1. Hukuk Dairesi 2016/7604 E. , 2019/2361 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde bedel davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ...’den kalan ... ada ... parsel ve ... ada ... parsel sayılı taşınmazların intikal işlemlerini yapmak üzere davalıların mirasbırakanı ... ile birlikte Tapu Müdürlüğüne gittiklerini, okuma yazması olmadığını, intikal işlemlerinin yapıldığı düşüncesi ile ilgili evrakları imzaladığını, sonradan yapılan araştırma neticesinde gerçekte satmak istemediği dava konusu taşınmazlardaki payların davalıların mirasbırakanı ... adına satış suretiyle devredildiğini öğrendiğini, iradesi sakatlandığından ve şekil koşulları yerine getirilmediğinden dolayı muvazaalı olarak yapılan satış işleminin geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde 20.000 TL bedele hükmedilmesini istemiştir.
Davalılar, satışın 35 yıl önce gerçekleştiğini belirterek zamanaşımı yönünden davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalılar ... ve ...’nın dava tarihinden önce ölmüş olmaları nedeniyle bu kişiler yönünden açılan davanın usulden reddine, ... ada ... parsel sayılı taşınmaz yönünden davalıların mirasbırakanı tarafından yapılan herhangi bir satış işlemi olmadığı gerekçesiyle husumet yokluğundan davanın reddine, 109 ada 3 parsel yönünden ise hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki davacıya ait ½ payın 14.11.1980 tarihinde bizzat davacı tarafından davalıların mirasbırakanı ...’e satış suretiyle temlik ettiği, ... ada ... parsel sayılı taşınmaz ile ilgili olarak taraflar arasında herhangi bir işlemin olmadığı, davacının bu taşınmazdaki 1/8 payını dava dışı kardeşi ...’e 16.08.1983 tarihinde satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, "hile"(aldatma); genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun(TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun(BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı gibi; taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse, yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf bu hakkını kullanarak hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, aldatma (hile) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 39. maddesi hükmüne göre aldatma (hile) iddialarının aldatmayı öğrenme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde ileri sürülmesi zorunludur. Hak düşürücü süre niteliğindeki bu sürenin hakim tarafından re"sen gözetilmesi gereklidir. Bir yıllık sürenin öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı, öğrenme tarihinin işlem tarihi olabileceği gibi, somut olayın özelliğine göre işlem tarihinden ileri bir tarihin de olabileceği, bir başka ifadeyle işlem tarihinde fark edilemeyen bir hilenin çeşitli nedenlerle sonraki bir tarihte öğrenilebileceği açıktır. Bu durumda, hak düşürücü sürenin hesabında davacı tarafın öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Davalı tarafın bu tarihten daha önceki bir tarihte davacıların hileyi öğrendiğini iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır.
Somut olayda, davacı aldatma (hile) olgusunun dava tarihinden bir ay önce öğrendiğini belirterek tanıklarını bildirmiş, mahkemece bu yön üzerinde durulmadan 04.12.2015 tarihli oturumda tanık dinlenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hâl böyle olunca, öncelikle davacının öğrenme tarihi saptanarak davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının açıklığa kavuşturulması, süresinde açıldığı saptanır ise taraflarca bildirilen tüm delillerin eksiksiz toplanılması ve tanıkların dinlenilmesi suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacının bu yönlere değinen ve yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.