Fatma ve Ayşe ile Haseki ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair (Çamlıdere Asliye Hukuk Mahkemesi)’nden verilen 11.03.2009 gün ve 106/15 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacılar dava dilekçesinde; 112 ada 26, 42, 43, 89, 90, 96, 116 ada 35, 117 ada 1, 2, 3, 118 ada 8, 47 ve 49 sayılı parsellerin ortak miras bırakan Ali’den kaldığını, paylaşımın yapılmadığını, taşınmazların elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğunu açıklamışlar ve murisin veraset belgesindeki payları oranında tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı Haseki vekili, 118 ada 49 sayılı parselin muris tarafından kendisine bağışlandığını, diğer taşınmazlar yönünden de paylaşımın yapıldığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Diğer davalılar ise; davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, kadastro tutanaklarının resmi belge niteliğinde olduğunu, iddiaların davacılar tarafından kanıtlanması gerektiğini, taşınmazların davalılar tarafından kullanılmasına davacı tarafından olur verdiğini, 1983 yılından dava tarihine kadar davalılar tarafından yapılan tasarrufa ses çıkarılmadığını ve davacıların isteklerinin TMK’nın 2. maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, paylaşım sözleşmesinin yazılı yapılmadığını gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK’nın 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de; mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Dava konusu yapılan ada ve parsellerin ortak miras bırakan Ali’den kaldığı konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözü edilen parsellerin murisin ölümünden sonra tüm mirasçıların katılımı ile yapılan bir paylaşım olup olmadığı, uyuşmazlık konusunu oluşturmaktadır. Keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar ile kendiliğinden dinlenen tespit bilirkişileri paylaşımın olup olmadığı konusunda bilgilerinin bulunmadığını açıklamışlardır. Davacılar daha önce gösterdikleri tanıklarından İbrahim’in öldüğünü bildirmişlerdir. Ölen tanık yerine tarafın yeni tanık bildirme hakkı bulunmaktadır. Bunun yerine yeni tanık bildirildiği halde dinlenmediği görülmüştür. Öte yandan keşiften sonra davalı tarafa ara kararıyla tanık bildirme süresi verildiği ve tanıkların davalılar tarafından bildirildiği, ancak dosya tekemmül ettiği gerekçesiyle tanık dinlenmesinin bu sefer ara kararıyla reddedildiği belirlenmiştir. Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılan davalarda re’sen araştırma prensibi geçerli bulunmadığından HUMK’nın 74, 75 ve 76. maddeleri gereğince tarafların bildirdiği delillerle hakim bağlı olup, kendiliğinden (re’sen) delil toplama yetkisini haiz değildir. Tespit bilirkişileri taraflarca tanık olarak gösterilmediği halde mahkemece kendiliğinden bunların çağırılıp dinlenilmesi usul hükümlerine aykırıdır. Bunun tek istisnası tapulama mahkemelerinde geçerlidir. Tapulama mahkemelerinde görülen davalarda malikin belirlenmesi bakımından re’sen araştırma ve inceleme kuralı geçerlidir. Mahkemenin taraflarca bildirilmeyen tespit bilirkişilerini dinlemesi bu bakımdan yerinde değildir.
Bundan ayrı; kadastro tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerdir. Aksinin kanıtlanması halinde başlangıçtan itibaren kapsamlarının doğru olmadığı kabul edilir. Taşınmazların ortak miras bırakan Ali’den kaldığı ve ölümünden sonra tüm mirasçıların katılımıyla terekenin paylaşılıp paylaşılmadığının mahkemece araştırılıp belirlenmesi gerekir. Yöntemine uygun bir paylaşımdan söz edilebilmesi için tüm mirasçıların paylaşıma katılımı zorunludur. O halde yeniden yapılacak keşifte ölen kişi yerine bildirilen tanık ile davalı tarafın bildirdiği tanıklar ve daha önceden dinlenen tanıklar (kendiliğinden dinlenen kadastro tespit bilirkişileri hariç) yeniden dinlenmek suretiyle muristen kalan taşınmazların mirasçılar arasında ne şekilde paylaşıldığı, kimlere hangi parsellerin düştüğü, tüm mirasçıların yapılan paylaşıma katılıp katılmadıkları, kızlara da yer verilip verilmediği hususları gerekirse yerel bilirkişiler ve tanıklar yüzleştirilmek suretiyle ve sorular yöneltilerek açıklığa kavuşturulması, mirasçılara paylaşım sonucu düşen yerler var ise bunlara ait tapu kayıtlarının getirtilip dosya arasına konulması, uyuşmazlığın çözümünde değerlendirilmesi, herhangi bir paylaşımın yapılmadığı ya da tüm mirasçıların katıldığı bir paylaşımın söz konusu olmadığı durumunda ise paylaşımın yapılmadığı kabul edilerek davacıların miras payı oranında iptal ve tescile karar verilmesinin düşünülmesi, davalı Haseki’nin dayandığı dosya arasında bulunan 16.09.1968 tarihli bağış senedinin gerçekten 118 ada 49 sayılı parsele uyup uymadığının keşfen belirlenmesi, sözü edilen parsele uyuyor ise, taşınmazın kadastro öncesi tapusuz yer olması gözetilerek yapılan bağışla mülkiyetin TMK’nın 763. maddesi gereğince davalıya geçtiğinin kabul edilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken dosya kapsamıyla örtüşmeyen ve hukuki bulunmayan gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK’nın 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA) ve peşin harcın istek halinde temyiz eden davacılara iadesine 28.06.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.