21. Hukuk Dairesi 2017/694 E. , 2017/4178 K.
"İçtihat Metni"
Davacı, davalı Kurum tarafından gönderilen ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
Dava, davalı Kurumca gönderilen ödeme emrinin husumetin .... mal müdürlüğüne karşı yöneltilmesi gerektiğinden bahisle iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, taraf ehliyeti olmayan davacı adına hukuka aykırı bir şekilde tanzim ve tebliğ edilen dava konusu ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir.
Bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) veya bir hakkın elde edilmesi amacıyla kime karşı dava edileceği (o davada davalı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının veya davalısının o dava yönünden davacı veya davalı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.
O halde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir.
Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
./..
Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def"i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 23.06.2004 gün ve 2004/4-371 E. 2004/375 K.; 18.04.2007 gün ve 2007/5-233 E., 2007/221 K.; 04.03.2009 gün ve 2009/10-34 E. 2009/104 K.; 04.11.2009 gün ve 2009/2-402 E., 2009/484 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-4 E., 4 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut olayda; dava, aktif dava ehliyeti olmayan .... Cumhuriyet Başsavcılığınca açıldığı, mahkemece açılan davanın kabulü ile ödeme emirlerin iptaline karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, .... Cumhuriyet Başsavcılığının bağımsız tüzel kişiliği yoktur. Ödeme emrine konu borcun muhatabı Adalet Bakanlığıdır.Adalet Bakanlığı aleyhine düzenlenmiş ve tebliğ edilmiş bir ödeme emri yoktur.Her nasılsa Cumhuriyet Başsavcılığı adına çıkarılan ödeme emrinin tebliğ alınması da hukuki sonuç doğurmayacağından .... Cumhuriyet Başsavcılığı"nın tehdit altında olduğu da söylenemez. Daha açık bir anlatım ile tebliğ alınan ödeme emri hükümsüz ve bu haliyle infaz edilmesi de mümkün değildir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Mahkemece .... Cumhuriyet Başsavcılığı"nın aktif dava ehliyeti olmadığı gözetilerek öncelikle davanın aktif husumetten reddi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yukarıda yer alan açıklamalar ışığında, Adalet Bakanlığına karşı ödeme emri tebliğ edilmeden, Başsavcılığa gönderilen ödeme emrinin hükümsüz olduğu anlaşılmış ise de Başsavcılığın aktif dava ahliyeti olmadığından bu tür davanın Adalet Bakanlığınca her zaman açılabileceğinden; Başsavcılığın aktif dava ehliyeti olmadığından davanın husumetten reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre temyiz eden davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının ilerde incelenmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.05.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET KARARI
Davaya konu uyuşmazlık ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir. Dairemiz ve ilk derece mahkemesi arasında davacı ve ödeme emrinde borçlu olarak gösterilen .... Cumhuriyet Başsavcılığının tüzel kişiliği bulunmadığı konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf itiraz ehliyeti bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Kanımızca davacı borçlunun itiraz ehliyeti bulunup bulunmadığı takip hukukuna göre belirlenmelidir. Ödeme emrine itiraz hakkı olan kimse, kendisine ""ödeme emri tebliğ edilen"" kimsedir.
./..
5510 Sayılı Kanun"un 12 maddesinde işveren, işveren vekili, geçici iş ilişkisi kurulan işveren ve alt işveren tanımları yapılmış olup tüzel kişilik işveren sıfatı için zorunlu unsur olarak kabul edilmemiştir. Başka bir ifade ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren, işveren vekili, geçici iş ilişkisi kurulan işveren ve alt işveren olabilir.
Somut olayda, ödeme emrine konu borç kaynağı .... Cumhuriyet Başsavcılığında 4/b ye göre şoför olarak istihdam edilen çalışandan kaynaklanmakta olup belgelerde işveren olarak davacı Başsavcılık görülmektedir. Ödeme emri gönderilmesi ile davalı-alacaklı takip sürdürme iradesini ortaya koymuştur. Kararı temyiz etmesi ise bu iradesinin hala devam ettiğini göstermektedir. Bu nedenle borçlu gösterilen davacı için tehdit ve zarar görme tehlikesi doğmuştur. Ödeme emri iptal edilmediği sürece tehdit bertaraf edilemez. Ödeme emri tebliğ edilen davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmaktadır. 5510 sayılı Kanun"un 12 maddesi uyarınca yakın tehdit oluştuğundan uyuşmazlığın geldiği aşama dikkate alındığında işveren vekili olarak davacının itiraz hakkının bulunduğu, uyuşmazlığın çözümü kamu düzenine ilişkin olup ödeme emrinin iptali gerektiği; bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunu düşündüğüm için Çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Gülsüm MISIR
Muhalif Üye
Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.