11. Hukuk Dairesi 2019/399 E. , 2019/7811 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 28.03.2018 tarih ve 2014/1218-2018/364 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının dava dışı Es Teks Spor Malz. San Tic. Ltd. Şti.’nin müdürü iken 13.08.2003 tarihinde ortaklar kurulu kararı ile müdürlükten azil edilip yerine Mahmut Bozkurt atandığını, Mahmut Bozkurt tarafından keşide edilen 2 adet çekin karşılıksız çıkması üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturmada davalı banka yetkililerince şirket yetkilisi olarak davacı adının bildirildiğini, ceza dava dosyasında davacı gıyabında yargılama yapılıp, neticesinde karşılıksız çek keşide etmek suçundan davacının iki kez 6.250,00 TL adli para cezası ile mahkumiyetine karar verildiğini, davacının bu çekler nedeniyle hakkında yakalama emri düzenlendiğini ve adli para cezalarını ödeyerek salıverildiğin ileri sürerek 12.500.- TL maddi ve 10.000.- TL de manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ... ile ..., bankanın eyleminden kaynaklanan zarar nedeniyle tüzel kişiliğin personeline husumet yöneltilemeyeceğini, davacının hakkındaki tazminat davasını daha önceden öğrenmiş olabileceğinden davanın zamanaşımına uğramış olduğunu, banka kayıtları esas alınarak savcılığa bilgi verildiğini, davacının şirket müdürlüğünden azlini bankaya zamanında bildirmediğini, olayda haksız fiilin unsurları itibariyle oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı banka vekili, husumetin dava dışı Es Teks Şirketi ve Adalet Bakanlığı’na düşebileceğini, davanın zamanaşımına uğradığını, davalı bankanın kusuru bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalı bankanın 15/09/2010 havale tarihli müzekkere cevabında, davacı tarafından 2006 yılında kendilerine sunulan imza sirküleri örneklerinin müzekkere ekine eklenerek gönderildiği, bunların incelenmesinde imza sirkülerinin fax yoluyla davalıya gönderildiği ve tersten yazılı şekilde fax tarihinin 03/02/2006 olduğunun anlaşıldığı, soruşturma ve kovuşturma aşamasında çeklerin gerçek keşidecisinin tespit edilmeyerek gıyapta karar verildiği, davalı bankaya çeklerin ibraz tarihinden önce bildirim yapılmadığından davalı bankanın bir sorumluluğunun ve kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, karşılıksız çıkan çekler nedeniyle davacının ceza kovuşturmasına maruz kaldığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemidir.
Mahkemece daha önce verilen 09.10.2013 tarihli davanın kısmen kabulüne ilişkin ikinci kararı, Dairemiz’in 11.06.2014 tarih 2014/1436-104/1149 sayılı ilamıyla eksik inceleme gerekçesiyle davalılar yararına bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan araştırma neticesinde, davacının şirket yöneticiliğinden azledildiğinin dava dışı şirket tarafından davalı bankaya bildirilmediği ve bankanın sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemiz’in 11.06.2014 tarihli son bozma ilamı, davalı bankanın somut olayda tam kusurlu olmadığı ve dava dışı şirketin de olayda kusurunun bulunup bulunmadığı yönünde bir “araştırma bozması” olup, bozma gerekçesinde bir kısım somutlaştırılmış durumların araştırılmasının istenmesi, araştırmanın salt bu hususlarla sınırlı olarak yapılması sonucunu doğurmaz. Olay zamanında yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı BK 99. maddesi kapsamında davalı banka hafif kusurlarından dahi sorumlu olup, sorumluluğunu gerektirir eylemleri bulunduğu takdirde banka da yeni yöneticilerini bildirmeyen dava dışı şirketle birlikte müteselsil sorumlu olacaktır. Bu halde, mahkemece tüm bu hususlar da dikkate alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, Dairemiz bozma ilamına yanlış anlam verilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 04/12/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, davalı bankanın ve diğer davalı banka görevlilerinin kusurlu eylemlerinden kaynaklandığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın giderimine ilişkindir.
Davacı yan, davadışı şirket müdürlüğünden 2003 tarihinde azledildiğini, daha sonra davadışı şirkete ait 2005 yılında keşide edilen iki ayrı çekin karşılıksız çıkması nedeniyle davalı bankanın şirket yöneticisi olarak kendisini bildirmesi üzerine gıyabında para cezasına mahkum olduğunu, para cezasının hapse çevrilmesi sonucu yakalanma ve gözaltına alınması sonucunda, zorunlu olarak para cezalarını ödemek zorunda kaldığını, uğradığı maddi ve manevi zararın davalıların gerekli dikkat ve özeni göstermemesinden kaynaklandığını ileri sürmekte, davalı yan ise diğer savunmaları yanında, şirket yöneticisinin değiştiğinin kendilerine bildirilmediğini, bu nedenle davacının zararından sorumlu olmadıklarını savunmaktadır.
Davacının, 2005 yılında keşide edilen çeklerin keşidecisi davadışı şirketin müdürlük görevinden 27.8.2003 tarihinde azledildiği, bu tarihten sonra şirket müdürü olarak bir başka kişinin atandığı vakıası taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. İhtilaf, yerel mahkemece verilen kararlar ile bu kararların davalıların temyizi üzerine bozulmasına dair Daire kararları ile biçimlendiği üzere, azil keyfiyetinin davalı bankaya hangi tarihte bildirildiği, buna bağlı olarak davacının zarara uğramasına davalıların kusuruyla yol açıp açmadıkları noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece, Dairemizin son olarak 11.6.2014 tarihinde verilen bozma kararına uyularak, davadışı şirket tarafından şirket müdürünün değiştirildiğinin 3.2.2006 tarihli faks ile (çeklerin ibraz tarihinden sonra) davalı bankaya bildirildiğinin anlaşıldığı gerekçesi ile davalılara atfı kabil bir kusur bulunmadığı kabul olunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, Yargıtayca, bozma sebepleri dışında bırakılan hususlar bakımından taraflar yararına müktesep hak doğar. Bu ilkenin bir yansıması niteliğinde olmak üzere, bozma ilamına uyulması halinde, mahkemece, bozma ilamında işaret edilen hususlar çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekli ve zorunludur. Nitekim mahkemece de bozma ilamına uyularak, davadışı şirketin müdürünün azledildiği ve yeni yönetici atandığının hangi tarihte bankaya bildirildiği olgusu araştırılmış, yapılan araştırmada bildirimin ibraz tarihinden sonra yapıldığı kanaatine varılmış, buna bağlı olarak davalılara bir kusur izafe edilemeyeceği kabul edilmiştir.
Mahkemenin, bozma ilamları ile öngörülen araştırmaya ve bu suretle toplanan delillere göre vardığı bu kanaat yerindedir. Ancak, Daire çoğunluğunca, açıklanan vakıa böyle kabul edilmekle birlikte, yukarda açıklanan gerekçe ile kararın bozulması görüşüne varılmıştır. Bu görüşe katılmaya olanak bulunmamaktadır.
Herşeyden önce belirtmek gerekir ki, mahkemece bozma kararlarına yanlış bir anlam verildiği yolundaki değerlendirme yerinde değildir. Bu nedenle, önceki Daire bozmaları ile çerçevelenmiş ve uyuşmazlığın çözümü için mahkemenin yönlendirildiği araştırma konusu dışında kalan, bir diğer söyleyişle, bozma kararlarında öngörülmeyen bir hukuki neden ve vakıa ortaya konulmak suretiyle bozma kararı verilmesi, yukarıda da açıklandığı üzere, davalılar yararına oluşan müktesep hakkın ihlali mahiyetindedir.
Keza, bankalar hafif kusurlarından ötürü sorumlu tutulabilirler ise de, davalı bankanın kendisine bildirilmeyen bir hususa dayalı olarak mevcut kayıtları üzerinden soruşturma makamına bilgi vermesi, kendisi açısından hafif kusur olarak nitelendirilemez. Çoğunluk görüşünün dayanağı bu yöndeki değerlendirmenin de yerinde olmadığı kanısındayız.
Açıklanan tüm bu nedenlerle, çoğunluğun bozma düşüncesine katılamıyoruz.