1. Hukuk Dairesi 2016/1805 E. , 2019/2177 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAKSİM PROTOKOLÜNÜN İPTALİ
Taraflar arasında görülen taksim protokolünün iptali davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.03.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ve Avukat ... ile temyiz edilen davalılar vekili Avukat ... ve Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, taksim protokolünün "hile(aldatma)" nedeniyle iptali ve protokol gereği yapılan feragatlerin feshi isteklerine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babaları ..."nin düzenlediği vasiyetname ile kendisinin ve annesinin miras dışı kaldıklarını öğrendiğini, bu nedenle vasiyetnamenin iptali davası yanında mirasbırakanın sağlığında davalı erkek çocukları lehine yaptığı kazandırmalara yönelik muris muvazaası nedeniyle tapu iptali-tecil ve tenkis davaları açtığını, ancak davalıların hazırladıkları üç adet protokol ile kendisine uzlaşma teklif ettiklerini, bunlardan birinin imzalandığını, diğer protokolün pürüzler kalktıktan sonra imzalanacağının kararlaştırıldığını, protokol uyarınca davalılar aleyhine açtığı davalardan feragat ettiğini; ancak imzalanacağı bildirilen protokolün imzalanmadığını, davalıların aldatıcı beyanlarla şimdiye kadar kendisini oyalayıp kandırdıklarını anladığını ileri sürerek taksim protokolünün iptaline ve feragat ettiği davalardaki feragatlerin feshine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, protokolün tarafların iradesine uygun düzenlendiğini ve başka bir protokol düzenleneceğine dair hüküm de taşımadığını, davacının açtığı davalardan en son feragat ettiği 14.06.2006 tarihi itibariyle protokolün yürürlüğe girdiğini, dava tarihine kadar da 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, taraflar arasında imzalanan protokolün yürürlüğe girdiği 14.06.2006 tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü sürede dava açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; hile(aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun(TBK) 36/1.(818 sayılı Borçlar Kanunu"nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile(aldatma) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olayda; öncelikle hak düşürücü sürenin başlangıç tarihinin ve buna göre eldeki davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının saptanması gerektiği açıktır.
Hemen belirtilmelidir ki, TBK"nın 39. (BK’nın 31.) maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin hileye(aldatmaya) maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin(ıttılaın) bu tarih değil de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.1983 gün ve 1980/1-1846-397 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.
Hal böyle olunca, bu yöndeki taraf delilleri toplanarak hilenin(aldatmanın) öğrenilme tarihinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturulması; hak düşürücü sürenin geçtiğinin anlaşılması halinde davanın süreden reddedilmesi, aksi takdirde işin esasının değerlendirilmesi gerekirken salt sözleşme tarihinde hilenin(aldatmanın) öğrenildiği karinesinden yola çıkılarak davanın hak düşürücü süreden reddedilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.