(...Alacaklı tarafından 2914 no"lu F. Tarım Kooperatifi tarafından verilen ortak kimlik cüzdanına dayalı olarak yapılan genel haciz yoluyla yapılan takibe karşı borçlu tarafından itiraz olunmuştur.
Takip dayanağı belgede ödemenin hangi tarihte yapılacağı konusunda vadeyi içerir bir kayıt bulunmadığı gibi, faiz istenebilmesi için, belgede ödeme tarihinin de açıkça belirtilmesi gerekir, belgede böyle bir kayıt yok ise faiz ancak borçlunun temerrüde düşürülmesi halinde, temerrüt tarihi itibariyle istenilebilir.
Somut olayda, borçlunun temerrüde düşürüldüğüne ilişkin yapılan takipten başka bir yazılı belge de sunulmadığına göre, bu durumda alacaklı, ancak takip tarihinden itibaren faiz isteyebileceğinden işlemiş faize ilişkin itirazın kaldırılması isteminin bu doğrultuda incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile inceleme yapılmaksızın istemin reddine dair karar verilmesi isabetsizdir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, icra takibine vaki itirazın İİK.nun 68. maddesi uyarınca kesin olarak kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı olduğunu ve 3031 kg fındık teslim ettiğini, ürün bedelinin ürün teslim tarihi olan 21.11.2006 gününden takip tarihine kadar, yaklaşık beş yıllık sürede ödenmediğini, bu nedenle icra takibi başlatıldığını ancak icra takibine davalının itiraz ettiğini, iş bu itiraz dilekçesinde davalının müvekkilinden fındık ürünü aldığını ikrar ettiğini, itiraz dilekçesine eklenmiş olan 21.11.2006 tarihli taahhütnamenin İİK."nun 68. maddesinde sayılan belgelerden olduğunu, bu belgeye istinaden itirazın kesin olarak kaldırılmasının gerektiğini ileri sürerek, itirazının kesin olarak kaldırılmasına ve %40’tan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının teslim ettiği ürün alacağı için müvekkili kooperatife taahhütname verdiğini, bu taahhütnamenin İİK.nun 68. maddesi anlamında bir belge olmadığını, müvekkili kooperatifin borcunu kabul ettiğini, ancak borcun muaccel hale gelmediğini, davacının faiz istemesinin yasal dayanağının olmadığını ve müvekkilinin temerrüde düşürülmediği halde işlemiş faiz istenmesinin yanlış olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, 21.11.2006 tarihli taahhütnamenin İİK’nun 68.maddesinde öngörülen borç ikrarını içeren bir belge niteliğinde olmadığı, ancak borçlunun itirazında borcu reddetmeyerek sadece borcun muaccel olmadığını ileri sürmesi ve bu iddiasını da kanıtlayamaması nedeniyle dayanak belgenin İİK’nun 68.maddesinde öngörülen nitelikte bulunup bulunmadığının tartışılmasının gerekmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, icra takibine itirazın kesin olarak kaldırılmasına, inkar tazminatı isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Davalı (borçlu) vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı (borçlu) vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı borçlunun icra takibinden önce temerrüde düşürülmemiş olması nedeniyle icra takibinde “işlemiş” temerrüt faizi talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle temerrüt faizi hakkında kısaca açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Temerrüt (gecikme) faizi; borçlunun, para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını, miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödemesi gereken, miktarı yasalarla belirlenmiş asgari bir tazminat türü olarak tanımlanabilir (Nami Barlas, Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, İst.1992, s.127 vd.).
Borçlunun temerrüdünden söz edebilmek için, öncelikle borcun muaccel hale gelmiş olması gerekir. Muacceliyet; en yalın anlatımıyla, ödeme zamanının gelmiş olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse, kural olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşur.
Hemen belirtilmelidir ki, temerrüdün oluşması için borcun muaccel olması kural olarak tek başına yeterli değildir. Alacaklı, muaccel borcun ifası konusunda borçluya bildirimde (ihtarda) da bulunmalıdır. Ancak, borçlunun temerrüdü için ihtar koşulu mutlak bir koşul olarak düzenlenmiş değildir.
İhtarın gerekli olmadığı hal, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 101. maddesinde; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtariyle, mütemerrit olur. Borcun ifa edileceği gün müttefikan tayin edilmiş veya muhafaza edilen bir hakka istinaden iki taraftan birisi bunu usulen bir ihbarda bulunmak suretiyle tesbit etmiş ise, mücerret bugünün hitamı ile borçlu mütemerrit olur” şeklinde düzenlenmiştir. Benzer bir hüküm de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 117. maddesinde de bulunmaktadır.
Somut olayda; davacı-alacaklı tarafından davalı-borçlu SS S. F. Tarım Satış Kooperatifi aleyhine 01.03.2011 tarihinde ilamsız icra takibi başlatılmış ve 8.950,00 TL mahsul bedeli, 3.400,00 TL temerrüt faizi olmak üzere toplam 12.350,00 TL talep edilmiştir. Takip dayanağı olarak 21.11.2006 tarihinde 3031 Kg mahsul teslimatı gösterilmiştir. Davalı borçlu tarafından borcun muaccel olmadığı ve temerrüt faizi istenemeyeceği belirtilerek takibe itiraz edilmesi üzerine takip durmuştur.
Taraflar arasında borcun vade tarihinin kesin olarak belirlenmediği ve icra takibinden önce davalının temerrüde düşürülmediği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda, vade tarihi belirsiz olan para alacağı için davalı borçlu icra takibinden önce temerrüde düşürülmediğinden temerrüt faizi ancak icra takibinden sonraki dönem için talep edilebilir.
Hal böyle olunca, icra takibinden önce temerrüde düşürülmemiş olan davalı borçludan “işlemiş” temerrüt faizi talep edilmesi mümkün olmadığından, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı (borçlu) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. madde atfıyla aynı Kanun’un 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.09.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.