20. Hukuk Dairesi 2015/10154 E. , 2017/772 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
5831 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen geçici 8. maddesine göre yapılan ek kadastro çalışmaları sırasında Babaköy köyü 263 ada 5 parsel sayılı 1818,87 m² yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... ve diğer davalıların murisi ... adına tarla vasfıyla tespit edilmiştir.
Davacı Hazine, taşınmazın 1991 yılına kadar orman tahdit sınırları içinde iken bu tarihte orman sınırları dışına çıkartıldığını, orman sınırları dışına çıkartıldığı tarihten kadastro tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresinin dolmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Yörede 766 sayılı Kanuna göre yapılıp 1957 yılında kesinleşen genel arazi kadastrosu, 6831 sayılı Kanuna göre yapılıp 22.05.1991 yılında ilân edilen orman kadastrosu ve 2/B çalışması, 2859 sayılı Kanuna göre yapılıp 21.02.2005 yılında kesinleşen yenileme kadastrosu ve 4999 sayılı Kanuna göre yapılıp 24/12/2010 tarihinde ilân edilmiş fennî hataları düzeltilmiş orman kadastro haritası ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun (5831 sayılı Kanunun 9. maddesi ile eklenen) geçici 8. maddesine göre yapılan ek kadastro çalışmaları bulunmaktadır.
Mahkemece, Hazinenin açtığı davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; Hazine çekişmeli taşınmazın 1991 yılına kadar orman tahdit sınırları içinde iken bu tarihte orman sınırları dışına çıkartıldığını, orman sınırları dışına çıkartıldığı tarihten kadastro tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresinin dolmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır. Hükme dayanak yapılan orman ve fen bilirkişi tarafından düzenlenen aplikeli 1940-1979-1998 tarihli hava fotoğraflarında ve 1959 tarihli memleket haritasında çekişmeli taşınmaz açık alanda işaretlenmiştir. Taşınmaz başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi beyanında taşınmazın tarla olarak eklemeli olarak en az 50 yıl süreyle kullanıldığını bildirmiştir. Ancak, Ulusal Yargı Ağı Bilişim sisteminde (UYAP) yapılan sorgulamada davacı Hazinenin çekişmeli taşınmaza komşu olan ve dava dışı gerçek kişi adına tespit edilen 263 ada 4 sayılı parsele karşı eldeki bu davada öne sürdüğü aynı iddialarla açtığı davada, ... Kadastro Mahkemesince Hazinenin davasının kısmen kabul edildiği ve 263 ada 4 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespiti iptal edilerek taşınmazın (B) harfi ile gösterilen kısmının tespitteki vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline, (A) harfi ile
-2- 2015/10154-2017/772
gösterilen kısmının tespit gibi tesciline karar verildiği ve temyiz üzerine bu kararın Dairece bozulduğu görülmüştür (... Kadastro Mahkemesinin 25/06/2014 gün 2011/196 – 2014/250 sayılı kararı – Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 15/04/2015 gün ve 2015/ 315- 3081 sayılı kararı). Yine çekişmeli taşınmaza bitişik olmamakla beraber aynı bölgede bulunan 263 ada 9 sayılı parsellere karşı Hazine tarafından açılan davanın da kısmen kabul edildiği ve Dairece bu kararın bozulduğu görülmüştür ( ... Kadastro Mahkemesinin 05/02/2014 gün 2011/149 - 2014/50 sayılı kararı- Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 15/04/2015 gün ve 2015/3645-3066 sayılı kararı). Yine taşınmaza komşu olan 263 ada 6 parsel sayılı taşınmaz hakkında dava dışı gerçek kişiler tarafından Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazların tescili istemiyle açılan davanın yargılama aşamasında yörede 3402 sayılı Kadastro Kanununun (5831 sayılı Kanunun 9. maddesi ile eklenen) geçici 8. maddesine göre yapılan ek kadastro çalışmalarının başlaması sonrasında görevsizlik kararı verildiği, taşınmazın malik hanesi boş olarak tespit edildiği anlaşılmış, mahkemece taşınmaz hakkında açılan davanın kabulüyle, tarla vasfıyla davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği ve Dairece bozulduğu görülmüştür (... Kadastro Mahkemesinin 24/09/2014 gün 2012/64 – 2014/285 sayılı kararı – Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 04/06/2016 gün ve 2015/ 3602- 2016/4148 sayılı kararı).
Yukarıda verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere, çekişmeli 263 ada 5 parsel sayılı taşınmaz ile komşu olan taşınmazlar hakkında yürüyen yargılamalar bulunduğu, aynı bölgede bulunan taşınmazlar hakkında kabul/kısmen kabul kararları verildiği, komşu taşınmazlar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonunda hükümlerin bozulmasına karar verildiği, eldeki dosyada dava konusu taşınmaz hakkında Hazine tarafından açılan davanın ise reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamında, mahkemece dava konusu taşınmaza komşu taşınmazlar hakkında araştırma yapılmamış, parsel tutanak ve dayanakları ilgili yerlerden getirtilip, bu parseller hakkında benzer mahiyette görülmekte olan dava bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Bu haliyle mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli görülmemiştir.
Bu nedenle; eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ile komşu parsel tutanak ve dayanakları ilgili yerlerden getirtilip, bu parseller hakkında benzer mahiyette görülmekte olan dava bulunup bulunmadığı araştırılmalı, dava açılmış ise bu dava dosyaları getirtildikten sonra bu dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek o dava dosya üzerinde halen Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis ve bir fen elemanı ile ziraat bilirkişi yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.
-3- 2015/10154-2017/772
Ayrıca, 6831 sayılı Kanunun 17/2 maddesi hükmüne göre: Devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya herhangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yollarıyla elde edilecek yerlerle buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamaz. Buralara doğrudan doğruya orman idaresince el konulur. Yanan yerlerde husule gelen enkaz hiçbir suretle eşhasa satılamaz. Bunlar resmi daire ve müesseseler ihtiyacına tahsis olunur.
Kanun metninden açıkça anlaşıldığı gibi, hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım, inşaat ve hayvancılık yapmak amacı ile ağıl yapılamaz. Bu tür yerler özel mülk olamaz. Yönetim derhal el koyma hakkına sahiptir. Orman içi açıklıklardan yararlanabilmek için zorunlu olarak orman kullanılacaktır. Bu kullanım nedeniyle yeni açma, genişletme, yangın oluşması önlenemeyecek ve orman bütünlüğü bozulacaktır.
Ayrıca, bu tür taşınmazların öncesinin orman olma zorunluluğu yoktur. Zira, öncesi orman olan ve ormandan açılan taşınmazlar, 6831 sayılı Kanunun 1. maddesi ve Yargıtay uygulamaları gereği oluşan kesin içtihatlara göre zaten orman sayılmaktadır. 17. maddede tanımı yapılan olgu, öncesi orman iken açılan yerlerle beraber ayrıca [HANGİ NEDENLE OLURSA OLSUN ORMAN İÇİ AÇIKLIKLARIN KAZANILAMAYACAĞI İLKESİNİ İÇERMEKTEDİR VE AMACI ORMAN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAKTIR].
Kanun koyucu ayrı bir kavram oluşturmuş ve hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat ile özel mülke dönüşme yolunu kapamıştır. Bu itibarla, dava konusu taşınmazın memleket haritasında açık alanda gözükmesi bu olguyu değiştirmez. Etrafı ormanla çevrili olan taşınmazlar özel mülke dünüşüp, tarım ve inşaata açıldığında orman bütünlüğünün bozulacağı tartışmasızdır. Dairemizin bu yoldaki kararları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ve yerleşik kararlar halini almıştır.
Şöyle ki, [Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1997/20 – 830 E., 1997/1034 K. sayılı ve 10.12.1997 tarihli ve yine Hukuk Genel Kurulunun 1997/20 – 808 E., 1997/1039 K. sayılı ve 10.12.1997 tarihli kararları]. Bu tür yerler yasa gereği orman sayıldığı için, orman içi açıklık ve boşlukların zilyetlik yolu ile kazanılmasına yasal olanak yoktur. Dolayısıyla bu yollarla ormandan toprak kazanımından söz edilemez.
Açıklanan konular gözönünde bulundurularak taşınmazın çevresindeki taşınmazların niteliğine göre, çekişmeli parselin etrafı ormanla çevrili ise muris adına yapılan tespit kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedenine dayanılarak yapıldığından bu tür yerlerin 6831 Sayılı Kanunun 17/1-2 maddesine aykırılık teşkil ettiği düşünülmeli, bütün bu konuları kapsayacak, duruksamaya yer vermeyen ortak imzalı rapor ve kroki alınmalı, böylece taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı kesin biçimde saptanmalıdır.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak; yapılacak keşifte tarım uzmanı bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, bu yolda rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanmalı; bu taşınmazları sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmazlar başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; tesbit tarihine kadar yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli, tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri tutanak içeriği ile çeliştiği taktirde 3402 sayılı Kanunun 30/1 maddesi gereğince tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenerek çelişkinin giderilmesine çalışılmalı; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davalılar yanında, (murisler) yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2.
-4- 2015/10154-2017/772
maddesi hükümleri nazara alınarak sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, yukarıda bahsi geçen dava dosyaları da nazara alınarak toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 06/02/2017 günü oy birliği ile karar verildi.