Esas No: 2018/4425
Karar No: 2022/6253
Karar Tarihi: 26.05.2022
Danıştay 6. Daire 2018/4425 Esas 2022/6253 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2018/4425 E. , 2022/6253 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2018/4425
Karar No : 2022/6253
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : ...Büyükşehir Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVACILAR) : 1- ...Odası/...
VEKİLİ : Av. ...
2- ...Odası...
VEKİLİ : Av….
3- … Başkanlığı
VEKİLİ : Av….
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Bursa ili, Osmangazi ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazlara yönelik Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi'nin … tarih ve … sayılı kararı ile kabul edilen 1/25.000 ve 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişiklikleri ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …. İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:2015/586, K:… sayılı kararda;mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan bilirkişi raporundaki tespitler ile dava dosyasında yer alan diğer tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden,1/25.000 ölçekli nazım imar planında "kentsel ve sosyal donatı alanı" ve 1/5000 ölçekli nazım imar planında "yönetim merkezi alanı'' olarak planlanan taşınmazların fonksiyonlarının "ticaret-turizm-konut alanı" olarak değiştirildiği, bu değişikliğin bütüncül bir kentsel mekan kurgusu oluşturmaktan uzak, tekil müdahalelerle bireysel yararlara olanak sağlayacak bir tutumun ifadesi olduğundan kentsel mekan kurgusu ile plan bütünlüğü yönünden kamu yararına aykırı olduğu, taşınmazlar üzerinde öngörüldüğü gibi kentte geliştirilmesi olası "ticaret-turizm-konut alanı" yer seçiminin nasıl belirleneceğine dair kapsamlı ve kent bütününde çalışmaların yapılması gerektiği, dava konusu alanda ise bu kullanımın geliştirilmesini zorunlu kılacak nedenleri ortaya koyan herhangi bir çalışma yürütülmediği, alışveriş merkezleri ve ofis alanları gibi kullanımların yerel yönetimlerin karar verme mekanizmaları dışında bireysel olarak yer seçmediği, yerel yönetimlerden beklenenin söz konusu kullanımlar ile bu kullanımlara bağlı olarak oluşacak konaklama tesisleri taleplerinin bütüncül olarak ele alınarak kent bütünü içinde yer seçim kararlarının geliştirilmesi olduğu, ayrıca bu yöndeki taleplerin ulaşım problemleri ve yaratılacak yeni trafik yükü açısından da mutlaka değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu imar planı değişiklikleri ile taşınmazların kendi içinde bir varlık olarak değerlendirildiği, çevresinden soyutlandığı ve bağlamından koparıldığı, mevcut sosyal ve teknik donatı alanı niteliğindeki "kentsel ve sosyal donatı alanı" ve "yönetim merkezi alanı" yerine öngörülen ''ticaret+turizm+konut alanı" fonksiyonu ile yerleşik nüfusun dolayısıyla nüfus yoğunluğunun arttırıldığı, buna rağmen standartlara uygun olarak sosyal ve teknik donatı alanı öngörülmediği anlaşıldığından, dava konusu imar planı değişikliklerinin şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı olduğu sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve istinaf dilekçelerinde ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacıların dava konusu işlemle bağlarının ve dolayısıyla dava açma ehliyetlerinin olmadığı, daha önce aynı taşınmazlara yönelik olarak yapılan imar planı değişikliklerinin mahkemece iptaline karar verildiği, iptal kararında belirtilen eksikliklerin dava konusu imar planı değişiklikleri ile giderildiği, hükme esas alınan bilirkişi raporunun usul ve yasaya aykırı olduğu, yaklaşık 200 adet farklı türdeki belediye otobüslerinin bakımı ve onarımı ile depolama, park ve lojman olarak kullanılan bu alanın ihtiyaca cevap vermekte yetersiz kaldığı, bu kullanımların önemli bir aks üzerinde yer alan parselde görüntü kirliliğine sebep olduğu ve plandaki konumu itibariyle çevresiyle bütünlük sağlamadığı, bu nedenle söz konusu kullanımların başka bir yerde ayrılmasının planlandığı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı notlarında; ''Ticaret+turizm+konut alanında; konaklama üniteleri (otel, butik vb.), kültür, eğlence, ticaret, konut, ofis vb. Ve her türlü teknik ve sosyal altyapı alanlarından bir veya daha fazlası yer alabilir.'' düzenlemesinin yer aldığı, dolayısıyla ihtiyaç halinde parsellerin bulunduğu alan içerisinde ''teknik ve sosyal altyapı alanlarının'' öngörüldüğü, uyuşmazlık konusu parsele ilişkin talepler değerlendirilirken bu bölgedeki mevcut yapılaşma durumu, gelişme potansiyeli, halkın ihtiyaçları ve diğer objektif ölçütlerin dikkate alındığı, dava konusu imar planı değişikliklerinin şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olduğu, herhangi bir kişi ya da kurum menfaati gözetilmeden tesis edildiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davalı idarenin, kararın esasına yönelik temyiz istemi incelendiğinde;
Bölge İdare Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
İdare Mahkemesi kararına karşı davalı idare tarafından yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının esasa ilişkin kısmı hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmamaktadır.
Davalı idarenin ''davacı Bursa Barosu Başkanlığı'nın'' dava açma ehliyetine yönelik temyiz istemine gelince;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin (a) fıkrasında, idari davaların idari işlemler hakkında yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı belirtildikten sonra ilk inceleme konularının belirlendiği 14. maddenin 3/c bendinde dilekçenin ehliyet yönünden inceleneceği, 15. maddenin 1/b bendinde ise bu hususta kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddedileceği hükme bağlanmıştır.
Söz konusu maddede yer alan ve iptal davasının sübjektif ehliyet koşulu olan "menfaat ihlali" doktrin ve içtihatlarda dava konusu işlemle davacı arasında kurulan kişisel, meşru, güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmaktadır. Menfaatin kişisel ve meşru olması için hukuki bir durumdan ortaya çıkması gerekir. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmektedir.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının genel nitelikteki düzenleyici işlemlere karşı sadece kuruluş kanunlarında gösterilen amaçları doğrultusunda dava açma ehliyeti bulunmaktadır. Nitekim konuyla ilgili yasal düzenlemelerde de bu kuruluşların amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları açık bir biçimde yer almışır.
Diğer taraftan, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 4667 sayılı Kanun ile değişik 76. maddesinde; Barolar avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış, yine aynı Kanunun Baro Yönetim Kurulunun görevlerinin sayıldığı 95. maddesinin 21. bendinde de, yönetim kurulunun, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla görevli olduğu belirlenmiştir.
Bu durumda, Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesinde sayılan baroların görevleri göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu uyuşmazlıktaki gibi, bir alanda yapılan imar planı değişikliklerinden davacı Baronun doğrudan tüzel kişiliğine ilişkin hak ve menfaatlerinin etkilenmediği; anılan yasa maddesinin de davacıya hukuken böyle bir hak tanımıyacağı açık olduğundan; açılan davada Bursa Barosu Başkanlığı'nın dava ehliyeti bulunmamaktadır.
Bu itibarla, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararında davacı Bursa Barosu Başkanlığı açısından isabet bulunmamıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin kararın esasına yönelik temyiz isteminin reddine, dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Mahkeme kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının davacı TMMOB Şehir Plancıları Odası ve TMMOB Mimarlar Odası yönünden esasa ilişkin kısmının oybirliğiyle ONANMASINA,
2. 2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davalı idarenin davacı Bursa Barosu Başkanlığı'nın dava açma ehliyeti yönünden temyiz isteminin kabulüne, ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının davacı Bursa Barosu Başkanlığı açısından oyçokluğuyla BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 26/05/2022 tarihinde, kesin olarak, karar verildi.
KARŞI OY (X) :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanununun 2. maddesinin (a) bendinde iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmaktadır. İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulu, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir husustur. Dolayısıyla kişisel menfaat ihlali kavramının, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.
Bireylerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplum kuruluşlarının menfaat ilgisini kurdukları idari tasarrufları, iptal davası yoluyla idari yargı önüne getirmelerinin, idarenin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminin sağlanmasıyla "Hukuk Devleti" nin gerçekleştirilmesine hizmet edeceği; konuya bu açıdan bakıldığında, idari yargıya özgü bir dava türü olan "iptal davası"nı açan gerçek veya tüzel kişilerin, dava açmakla ulaşmak istediği amaç bakımından klasik anlamda "davacı"dan farklı olduğu tartışmasızdır.
Aksi yönde bir anlayış, iptal davasının ön koşullarından olan "menfaat ihlali"ni "hak ihlali"ne yaklaşan bir tarzda yorumlama sonucunu yaratır ki, bu durumun ne idari yargının varlık nedeni ile, ne de yasa koyucunun amacı ile bağdaşmayacağı açıktır.
Bir idari faaliyet ile, dava açma ciddiyetini sağlamaya yetecek ölçüde muhatap olup, menfaat ilgisini kuran kişi ve kuruluşlar, söz konusu faaliyetle ilgili idari işlemlerin iptali istemiyle dava açabilirler.
Baro davacı olduğuna göre, kişisel menfaat ihlali kavramının Barolar yönünden değerlendirilmesine gelince;
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 76. maddesinde; baroların avukatlık mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak amacıyla kurulmuş meslek kuruluşları olduğu belirtilmiş iken, 10/5/2001 günlü, 24398 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4667 sayılı Kanun ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 76. maddesinde değişiklik yapılarak; Barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının biribirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış, aynı Kanunun Baro Yönetim Kurulu'nun görevlerinin düzenlendiği 95. maddesine yine 4667 sayılı Kanunla eklenen 21. bentte de, yönetim kurulunun, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
1136 sayılı Kanunun 76. ve 95/21. maddelerinde yapılan ve yukarıda açıklanan yasal değişiklikten sonra Baroların; mesleki bir örgüt olmanın ötesinde hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak gibi bir işlev yüklenmesi nedeniyle diğer meslek örgütlerinden farklı bir konuma sahip olduğu açıktır.
Uyuşmazlıkta, dava konusu imar planı değişiklikleri ile kamuya ait sosyal donatı alanlarında kalan parsellerin yapılaşmaya açıldığı, bölgede yapılaşma baskısının artırıldığı, kaldırılan sosyal donatı alanına eşdeğer alan ayrılmadığı, parsellere yeni getirilen fonksiyonlar nedeniyle başta ulaşım olmak üzere bölgede yeni sorunlar oluşmasına neden olunduğu, konut kullanımına da yer verilen bölgede ne kadar nüfusun yaşayacağının ve bu nüfus için gerekli sosyal donatı alanının ne kadar olacağının belirlenmediği, plan değişikliklerinin üst ölçekli planlara aykırı olduğu iddialarıyla bakılan davanın açıldığı anlaşıldığından, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında hukukun üstünlüğünü savunmakla görevli Baronun dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Dairemiz kararının davacı Bursa Barosu Başkanlığı açısından da işin esasının incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerekirken dava açma ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle bozulmasına ilişkin kısmına katılmıyorum.