Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gölcük 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.09.2010 gün ve 2007/213 E., 2010/557 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalı banka vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 15.03.2012 gün ve 2011/961 E., 2012/4206 K. sayılı ilamı ile;
(...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddolunmalıdır.
2-Davacı ile davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, haksız şikâyet nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü davalı banka yönünden kabul edilmiş, davalı Ali yönünden davanın reddine karar verilmiş; karar, davacı ve davalı banka tarafından temyiz olunmuştur.
Somut olayda; bankamatikten para çekmek için davalı A, davacıdan yardım istemiş ancak kartın bloke olması üzerine diğer davalı bankanın çalışanlarından kartın iadesini istediğinde bankamatikte kartın bulunmadığı paranın kısa bir süre önce çekildiğini söylenerek davalı Ali"nin davacıyı haksız şikâyet ederek işyerindeki dolabının ve üzerinin aranmasına ve nezarete alınmasına, hakkında adli soruşturma başlatılmasına davalılar neden olmuştur.
Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda; davalı Ali"nin 23/09/2006 tarihinde cumartesi günü davalı bankaya ait bankamatikten para çekmek istediği ancak yine başkasından yardım istediği, bu kişinin davalı A."nin kartını alıp bankamatikten para çekemediğini söyleyerek geri verdiği ancak davacıyı dolandırmak için başka bir kart verdiği dolayısıyla 25/09/2006 günü bankanın kartı yanlış şifre girilmesi nedeniyle bloke ettiği ve banka görevlileri tarafından davalı A."nin kartının bu nedenle bankamatikte bulunamadığı davacının suçu işlemediği anlaşıldığından takipsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır. Yine banka tarafından davalı A."nin hesabından paranın 23.09.2006 tarihinde cumartesi günü çekildiği ancak sistemde pazartesi çekilmiş gibi göründüğü, cumartesi çekildiğinin ayrıntılı bir inceleme ile tespit edilebileceği bildirilmiştir.
Dosya kapsamına göre, tanımadığı kişiden olaydan iki gün önce yardım isteyen, kartını kontrol etmeden geri alan ve kartını başkasına kaptıran kart sahibi davalı A."nin de zararın meydana gelmesinde müterafık kusuru vardır. Davalı A."nin de meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddi doğru değildir. Bu nedenle karar bozulmalıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı banka vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız şikâyet nedeniyle kişilik haklarına saldırı yapıldığı iddiasıyla manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin, Gölcük Zabıta Amirliğinde çalışan bir zabıta memuru olduğunu, 25.09.2006 günü davalı bankanın ATM cihazı önünde para çekmek için beklemeye başladığını, daha önce tanımadığı davalı A.’nin kendisinden yardım talep etmesi üzerine ATM makinesinde işlem yaptığını, ATM cihazının kartı alıkoyduğunu, durumu haber vermek için içeriye giren davalı A’ye, davalı banka çalışanı Ş. Ş. tarafından hesap kontrol edilerek paranın aynı gün çekildiğinin söylendiğini, daha sonra müvekkilinin işyerine döndüğünü, biraz sonra davalı A:’nin yanında polis memurları ile birlikte işyerine geldiğini, benim paramı çalan dolandırıcı bu diye bağırdığını, polislerin müvekkilinin üzerini ve dolabının arandığını, işyerinde arkadaşlarının yanında resmi zabıta üniforması üzerinde iken polislerce gözaltına alınarak karakola götürüldüğünü, müvekkilinin babasının daha önce üç kez beyin, iki kez de kalp ameliyatı geçirdiğini, bu olayı duyunca da fenalaştığını ve acil müdahale sonucu hayata döndürüldüğünü, olayın gerçek yüzünün davalı bankanın hatanın kendilerinden kaynaklandığını söyleyince anlaşıldığını, bundan sonra müvekkilinin nezaretten çıkabildiğini, zabıta memuru olan müvekkilinin bu olay nedeniyle psikolojik olarak yıprandığını, itibarının zedelendiğini, dolandırıcılık suçlamasıyla hakkında başlatılan soruşturmanın takipsizlikle sonuçlandığını, olay nedeniyle manevi çöküntü yaşadığını ileri sürerek, 35.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan TC. Ziraat Bankası AŞ vekili cevap dilekçesinde; davanın haksız ve dayanaksız olduğunu, müvekkili bankanın manevi tazminat gerektirecek bir kusurunun bulunmadığını, asıl kusurun başkasının kartı ile para çekmeye çalışan diğer davalıya ait olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalılardan A. T. vekili; müvekkilinin şikâyet hakkını kullandığını, olayı anlattığı polislerin davranışlarından ve gelişen olaylardan ötürü sorumluluğunun bulunmadığını, davacının kişilik haklarına yönelik manevi tazminat gerektirecek bir saldırıda bulunmadığını, talebin haksız ve yersiz olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davalı banka görevlisinin davacıya paranın az önce çekilmiş olduğunu söylediği, banka tarafından yanlış bilgilendirilen davalı A.’nin, davacı hakkında şikâyetçi olduğu, parasının başkası tarafından çekilmiş olmasının yarattığı üzüntü ve endişe nedeniyle bu davranışın olağan karşılanmasının gerektiği, davalı bankanın ise basit bir araştırmayla ortaya çıkabilecek bu hususta, üzerine düşen inceleme yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmeyip davalı A.’yi yanlış yönlendirmek suretiyle davacı hakkında şikâyetçi olmasına, zabıta memuru olan davacının, dolandırıcılık suçlamasıyla kovuşturulmasına, gözaltına alınmasına, üzerinin ve dolabının aranmasına neden olan olaylar zincirini başlattığı gerekçesiyle davalılardan A. T. hakkında açılan davanın reddine, davalılardan banka aleyhine açılan davanın ise kısmen kabulü ile 8.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir.
Davacı vekili ve davalı banka vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılardan banka vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının kişilik haklarına saldırı oluşturan olayın meydana gelmesinde davalılardan A. T.’ın kusurunun bulunup bulunmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalı bankanın yanı sıra davalılardan Ali Turan’ın da zarardan sorumlu tutulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 44. maddesi; “Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.
Eğer zarar kasden veya ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme ile zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarara uğrayan kimse de kusurluysa, diğer bir deyişle zarara uğrayan kimse normal bir insanın kendi menfaatlerini korumak için sakınması gerekli bir eylemde bulunmuşsa “birlikte (müterafik) kusur” söz konusudur (Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 19. Baskı, İst.2006, s.187)..
Birden çok kimsenin haksız fiilden doğmuş bir zarardan (aynı zarardan) sorumluluğu ise Borçlar Kanunu’nun 50. ve 51. maddelerinde, iki ayrı durum gözönünde bulundurularak düzenlenmiştir: Bunlardan birincisi; birden çok kimse, müşterek kusurla bir zarara sebep olmuştur (BK. m. 50); diğer durumda ise; birden çok kimse, zarara birlikte sebep olmadıkları halde, aynı zarardan çeşitli sebepler (haksız fiil, sözleşme, kanun) dolayısıyla sorumludur (BK. m. 51), (Reisoğlu, a.g.e.s.179)
Mülga 818 sayılı BK’nun “müteselsil mesuliyet” başlıklı bölümünde yer alan 50. maddesi; “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer"an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler.
Yataklık eden kimse, vaki olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz” şeklindedir.
Anılan Kanun’un 51. maddesinde yer alan hüküm uyarınca; müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen bir zarardan mesul oldukları takdirde; bu kişiler hakkında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümler uygulanacaktır.
Bu itibarla; somut olayda, davacının kişilik haklarına saldırı sonucu manevi elemin meydana gelmesinde davalıların “müterafik (birlikte)” kusurundan değil, ancak “müşterek” kusurundan bahsedilebilir.
O halde, davacının dolandırıcılık suçlaması ile kolluk güçleri tarafından gözaltına alınması şeklinde yaşanan süreçte, davalı A. T.’ın hafif kusuru olduğu kabul edilerek manevi zarardan kısmen de olsa sorumlu tutulması gereklidir.
Hal böyle olunca; davacının kişilik haklarının zedelenmesinden davalılardan A. T.’ın olayın meydana gelmesindeki katkısı göz önüne alınarak mahkemece belirlenecek tazminat miktarıyla sorumluğuna karar verilmesi gerekirken, hakkındaki davanın yazılı gerekçeyle reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
Direnme kararı açıklanan bu değişik nedenlerle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalılardan banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/III maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.07.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı taraf, para çekme işlemi sırasında meydana gelen olaylar nedeniyle davalı A."nin kendisini haksız şikayet ettiğini ileri sürerek davalı bankaya ve kendisini polise haksız şikayet eden davalı A."ye husumet yöneltmiştir. Dava Özel Daire kararında da belirtildiği üzere "haksız şikayet nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi tazminatın ödetilmesine" ilişkin olduğuna göre bu davada herhangi bir şikayeti bulunmayan davalı bankaya husumet yönetilmesi mümkün değildir. Ancak, bu husus Özel Daire kararı nedeniyle daha önce kesinleşmiş bulunduğundan genel kurulca bu yönden davalı banka yararına bir bozma yapılamaz ise de; diğer davalı yönünden bir haksız şikayetin varlığından söz edilemeyeceğinden Özel Dairenin bozma kararının doğru bulunmadığı görüşündeyim.
Şöyle ki, iki gün önce başkası tarafından dolandırıldığı anlaşılan ve 1942 doğumlu bir SSK emeklisi olan davalı A. para çekme işlemi sırasında kendisine yardımcı olmasını davacıdan istemiş ve davacının da bunu kabul etmesi sonrasında kartın makina tarafından bloke edilmesi üzerine banka şubesine giren davalı A. banka görevlilerine başvurduğunda banka görevlilerinin parasının az önce çekildiği yönündeki beyanları üzerine her normal ve orta zekada bir insanın yapması gereken davranışı yapıp, bankada kendisine yardımcı olan davacının kendisini dolandırdığı inancı ile söz konusu şikayet hakkını kullanmıştır. Yasal şikayet hakkının kullanılması Anayasanın kişilere tanıdığı bir hak olduğundan, şayet somut uyuşmazlıkta olduğu gibi gerçek failin davacı olmadığı anlaşılsa bile şikayet hakkının kötüye kullanılmasından dolayısıylada manevi tazminatı gerektirir bir durumun varlığından söz edilemez. Hele hele sayın çoğunluğun somut uyuşmazlıkta bankayı da sorumlu kılan yaklaşımının varlığı halinde şikayet hakkının kötüye kullanılmasından söz edilmesi hiç mümkün değildir. Zira, banka yetkilileri parasının az önce çekildiğini belirtmeleri karşısında normal orta zekada bir insanın yapması gereken bir davranışla davacı hakkında şikayette bulunan davalı A."nin şikayet hakkını kötüye kullanmadığı, A."nin daha önce dolandırılmasına neden olan olayları önlemek için tedbir almamasının ve o olaylarda ve de bu olayda bir miktar kusurlu olmasının da somut uyuşmazlık bakımından önemi haiz olmadığı görüşünde olduğumdan sayın çoğunluk kararına karşıyım.