Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesi"nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.02.2011 gün ve 2009/687 E., 2011/38 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi"nin 30.01.2012 gün ve 2011/6767 E., 2012/1104 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili, müvekkilinin işyerine ait aboneliğini davalı idareye başvurarak 29.6.2007 tarihinde sonlandırdığını, bu tarihten sonra eletrik tüketiminin olmamasına rağmen davalı elektrik tüketimine dair tahakkuk yapıldığını belirterek müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının aboneliğinin iptali ve elektriğin kesilmesi için Tedaş"a müracaat ettiğini iddia ettiği tarihten sonra tüketiminin devam ettiğini, bu nedenle tüketim bedelini ödemesi gerektiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda; son sayaç okuma tarihinden sonra davacının 162 kw elektrik tüketiminin sözkonusu olduğu dolayısıyla davalı kuruma 173,57 TL borçlu olduğunun tespitine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemece, yargılamanın sonuçlandırıldığı son oturumda “davanın kısmen kabulüne” şeklinde karar oluşturulmuştur.
Oysa oluşturulup, duruşma tutanağına geçirilerek okunan kararın HMK"nın 297. (HUMK"nun 388) maddesinde belirtilen biçimde hüküm sonucunu içermesi gerekmektedir. Bu nedenle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi olumlu tespit şeklinde hüküm kurulamayacağının da gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN :Davalı vekili.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma öncesi yapılan yargılamanın bitirildiği 03.02.2011 günlü oturumda kısa kararda; “Bilirkişi raporu doğrultusunda “davanın kısmen kabulüne” şeklinde hüküm oluşturulmuş, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise, davanın kısmen kabulüne karar verilmekle birlikte bu kez taraflara yüklenen hak ve borçların neler olduğu açık ve tereddüde meydan vermeyecek biçimde ayrıntılı olarak belirtilmiş, ayrıca yargılama harç ve giderleri de hüküm altına alınmıştır.
Karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire"ce yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü, temyize davalı vekili getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu"nun önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece bozma öncesi oluşturulan kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkraları arasında çelişki olup olmadığı; dolayısıyla kısa kararın hüküm fıkrasının 6100 sayılı HMK"nun 294/3, 297 ve 298/2 maddesi hükümlerine uygun olarak oluşturulup oluşturulmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nun 294. maddesinin 3. fıkrasında “hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK"nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Bu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Nitekim, Yargıtay"ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu"nun 19.6.1991 gün 323/391 sayılı;10.9.1991 gün 281-415 sayılı; 25.9.1991 gün 355-440 sayılı; 05.12.2007 gün ve 2007/3-981/936 sayılı; 23.01.2008 gün ve 2008/14-29/4; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397/453; 21.11.2012 gün ve 2012/9-839/ 2012/833; 12.06.2013 gün ve 2012/9-1681/ 2013/831 sayılı ilamları).
Somut olayda da, yukarıda belirtilen şekilde 6100 s. HMK"nun 294/3, 297, ve 298/2. maddesi hükümlerine uygun bir hüküm fıkrası oluşturulmamış; kısa kararın hüküm fıkrasında yalnızca "bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne" denilmekle yetinilmiş, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmemiştir.
O itibarla mahkemece, yukarda belirtilen HMK"nun ilgili maddeleri gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, bozma nedenine göre bu aşamada davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.07.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.