle, arazi koşulları ve bina oturum alanına göre en az 3 adet olacak şekilde belirlenen araştırma çukurları ile zemin sınıfının araştırılmasına ilişkin çalışmaların kapsamı ortaya konulmuş, araştırma çukurlarında kaya biriminin gözlenememesi halinde hangi yöntemle zemin sınıfının belirlenmesi gerektiği meselesi ise, bu paragrafın dava konusu 7. bendinde yer verilen, "7-Araştırma çukurlarında kaya biriminin gözlenememesi halinde; sismik yöntemler, sondaj veya sondalama yöntemleri kullanılarak da zemin sınıfı belirlenebilir. Jeofizik yöntemlerin kullanılması halinde profillerin birbirini çapraz kestiği en az 2 adet sismik ölçü (MASW, sismik kırılma, REMİ vb.) ile Vs30 hızının 360 m/sn'den büyük olduğu gösterilmelidir. Yapılan jeofizik çalışmalar için Ek-8’de verilen kabul tutanağı doldurulmalı, arazi çalışmaları sırasında alınan ham ölçüler, çekilen fotoğraf, video vb dokümanlar tutanakla birlikte verilmelidir.” düzenlemesi ile açıklığa kavuşturulmuştur.
Bu düzenlemede, araştırma çukurlarında kaya birimlerinin gözlenememesi halinde, zemin sınıfının belirlenmesi konusunda uygulanması gereken diğer yöntemlere ilişkin bir belirleme yapılarak; zemin sınıfının, bir jeofizik yöntemi olan sismik yöntemler ya da bir jeolojik yöntem olan sondaj veya sondalama yöntemleri kullanılarak belirlenebileceği belirtilmiştir. Jeofizik yöntemlerin kullanılması halinde ise, profillerin birbirini çapraz kestiği en az 2 adet sismik ölçü (MASW, sismik kırılma, REMİ vb.) ile Vs30 hızının (kayma dalgası hızlarının 30 metre derinliğe kadar ortalama değeri) 360 m/sn'den büyük olduğunun gösterilmesi gerektiği belirtilerek, jeofizik yöntemlerle, zemin sınıfı araştırmaları yapılırken 30 metre derinlikten bilgi alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Dava konusu Format'ın dayanaklarından olan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'nin eki Deprem Etkisi Altında Binaların Tasarımı için Esaslar'ın 16.3.7. maddesinde, "16.4’e göre yerel zemin sınıflarının belirlenmesinde kayma dalgası hızı Vs , SPT darbe sayısı N ve kohezyonlu zeminler için Cu değeri kullanılabilir." düzenlemesine; 16.4.2. maddesinde, "Tablo 16.1’de verilen zemin parametreleri, zemin profilinin temel veya kazık başlığı alt kotundan itibaren aşağıya doğru en üst 30 m kalınlığındaki kısmı için belirlenecektir. Birbirinden belirgin şekilde farklı zemin ve kaya tabakalarını içeren zemin profillerinde üst 30 metredeki tabakalar, yeteri kadar alt tabakaya ayrılarak en üstte i=1 ve en altta i=N olacak şekilde sıralanacaktır. Üst 30 metredeki ortalama kayma dalgası hızı Vs30, ortalama standart penetrasyon darbe sayısı N60(30) ve ortalama drenajsız kayma dayanımı Cu30 Denk. (16.2) ile hesaplanacaktır." düzenlemesine, 16A.1.4 maddesinde ise sondaj derinliklerinin nasıl belirleneceğine ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir.
Davacı Oda tarafından, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'nde en az 30 metre derinlikten bilgi alınacak şekilde yerel zemin sınıfının belirlenmesi gerektiğine ilişkin düzenlemeler yer aldığı halde, dava konusu Format'ın 7.1 maddesinin üçüncü paragrafının 7. bendinde 30 metre derinlik şartının öngörülmediği, araştırma çukurlarında kaya birimine rastlanamayan durumlarda öncelikle 30 metre derinlikten bilgi alınmasını mümkün kılan jeofizik yöntemlerinin uygulanması gerektiği, jeofizik yöntemlerin, diğer yöntemlere göre her türlü zeminde daha güvenilir sonuç vereceği ve daha ekonomik olduğu ileri sürülerek anılan bendin iptaline karar verilmesi istenilmiş ise de; Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'nde zemin sınıfının belirlenmesinde öncelikle jeolofizik yöntemlerin uygulanması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı gibi anılan Yönetmelik gereğince Vs, SPT-N, Cu değerlerinden biri ve zemin birimlerin stratigrafik durumu baz alınarak zemin sınıflandırılmasının belirlenebileceği açıktır.
Ayrıca, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'nin 16A.1.4 maddesinde, sondaj ya da sondalama yöntemlerinde derinliğin ne şekilde belirleneceğine ilişkin özel bir düzenlemeye yer verildiğinden, her türlü zemin araştırmalarında 30 metre derinlikten bilgi alınmasının mutlak bir zorunluluk olarak öngörülmediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, "Jeofizik yöntemlerin kullanılması halinde profillerin birbirini çapraz kestiği en az 2 adet sismik ölçü (MASW, sismik kırılma, REMİ vb.) ile Vs30 hızının 360 m/sn'den büyük olduğu gösterilmelidir." şeklindeki düzenlemesi ile, 30 metre derinlikten bilgi alınmasını, yalnızca jeofizik yöntemlerin kullanıldığı araştırmalar açısından gerekli kılan, Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı'nın dava konusu 7.1 maddesinin üçüncü paragrafının 7. bendinde dayanağı üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, Format'ın 7.1 maddesinin üçüncü paragrafının 7. bendindeki dava konusu düzenlemenin, Kategori 1 kapsamındaki çalışmaların jeoloji mühendisleri ile etüt planlamasına göre ilaveten jeofizik mühendisleri tarafından yapılabileceğini belirten, aynı Format'ın 8. maddesinin dokuzuncu paragrafıyla da uyumlu olduğu açıktır.
Bu itibarla, yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için 2577 sayılı Kanun'un aradığı koşulların gerçekleşmemiş olduğu anlaşıldığından, Daire kararına yönelik davacı itirazının anılan düzenleme yönünden yukarıda belirtilen gerekçeyle reddi gerekmektedir.
3- Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 7.2.2.2. maddesinin 3. bendi:
“3-Sondajların kot ve koordinatları (WGS84 koordinat sistemi), sondaj makinesinin türü, trafik tescil veya ruhsat tarihi, sondörün adı ve soyadı, sondajın başlangıç ve bitiş tarihleri, hava durumu, yeraltı suyuna ilişkin olarak sondajlar sırasında ve sondajların tamamlanmasından sonra yapılan gözlemler, zemin birimlerinin düşey yöndeki değişimleri, zemin tanımlamaları, deneyler için alınan numunelerin kalitesi ve sınıfı (örselenmiş veya örselenmemiş) arazide yapılan deneyler, sondajdan sorumlu olan ve logu hazırlayan jeoloji mühendisi parafından EK-5’te verilen logda belirtilen asgari bilgileri sağlayacak şekilde kayıt altına alınmalı ve imzalanarak raporda sunulmalıdır.”
Davacı tarafından, bu düzenlemeden sondajdan sorumlu tek mühendis olarak jeoloji mühendislerinin belirlenmesinin hatalı ve hukuka aykırı olduğu, sondajın gerek mevzuat gerekse aldıkları meslekî eğitim gereği jeofizik mühendislerinin uzmanlığında, jeofizik mühendislerinin yetkin oldukları bir alan olduğu, sondajların jeoloji mühendisleri veya jeofizik mühendisleri tarafından da imzalanabileceği ileri sürülerek iptali istenmektedir.
Davalı idarece, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57.maddesinin 6.fıkrasının (a) bendinde, statik projeye esas teşkil edecek zemin ve temel etüdü raporunun, sondajlar, arazi çalışmaları, zemin ve kaya mekaniği, laboratuvar deneylerini ihtiva eden zemin-yapı etkileşiminin analizinde kullanılacak temel-zemin, zemin profili ve zemini oluşturan birimlerin fizikî ve mekanik özelliklerini konu alan çalışmalar yönünden jeoloji mühendislerince hazırlanacağı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Jeofizik Mühendisleri Odası Serbest Müşavirlik Mühendislik Hizmetleri, Büro Tescil ve Meslekî Denetim Yönetmeliğinin 5.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinin 4.alt bendinde, "Jeoteknik hizmetler kapsamında sondaj numune alımı, kaya ve zemin mekaniği laboratuvar deneylerinin gerçekleştirilmesi ve deney föylerinin düzenlenmesi" ifadesinden yola çıkılarak sondaj yapılabileceği iddia edilmekte ise de, bu düzenlemede sadece numune alımı (numunenin teslim alınması) ve laboratuvar deneylerinin yapımından bahsedildiği, bu çalışmaların, ilgili diğer mevzuatlarda (Yapı Denetim Kanunu ve ilgili yönetmelik) inşaat mühendisi, jeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi, inşaat teknikeri, kimya mühendisi tarafından da yapılabileceğinin belirtildiği, konu ile ilgili atıf yapılan YÖK kararının ’Doğal Gaz Piyasası Sertifika Yönetmeliği' ile ilgili olduğu, söz konusu yönetmeliğin içeriğinde jeofizik mühendisliği görev kapsamına herhangi bir düzenleme bulunmadığı, Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının bina ve bina türü yapılar için geçerli olduğu, YÖK yazısı içeriğinin format kapsamı dışında olduğu, birçok jeoloji mühendisliği bölümü ders programında sondaj tekniği dersinin zorunlu olduğu, jeofizik mühendisliği derslerinin ise seçmeli olduğu, zemin ve temel araştırmaları kapsamında bir mühendislik disiplininin görevlendirilebilmesi için ilgili kişinin lisans seviyesinde sondaj tekniği, zemin ve kaya mekaniği, zemin birimlerinin tanımlanması için mineraloji, petrografi, mühendislik jeolojisi ile zemin birimlerinin sahada tanımlanması için gerekli olan saha jeoloji derslerini alması ve bunu pratik çalışmada uygulayabilme becerisine sahip olması gerektiği belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Bilirkişi raporunda da, uygulamada mekanik sondaj çalışmasının sondör adı verilen teknisyenlerin yaptığı, derslerin seçmeli olmasının sadece yüksek öğrenim sürecinde mesleğe katılacak gençlerin çalışma alanlarına yönelmesi, eğitim açısından daha çok eğilmesi ve bu şekilde başarısını arttırmak, çalışma alanları dışında dersleri almakla zorunlu tutarak gereksiz bilgilere boğulmamasını sağlamak amaçlı olduğu, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57. maddesinde sondaj çalışmasının kim tarafından yapılacağının açıkça belirtildiği, gerek temel altı zemin araştırmalarında gerekse maden ya da petrol aramaları kapsamında yapılacak sondajların sadece mekanik uygulamadan ibaret olmayıp asıl amacı sondaj yapılan noktada da düşey ya da yatayla belli bir açıda ilerleme esnasında yüzeye çıkartılan litolojik birimlerin mineralojik ve petrografik açıdan tanımlanması, kayaç adlamasının yapılması, yüzeye çıkartılan karot numunelerinden kırık sitemlerinin tariflemesi vs. gibi bir çok doğrudan jeoloji mühendislerini ilgilendiren teknik detaylar içerdiği, genel olarak jeofizik mühendislerinin kayaç tanımlaması yapmasının mümkün olduğu ancak detaylı bir kayaç tanımalarının, formasyon belirlemelerinin mümkün olmadığı, ilgili mevzuatta sondaj çalışmalarının jeoloji mühendisleri tarafından yapılacağının belirtildiği, mühendislik faaliyetleri çalışmalarında yapılan uygulamalarda sondaj loglarının jeoloji mühendislerince hazırlandığı, sondaj çalışmalarında karşılaşılan birimlerin tanımlanmasının jeoloji disiplini tarafından yapılmasının daha uygun olacağı yönünde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57.maddesinin 6.fıkrasının (a) bendinin 2.alt bendinde, sondajların, "arazi çalışmaları, zemin ve kaya mekaniği, laboratuvar deneylerini ihtiva eden zemin-yapı etkileşiminin analizinde kullanılacak temel-zemin, zemin profili ve zemini oluşturan birimlerin fizikî ve mekanik özelliklerini konu alan çalışmalar yönünden jeoloji mühendislerince" yapılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Jeofizik Mühendisleri Odası Serbest Müşavirlik Mühendislik Hizmetleri, Büro Tescil ve Meslekî Denetim Yönetmeliğinin 5.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinin 4.alt bendinde, "Jeoteknik hizmetler kapsamında sondaj numune alımı, kaya ve zemin mekaniği laboratuvar deneylerinin gerçekleştirilmesi ve deney föylerinin düzenlenmesi" ifadesi ile davacı Oda tarafından sunulan YÖK kararının uyuşmazlık konusu düzenlemeyi kusurlandıracak içerik ve nitelikte görülmemiştir.
Dava konusu düzenlemenin Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57.maddesinin 6.fıkrasının (a) bendinin 2.alt bendine göre yapıldığı, bu düzenlemeye göre sondaj çalışmalarının jeoloji mühendisleri tarafından yapılacağı, uygulamada sondaj loglarının jeoloji mühendislerince hazırlandığı, sondaj çalışmalarında karşılaşılan birimlerin tanımlanmasının jeoloji mühendislerince yapılmasında imar mevzuata aykırılık oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.
4- Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 7.2.2.3.maddesinin 2.bendi:
"Jeofizik araştırmalar yapının etki alanını tam olarak içine alacak şekilde, yeterli tür ve sayıda, yeterli açılımı sağlayarak yapılmalı, araştırılan zemin/kaya birimlerinin yanal ve düşey yöndeki yayılımları belirlenmelidir. Uygulanacak yüzey jeofizik yöntemlerin seçiminde ASTM D 6429-99 standardından yararlanılabilir."
Davacı tarafından, düzenlemenin uygulanmasının mühendislik ilkelerine aykırı olduğu gibi kamu zararına da yol açacağı, belirli bir çalışma alanında zemin özelliklerinin belirlenmesinin, korelasyonu sağlamak için en az iki jeofizik yöntemin uygulanmasının gerekli olduğu, gerekli veriye ulaşılmasının, bu korelasyon için uygulanan yöntemlerden de ayrıca her biri için iki ölçü yapılmasını gerektirdiği, bu bilimsel gereğe karşılık tebliğin dava konusu düzenlemesindeki ‘yeterli tür ve sayıda’ şeklinde içeriği belirsiz bir ifadenin hukuki belirlilik ilkesine aykırı olduğu, bilimsel esaslar gereği burada yoruma açık bir durumun olmasının kamunun zararına olduğu, düzenlemedeki muğlak ifadelerin mevzuat tekniğine de uygun olmadığı ileri sürülerek iptali istenmektedir.
Davalı idarece, Düzenlemenin bir önceki paragrafında "Aşağıda verilen jeofizik araştırmalardan zeminin özelliklerine göre ihtiyaç duyulanlar, zemin/kaya birimlerinin özellikleri ve yerin anizotrop durumu dikkate alınarak, 2 ya da 3 boyutlu modellemeye uygun, EK-3'de örneklendirildiği şekilde ve yeter sayıda, tasarım etütlerinde kullanılan diğer yöntemler ile birlikte yapılmalı ve değerlendirilmelidir." ifadelerine yer verildiği, format içerisinde farklı/eksik/yanlış yorumlamalara mahal verilmemesi adına, örnek çalışma doğrultusunda 2 ya da 3 boyutlu modellemeye uygun çalışma yapılması gerektiğinin belirtildiği, format içeriğinde belirtildiği üzere, zemin ve temel etütlerinin amacına, zemin koşullarına, çevre yapılara, yeraltı suyu durumuna, yapılacak/mevcut yapı karakteristiklerine, sahanın büyüklüğüne göre farklılık arz ettiği, davacı Odanın önermiş olduğu şekilde bir sınırlamanın hem format içerisinde tutarsızlığa hem de eksik uygulamalara sebebiyet vereceği belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Bilirkişi raporunda da, dava konusu tanımda ölçüm için verilen “yeterli tür ve sayının” kişiye göre farklılık gösterecebileceği, hazırlanacak yasal düzenlemelerde belirsizlik oluşturacak durumlardan kaçınılması gerektiği, bunun yerine asgari ölçüm sayısı/miktarının belirtilmesinin uygun olacağı, en asgari yöntem çeşidi ve sayı tanımlamasının yapılması gerektiği yönünde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:
Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı'nın 7.2.2.3. maddesinin ilk paragrafında, "Aşağıda verilen jeofizik araştırmalardan zeminin özelliklerine göre ihtiyaç duyulanlar, zemin/kaya birimlerinin özellikleri ve yerin anizotrop durumu dikkate alınarak, 2 ya da 3 boyutlu modellemeye uygun, EK-3'de örneklendirildiği şekilde ve yeter sayıda, tasarım etütlerinde kullanılan diğer yöntemler ile birlikte yapılmalı ve değerlendirilmelidir." düzenlemesi; dava konusu ikinci paragrafında ise "Jeofizik araştırmalar yapının etki alanını tam olarak içine alacak şekilde, yeterli tür ve sayıda, yeterli açılımı sağlayarak yapılmalı, araştırılan zemin/kaya birimlerinin yanal ve düşey yöndeki yayılımları belirlenmelidir. Uygulanacak yüzey jeofizik yöntemlerin seçiminde ASTM D 6429-99 standardından yararlanılabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere, dava konusu Format'ın "Zemin ve Temel Etütlerinin Kapsamı" başlıklı 7. maddesinde, kategorik ayrıma göre zemin ve temel etütlerinin ne şekilde yapılacağına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
Bu bölümün 7.2. maddesinde Kategori 2 için etüt kapsamına; 7.2.2 alt maddesinde ise, Kategori 2 için etütlerde, mevcut/inşa edilecek yapının etkilediği zemin/kaya ortamına ilişkin tüm veri ve özellikler ile yapının beklenen performansı karşılama yeteneğine etki eden faktörlerin güvenilir bir şekilde saptanması ve tanımlanması amacıyla yapılacağı belirtilen tasarım etütlerine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Anılan Format'ın 7.2.2.3. maddesinde de, tasarım araştırmaları kapsamında uygulanacak yöntemler arasında bulunan jeofizik araştırmalara ilişkin genel açıklamalar yapıldıktan sonra, alt başlıklar halinde, tasarım etütleri kapsamında kullanılabilecek jeofizik araştırma yöntemlerinin (Elektrik Yöntemler, Mikrotremör Ölçümü, SPAC, Sismik Kırılma Ölçümü, Sismik Kırılma Yöntemi vs.) hangi amaçla kullanılacağı ve bu yöntemlerle hangi verilerin elde edilebileceği hakkında özet bilgiler verilmiş, bu yapılırken de, jeofizik yöntemlerden bazılarında, hangi tür çalışmanın hangi sayıda yapılması gerektiği açıkça belirtilmiş, bazılarında ise iç hukukumuzun bir parçası olan ulusal ve uluslararası standartlardaki düzenlemelere atıf yapılmıştır. Ayrıca, Format'ın 41. sayfasında, jeofizik yöntemlerin uygulanmasına yönelik örnek çizimler verilerek, gerektiğinde sayı ve konum arttırılması yapılabileceği yönünde örneklemelerde bulunulmuştur.
Her ne kadar itiraza konu Daire kararında; dava konusu düzenlemede geçen "yeterli tür ve sayıda" ibaresinin yoruma açık ve belirsiz olduğundan hukuki belirlilik ilkesi gereğince mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiş ise de; anılan ibarenin içinde geçtiği paragrafın, tasarım araştırmaları kapsamında uygulanacak yöntemler arasında bulunan jeofizik araştırmalara yönelik genel açıklamalar kısmında yer aldığı gözetilerek, dava konusu Format'ta yer alan düzenlemeler bir bütün halinde incelendiğinde, anılan Format'ın diğer düzenlemelerinde jeofizik araştırmaların en az hangi sayıda yapılması gerektiğine ilişkin ayrıntılara da yer verildiği ya da ilgili standartlara atıfta bulunulduğu görüldüğünden, söz konusu düzenlemede geçen "yeterli tür ve sayıda" ibaresinin herhangi bir belirsizlik oluşturmadığı ve bu haliyle hukuka aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, zemin ve temel etütlerinde kullanılacak yöntemlerin; bölgenin jeolojisi, bölgesel deprem özellikleri, yapı özellikleri, zemin özellikleri, civar yapılar, yeraltı suyu durumu ve çevre koşullarına göre oldukça fazla değişkenlik gösterebileceği gerçeği karşısında, dava konusu Format'ta her türlü zeminde uygulanması zorunlu bir tür ya da sayıya yer verilmemesi de yerinde bir yaklaşım olarak değerlendirilmiştir.
Bu itibarla, Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatı'nın dava konusu 7.2.2.3. maddesinin ikinci paragrafında yer alan "yeterli tür ve sayıda" ibaresinde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmamıştır.
5- Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 7.2.2.3.maddesinin son bendi:
"Bodrum kat hariç toplam bina yüksekliği 10.50 m.’yi aşan yapılarda, sondaj makinesinin çalışmasını engelleyecek şekilde dar-uzun, eğimli vb. sahalarda, zemin enjeksiyonu, derin temel ve iksa sisteminin öngörüldüğü durumlarda, temel taban oturum alanı 200 m2’yi geçen sahalarda jeofizik yöntemler kullanılmalıdır."
Davacı tarafından, jeofizik araştırma çalışmalarında 10.50 m ve 200 m2’yi geçen binalarda jeofizik yöntemler kullanılmasının bunun bilimsel ve yasal bir dayanağı olmadığı, Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu, geçmiş yıllarda yaşanan depremlerin hasar kayıtlarına bakıldığında şehirlerdeki çok katlı iyi mühendislik hizmeti almış binalarda değil, kasaba ve kırsaldaki yapılarda hasar ve can kaybının çok olduğu, Anayasanın eşitlik ve sosyal devlet tanımı gereği, tüm vatandaşların güvenli yapılarda oturmasının bir hak olduğu, jeofizik ölçümlerin yapılmasının binanın kat sayısıyla, zeminin büyüklüğüyle ya da özelliğiyle sınırlandırılmasının bilimsel hiçbir dayanağının bulunmadığı, tam aksine, jeofizik ölçümlerin her türlü zeminde sınırlama ve sakınca olmaksızın ASTM standartlarında rahatlıkla güvenilir olarak yapıldığı, bu sınırlamanın, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğine ve Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğine de aykırı olduğu, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği 57.maddesinde verilen yetkiler doğrultusunda Zemin Temel Etüdü Rapor Formatında belirtilen kategori-1, kategori-2, kategori-3 de zemin ve temel etüt ekibince planlanan çalışmaların içeriğine göre bu parametrelerin raporda tespit edilmesi, değerlendirilmesi, hesaplanmasının mevzuat gereği jeofizik mühendisleri tarafından yapılacağı ve veri raporu ve geoteknik raporda yer alacağı, jeofizik mühendislerince tespit edilmesi gereken verilerin kategori-1, kategori-2, kategori-3 olması gereken her türlü yükseklik bina için sınırlama olmaksızın bina statik projelere esas temel ve zorunlu veriler olduğu, bazı çalışmaların yalnızca jeofizik uygulama ile bulunurken bazı çalışmaların jeoteknik ve jeofizik uygulamalarla bulunabildiği, depremle ilgili parametrelerin ise yalnızca jeofizik ölçümle tespit edilebildiği ileri sürülerek iptali istenmektedir.
Davalı idarece, düzenlemenin Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği ve Temel Etki Derinliği göz önünde bulundurularak hazırlandığı, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği, Tablo 3.3'de Bina Yükseklik Sınıflarının belirtildiği, bu tabloya göre 10.5m.'ye kadar olan binaların, BYS 7-8 olup, 2 katlı bir binaya karşılık geldiği, temel taban alanı 200 m2 'ye kadar olan binaların da taban oturum alanının küçük olduğu (yaklaşık 10mx20m.) göz önünde bulundurulduğunda; 200 m2 temel taban alanlı ve 2 katlı bir binanın, temel etki derinliği içindeki zemin parametrelerinin, yine aynı Yönetmeliğin 16.2.1.1 maddesi doğrultusunda, araştırma çukurları ile tespit edilebileceği göz önünde bulundurularak, formatta düzenleme yapıldığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Bilirkişi raporunda da, Türkiye gibi topraklarının %70’inden fazlasının yüksek deprem tehlikesi altında bulunan bir ülkede zemin ve temel etüt çalışmasının içeriğini ve kapsamını bina yüksekliğine bağlamanın bilimsel yaklaşımdan uzak olduğu, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin 3. Bölüm “Deprem Etkisi Altında Binaların Değerlendirilmesi ve Tasarımı için Genel Esaslar” kısmında davalı idarece referans olarak gösterilen Tablo 3.3 ve ilgili alt başlıkların tamamen üst yapı tasarımda deprem sebebiyle oluşabilecek ivme için bir yaklaşım getirdiği, Tablo 3.3’de yüksekliğinin (H) 10.5 m’den küçük bina yüksekliği açısından 7 ve 8 olan sınıflardaki yapıların etki derinliğinin sadece açılacak gözlem çukurlarıyla tespit edilebilineceğinin kabulünün bilimsel olmadığı, ancak deprem sırasında oluşan hasarlarının bir kısmı zemin kökenli bir kısmı üst yapı kusurları kaynaklı ve bazen de ikisi birlikte hasar oluşumuna neden olduğu, zemin kökenli hasarlar irdelendiğinde sıvılaşma, zemin büyütmesi, zemin titreşimlerinin üst yapı titreşimleri ile yakın olması durumunda rezonans oluşumu gibi zemin kökenli problemlerin en sık karşılaşanları arasında yer aldığı, katagori-1 etüdlerinde tanımlanan zeminlerin ağırlıklı olarak ZA, ZB ve ZC (anakaya varsa) eğer yoksa ağırlıklı olarak ZD grubuna dahil olacağının söylenebileceği, ZE ve ZF türü zeminlern ise katagori-1 tanımlaması gereği, bu katagoride yer almayacakları, bu bağlamda kategori-1 tipi zemine sahip alanlarda (yönetmenlikte ağırlıklı olarak ZA, ZB ve ZC tipine tekabül etmekte) sıvılaşma riskinin olmaması, anakayanın olmaması durumunda (ağılıklı ZD sınıfında) sondalama ya da jeofizik yapılarak bu olasılığın kontrol edilebileceği, öte yandan dikkate değer zemin büyütmesine olanak sağlayan gevşek alüvyonal zeminlerin veya yumuşak killer türü zeminlerinde zeminin (ağırlıklı olarak ZE, ZF) zaten bir üst kategoriye alınacağından dolayı bir sorun teşkil etmeyeceği, rezonas açısından konu irdelendiğinde; kötü zemin kaynaklı rezonans olayının yine kötü zemin koşullarında zeminin bir üst bir kategoriye alınarak değerlendirileceği, sağlam zeminlerin (kaya ya da sert kil vb.) yapı ile rezonansa girmesi olayında bu durumun üst yapının uygun şekilde tasarlanması ile çözüleceği, kategori-1 de yer alan zeminler açısından zemin kaynaklı bir hasarın gözden kaçırılma olasılığının düşük olduğu, görece düşük olasılıklı durumların genelleme yapılarak tüm etütler için zorunlu tutulmasının isabetli olmayacağı yönünde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:
Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin 3.3.2.1.maddesinde, "Deprem etkisi altında tasarımda binalar yükseklikleri bakımından sekiz Bina Yükseklik Sınıfı’na (BYS) ayrılmıştır. Bu sınıflara giren binalar için 3.3.1.3 esas alınarak tanımlanan yükseklik aralıkları, Tablo 3.2’deki Deprem Tasarım Sınıfları’na bağlı olarak Tablo 3.3’te verilmiştir." düzenlemesi yer almaktadır. Bu tabloya göre 10.5m.'ye kadar olan binaların, BYS 7-8 kapsamında olduğu ve 2 katlı bir binaya karşılık geldiği anlaşılmaktadır.
Bilirkişi raporunda belirtildiği gibi, zeminden kaynaklı hasarların, sıvılaşma, zemin büyütmesi, zemin titreşimlerinin üst yapı titreşimleri ile yakın olması durumunda rezonans oluşumu gibi zemin kökenli problemlerin en sık karşılaşanları arasında yer aldığı, katagori-1 etüdlerinde tanımlanan zeminlerin ağırlıklı olarak ZA, ZB ve ZC (anakaya varsa) eğer yoksa ağırlıklı olarak ZD grubuna dahil olacağının söylenebileceği, ZE ve ZF türü zeminlern ise katagori-1 tanımlaması gereği, bu katagoride yer almayacakları, bu bağlamda kategori-1 tipi zemine sahip alanlarda (yönetmelikte ağırlıklı olarak ZA, ZB ve ZC tipine tekabül etmekte) sıvılaşma riskinin olmaması, anakayanın olmaması durumunda (ağırlıklı ZD sınıfında) sondalama ya da jeofizik yapılarak bu olasılığın kontrol edilebileceği, öte yandan dikkate değer zemin büyütmesine olanak sağlayan gevşek alüvyonal zeminlerin veya yumuşak killer türü zeminlerinde zeminin (ağırlıklı olarak ZE, ZF) zaten bir üst kategoriye alınacağından bir sorun teşkil etmeyeceği, rezonas açısından konu irdelendiğinde; kötü zemin kaynaklı rezonans olayının yine kötü zemin koşullarında zeminin bir üst bir kategoriye alınarak değerlendirileceği, sağlam zeminlerin (kaya ya da sert kil vb.) yapı ile rezonansa girmesi olayında bu durumun üst yapının uygun şekilde tasarlanması ile çözüleceği, kategori-1 de yer alan zeminler açısından zemin kaynaklı bir hasarın gözden kaçırılma olasılığının düşük olduğu anlaşıldığında dava konusu düzenlemenin imar mevzuatına aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
5- Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 8.maddesinin 9.fıkrası:
“Zemin ve temel etütlerinde; Kategori 1 kapsamındaki çalışmalar jeoloji mühendisleri ile etüt planlamasına göre ilaveten jeofizik mühendisleri tarafından, kategori 2’dekiler jeoloji ve inşaat mühendisleri ile etüt planlamasına göre ilaveten jeofizik mühendisleri tarafından kategori 3’dekiler ise jeoloji, inşaat ve jeofizik mühendisleri tarafından ilgili oldukları rapor bölümlerine göre ortaklaşa yürütülür. Kategori 1 ve kategori 2 kapsamındaki çalışmalara, etüdün amacına, zemin koşullarına, çevre yapılara, yeraltı suyu durumuna, yapılacak/mevcut yapı karakteristiklerine, sahanın büyüklüğüne göre etüt planlamasında veya tasarım etütleri esnasında diğer meslek disiplinleri de dahil edilir.”
Davacı tarafından, dava konusu düzenlemedeki tanımın bilimsellikten ve yönetmelik hazırlama esaslarından uzak olduğu, jeoloji ve jeofizik mühendisinin zemine yönelik tespit ettiği statik proje yapımına esas parametrelerinin birbirinden farklı olduğu, dolayısıyla her iki meslek grubunun tüm çalışmalarda birlikte olması ve geoteknik raporun jeoloji ve jeofizik veriler doğrultusunda hazırlanmasının bilimsel zorunluluk olduğu, depremin (zemin dinamiği) yalnızca jeofizik uygulama ile tespit edilebileceği, jeoloji ya da geoteknik uygulamalarla olmaması gerektiği, zemin etüdünde her mesleğin yaptığı iş ve elde ettiği parametrenin farklı olduğu, zemin ve temel etüt raporunda bulunması gereken zemin dinamiği ve statik projeye esas tüm verilerin yalnızca jeofizik mühendislerince bulunduğu, buna karşın, jeoloji ve inşaat mühendislerinin, jeofizik mühendislerince bulunan parametreleri bulamayacakları, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57. maddesinde açıklanan verilere göre kategori-1, kategori-2, kategori-3 olması gereken her türlü yükseklik ve bina için sınırlarına olmaksızın bina statik projelere esas temel ve zorunlu veriler olduğu, bu tebliğin gerekli bilimsel yaklaşımı taşımaması açısından eksik olduğu, daha ekonomik ve bu araştırmalar için özel olarak geliştirilmiş yöntemlerin kullanılmadığı, birden çok mühendislik disiplininin uzmanlığındaki konularda sorumlu ve sorumlulukta belirsizlik yanında başka bir mühendislik disiplininin görevlendirilmesi açısından belirsizlikler oluştuğu ileri sürülerek iptali istenmektedir.
Davalı idare tarafından, davacı tarafında önerilen düzenlemenin kategori ayrımını ortadan kaldırdığı, her yöntemin, her deneyin, her tür zeminde uygulanması gibi hem bilimsellikten uzak, uluslararası standartlar ile uyuşmayan (Eurocode 7; TS EN 1997-1 ve TS EN 1997-2 -resim) hem de ekonomik olmayan bir yaklaşımı ortaya çıkardığı, zemin ve temel etütlerinde, her zemin türü için ayrı ayrı olmak üzere uygulanabilir farklı deney türleri bulunduğu, yapılan saha araştırmaları ve deneylerin esas olarak birlikte, bir bütün olarak değerlendirilmesi, bir deney ile elde edilen verilerin, diğer yöntem ile elde edilen veriler ile karşılaştırılması gerektiği, Eurocode 7 ve Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğine göre zeminden herhangi bir numune alınmadan, mahallinde tespit yapılmadan zemin ve temel etüdü hazırlanmasının mümkün olmadığı, ayrıca; ulusal ve uluslararası standartlarda jeofizik yöntemlerin kullanılması zorunlu tutulmazken (Eurocode 7; TS EN 1997-2; Section 4, Field tests in soil and rock) söz konusu formatta jeofizik yöntemlerin hangi durumlarda zorunlu olduğunun belirtildiği ifade edilerek davanın redi gerektiği savunulmaktadır.
Bilirkişi raporunda da, mekanik sondaj gibi yer araştırma amaçlı sondaların noktasal bilgi vermekle sınırlı olduğu, benzer şekilde açılacak gözlem çukurlarının son derece sığ olduğu, buradan alınacak numunelerin laboratuvar deneyleri ile elde edilecek sonuçları deprem gibi dinamik yükler altında zeminin davranışını temsil etmekten uzak olacağı, bu tür Katagori-1 içerisine düşen alanların araştırılmasında ekonomik açıdan avantajlı ve alansal (tüm alanı temsil edecek düzeyde) bilgi sunması açısından sismik yöntem ile taranmasının önerilmekte olduğu, katagori -1 içerisine giren alanların yalnızca gözlem çukuru ile araştırılması, günümüz için olmazsa dahi gelecekte bu tür bir araştırma ile oluşturulan yapılar için ciddi risk olacağı, bunun yaşanan geçmiş tecrübelerle sabit olduğu, bu nedenle, zemin ve temel etüt çalışmalarında Katagori’ye bakılmaksızın alansal bilgi toplanması açısından jeofizik yöntemlere yer verilmesinin ve elde edilecek sonuçlara göre ayrıntılı jeotenik çalışmaların geliştirilmesinin tümüyle bilimsel bir yaklaşım olacağı, ancak zemin etütlerinin farklı kategorilerde ele alınmasının nedeninin, zemin koşulları ve üst yapının büyüklüğü ve önemi dikkate alınarak problemli olabilecek durumları gözden kaçırmayarak finans ve zaman israfına girmeden bir incelemenin yapılması gerektiği, ülkemizde ve dünyada zemin araştırmalarında “kategoriler” ile karşılaşıldığı ve kategorilerin belirli zemin koşulları için büyük oranda olasılıklı problemleri yakalamayı hedeflediği, öte yandan bir zemin türü için parametre tespit edilirken, zemin koşullarının iyi olduğu ve üst yapının görece daha küçük hacimli olduğu, görece düşük riskli durumlarda, parametrelerin birden fazla farklı yöntemle elde edilmesinin ekonomik ve de zaman alıcı da olacağı dikkate alınarak, o zemin için uygun olabilecek ölçüm yöntemi seçilerek yapılmasının makul bir yaklaşım olduğu, risk seviyesine göre çözüm geliştirilmesinin yaygın bir mühendislik yaklaşımı olduğu yönünde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:
Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatına Dair Tebliğin eki Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esasları ve Rapor Formatının 3.maddesinde, geoteknik rapor, "Statik, dinamik ve deprem etkileri göz önüne alınarak, arazi zemin modelinin oluşturulduğu, zemin tabakaları için geoteknik tasarım parametrelerinin verildiği, temel tipleri seçimine ilişkin seçeneklerin irdelendiği, mühendislik analizleri ve değerlendirmeler ile temel tasarımına ilişkin önerilerin sunulduğu rapordur. " biçiminde tanımlanmıştır.
Dava konusu düzenlemelerde, her üç kategori için yapılacak çalışmalarda jeofizik mühendislerinin de yer alabileceği görülmektedir. Tüm yöntemlerin, tüm deneylerin, her tür zeminde uygulanmasının hem bilimsel bir yaklaşım hem de ekonomik olmayacağı açıktır. Zemin ve temel etütlerinde, zemin türüne göre farklı yöntem ve deneyin uygulandığı, Eurocode 7 ve Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğine göre zeminden herhangi bir numune alınmadan, mahallinde tespit yapılmadan zemin ve temel etüdü hazırlanmasının mümkün olmadığından dava konusu düzenlemede imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam ...-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4. Karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı davalar için belirlenen ...-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 25/05/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.