11. Hukuk Dairesi 2018/3764 E. , 2020/900 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 29/09/2017 tarih ve 2017/202 E- 2017/657 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi"nce verilen 07/06/2018 tarih ve 2017/1102 E- 2018/614 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından duruşmalı istenmiş duruşma için belirlenen 04.02.2020 günü hazır bulunan davacı asil ... vekili Av. ... ile davalılar vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin bilgisayar ve elektronik eşya ithalatı alanında faaliyet gösteren dava dışı Bekom Bilgisayar Sistemleri San.AŞ ile TNB Bilgisayar Sistemleri AŞ’nde 11.05.2004-18.11.2004 tarihleri arasında davalılar ile birlikte ortak olarak yer aldığını, müvekkilinin ortaklarla uyuşmazlıklar yaşadığını, ortaklıktan ayrılması yolunda davalılar tarafından yapılan baskılara direnemeyerek hisselerini devretmek zorunda bırakıldığını, hisse devir bedeli olarak 1.900.000 USD’nın belirlendiğini,18.11.2004 tarihli iki adet sözleşmenin hazırlanarak müvekkiline imzalatıldığını, “Hisse Devir Protokolü” başlıklı sözleşmede; “müvekkilinin her iki şirkette sahip olduğu hisselerini davalılara veya davalıların belirleyeceği üçüncü kişilere devretmeyi kabul ve taahhüt ettiği”nin belirtildiğini, bu protokole yazılmayan gerçek hisse devir bedelinin “Müşavirlik Sözleşmesi” başlığı altında düzenlenen diğer sözleşmeye geçirildiğini, müvekkilinin “müşavir” olarak adlandırılarak “..verdiği ve vereceği müşavirlik hizmetine karşılık kendisine 1.900.000 USD bedel ödenmesi”nin davalılar tarafından kabul ve taahhüt edildiğini, sözleşmelerin düzenlenmesinin hemen akabinde müvekkilinin hisselerini devrettiğini, davalıların 24.02.2005 tarihli noter ihtarnamesiyle 18.11.2004 tarihli müşavirlik sözleşmesini feshettiklerini bildirdiklerini, bunun üzerine müvekkilli tarafından davalılara keşide edilen 27.04.2005 tarihli noter ihtarnamesi ile hisse devri karşılığında kararlaştırılan 1.900.000 USD bedelin ödenmesinin istenildiğini, ancak davalılar tarafından haksız açılan davalara maruz kaldığını ileri sürerek hisse devri karşılığında ödenmesi taahhüt edilen 1.900.000 USD tutarındaki ayrılma payının 950.000 USD tutarındaki kısmın 31.12.2008 tarihinden, kalan 950.000 USD kısma ise 31.12.2009 tarihinden itibaren işleyecek ve T.C. Merkez Bankasınca USD döviz mevduatına uygulanan en yüksek mevduat faiz oranları üzerinden hesaplanacak faizleri ile birlikte ödeme günündeki Türk Lirası (TL) karşılığının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının bir dönem müvekkillerinin şirketlerine mali müşavirlik hizmeti verdiğini, bu dönemde dava dışı şirketlere bazı ortakların hisselerini satın alarak ortak olduğunu, sonrasında şirketlerdeki hisselerini devrettiğini, hisse bedellerine dair hiç bir hak ve alacağının kalmadığını, ayrıca 2001-2004 arası vergi dönemlerine ilişkin gerek doğmuş gerekse doğabilecek her türlü amme borcundan müşavirlik sözleşmesi kapsamında davacının sorumlu olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; gerçek hisse devir bedelinin müşavirlik sözleşmesi adı altında belirlendiğinin kabulü gerektiği, dava tarihinden önce temerrüdün oluşmadığı gerekçeleriyle 1.900.000 USD’nin dava tarihinden itibaren devlet bankalarının dolara uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş, birleşen davanın tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; Anayasal ve yasal zorunluluklara rağmen, mahkemece verilen kararda HMK"nun 297. maddesine aykırı davranılarak kararın gerekçesiz olarak yazılması ve davalının delillerinin toplanıp, değerlendirilmeden karar verildiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararının HMK.353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu aşamada birleşen dosyada davacılar vekili; 18/11/2004 tarihli müşavirlik sözleşmesinde müşavirlik ücreti olarak tanımlanan 1.900.000 ABD Doları bedelin sözleşmedeki tanımı hilafına hisse devir bedeli olduğu iddiası karşısında ve aradan geçen 12 yılı aşkın süre zarfında bedelin fahiş olması, döviz kurunun da katlanılamaz ve öngörülmez şekilde artması sebebiyle hisse bedellerinin tespit edilerek hisse bedellerine göre uyarlama yapılarak sözleşme bedelinin hisse devir bedeline, döviz kurunun da sözleşme tarihindeki döviz kuruna uyarlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalılardan ...’in dava dışı TNB..AŞ’deki hissesini 08.12.2003 tarihinde yani dava konusu hisse devir sözleşmesinden bir yıl önce dava dışı Bekom..AŞ’ne 675.000 USD’ye satmış olduğu, buna göre bu devirden bir yıl önce davacının adı geçen şirketteki hissesini davalı ...’e 8.150.00 TL’ye satmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, hisse devir sözleşmesi ile aynı tarihte imzalanan müşavirlik sözleşmesinde müşavirlik hizmeti karşılığı belirlenen 1.900.000 USD’nin de hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bir müşavirin danışmanlık hizmeti verdiği şirketin doğmuş ve doğabilecek kamu borçlarını alacağından düşülmesi, kabul etmesi bunun aslında müşavirlik sözleşmesinden çok ortaklığın tasfiyesi niteliğinde olduğu, süresi içinde davaya cevap vermeyen davalıların sadece inkar çerçevesinde savunma yapabileceği ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebileceği, müşavirlik sözleşmesi içeriği ve tarafların iddia ve savunmaları birlikte değerlendirildiğinde gerçek hisse devir bedelinin müşavirlik sözleşmesi adı altında belirlendiğinin kabulü gerektiği, nitekim davacının beraat ettiği İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/292 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda da bu yönde tespitte bulunulduğu, hisse devrine ilişkin sözleşmedeki nominal değer ile dava konusu sözleşmedeki bedelin sadece ilk sözleşmenin vergiyi düşük göstermesi amacını taşıyan bir işlem olarak varsayılması, hisse devir borcunun yerine getirildiğinden davalıların hisse devir bedeli olarak adi şekilde yazılı olan ikinci sözleşmedeki bedelden sorumlu oldukları gerekçesiyle 1.900.000 USD’nin dava tarihinden itibaren
devlet bankalarının dolara uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, birleşen İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2017/362 Esas sayılı dosyasının asıl dosya yönünden bekletici mesele sayılarak ayrı bir esasa kaydına karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince yazılı gerekçelerle HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava hisse devir bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı, Bekom...A.Ş. ve TNB...A.Ş"de bulunan bir kısım hisselerini davalı ... ve davadışı iki kişiye hisse devir sözleşmesi ile toplam 29.000,00 TL bedel karşılığı devretmiştir. Davacı, sözleşmede gösterilen devir bedelinin gerçeği yansıtmadığını, hisselerin gerçek değerinin 1.900.000 USD olduğunu ve bunun taraflar arasında imzalanan 18.11.2004 tarihli müşavirlik sözleşmesinde yazılı şekilde ifade edildiğini iddia etmektedir. İddianın ileri sürülüş biçimine göre, davacının iddiası esasen bedelde muvazaaya ilişkindir.
Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın kendisine yapıldığı kişi, irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse, muvazaadan söz edilir. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada, görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır. Kural olarak hiç kimse kendi muvazaasına dayanarak bir hak talep edemez. Kaldı ki, böyle bir hak talebi herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağını belirten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 2. maddesine de aykırıdır.
İlk Derece Mahkemesince, davacının TNB...A.Ş"deki hissesini 8.150,00 TL bedelle satmasının ve müşavirlik sözleşmesi ile belirlenen müşavirlik hizmet bedelinin de 1.900.000 USD olarak belirlenmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bunun aslında müşavirlikten çok ortaklığın tasfiyesi amacını taşıdığı ve gerçek hisse bedelinin müşavirlik sözleşmesi adı altında belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de; taraf muvazaasının varlığının yazılı delille ispatlanması gerektiği gözetildiğinde müşavirlik sözleşmesi başlıklı belgenin hisse devri sözleşmesine ilişkin hiçbir düzenleme içermediği, bu nedenle hisse devir sözleşmesindeki bedelin muvazaa ürünü olduğunu ispata elverişli bir yazılı delil olarak kabul edilemeyeceği çok açıktır.
Bu itibarla davacının bedelde muvazaa iddiasına dayalı davasını ispat edemediğinin kabulü ile davalılardan ..."e açılan tahsil istemli davanın esastan reddi, diğer davalıya yöneltilen davanın ise pasif husumet yokluğundan reddi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen İlk Derece Mahkemesi kararı isabetsiz olup, buna bağlı olarak asıl davada verilen karara yönelik davalıların istinaf başvurusunun da esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak kaldırılmasına karar verilmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıdaki (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalılar vekilinin asıl davaya ilişkin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince asıl davada verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 2.540,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 04/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.