Taraflar arasındaki “yüzölçümünün düzeltilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şanlıurfa 2. Sulh Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 06.10.2011 gün ve 2011/795 E., 2011/1192 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 23.03.2012 gün ve 2012/566 E. - 2012/4342 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacılar, 302 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında yüzölçüm miktarının 44.000 m2 olarak yazıldığını, taşınmazın çap kapsamında 105.940,57 m2 olduğunu, kadastro müdürlüğünün düzeltmenin mahkeme tarafından yapılabileceği gerekçesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41.maddesine göre düzeltme işlemini yapmadığını ileri sürerek taşınmazın yüzölçümünün çap kapsamına göre düzeltilmesini talep etmişlerdir.
Davalı, davanın reddini savunmuş, mahkemece davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar temyiz etmiştir.
Dava, taşınmazın kesinleşen çap kaydına göre yüzölçüm miktarının düzeltilmesi istemine ilişkindir.
3402 sayılı Kanununun 41. maddesinde 5304 Sayılı Kanunun 9.maddesi ile yapılan değişiklikten sonra anılan madde;
“Kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle geometrik durumları kesinleşmiş olan taşınmazlarda ölçü, sınırlandırma, tersimat ve hesaplamalardan doğan hatalar, ilgilinin müracaatı veya kadastro müdürlüğünce re’sen düzeltilir.
Düzeltme, taşınmaz malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ olunur. Tebliğ tarihinden başlayan otuz gün içinde düzeltmenin kaldırılması yolunda sulh hukuk mahkemesinde dava açılmadığı takdirde, yapılan düzeltme kesinleşir.
Kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle kesinleşmiş olan taşınmazlarda, değişiklik işlemleri sırasında ortaya çıkan yüzölçümü farklılıklarından, kadastronun dayandığı teknik kurallarda belirtilen hata sınırları içinde kalanların re’sen düzeltilmesine Kadastro Müdürlükleri yetkilidir” şeklinde düzenlenmiştir.
Harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Türk Medeni Kanununun 719. ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddeleri uyarınca harita ve krokisi kapsamı ile değer verilir. Harita ve krokiden diğer bir ifade ile mülkiyet hakkının kapsamından maksat sınır çizgileri değil haritanın gerçek ölçü değerleridir. 41. madde ile mülkiyet hakkının yatay kapsamının belirlenmesi ve taşınmazı komşu taşınmazlardan ayıran, ferdileştirilmesini sağlayan harita ve planlarda yapılan ölçü, sınırlandırma, tersimat veya hesaplama hatalarının düzeltilmesi amaçlanmıştır. Yapılacak düzeltme ile mülkiyet aktarımına neden olunmamaktadır. Kuşkusuz, mülkiyet aktarımına neden olan hatalar için çözüm açılacak tapu iptali ve tescil davasıdır.
Kadastro müdürlüğü anılan 41.maddeye göre düzeltme yaparken Kadastro Sırasında veya Sonrasında Yapılan İşlemlerle Geometrik Durumları Kesinleşmiş Olan Taşınmazlarda Ölçü, Sınırlandırma, Tersimat ve Hesaplamalardan Doğan Hataların Düzeltilmesine İlişkin Yönetmelik hükümlerini gözetmek zorundadır.
Somut olayda; davacılardan F. B. taşınmazın tapuda yazılı yüzölçümü ile çap miktarının farklı olduğu gerekçesiyle kadastro müdürlüğüne 3402 sayılı Yasanın 41.maddesi uyarınca düzeltme yapılması için başvuruda bulunmuştur. Kadastro müdürlüğü Yönetmeliğin 9.maddesine göre işlem yapmıştır. Yönetmeliğin 9.maddesi;
"Tapu kaydı miktarına göre veya iktisap tarihindeki zilyetlik esaslarınca miktar üzerinden edinilerek sınırlandırılmış taşınmazlarda tescilli duruma göre yüzölçüm hataları ve miktar fazlalıkları tespit edilmesi halinde, beyanlar hanesinde belirtme yapılır ve hükmen çözüm yoluna gidebilecekleri hususunda ilgili taşınmaz maliki ve maliye kuruluşuna duyuruda bulunulur." şeklindedir. Kadastro müdürlüğünün düzeltmenin mahkeme kararı ile yapılabileceğini bildiren yazısı üzerine eldeki dava açılmıştır. Kadastro müdürlüğü dava konusu taşınmazla ilgili yapılan işlemi Hazineye de bildirmiş, Hazine tarafından fazlalığın Hazine adına tescili istemi mahkemece reddedilmiş, karar Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir.
Bu durumda mahkemece Yönetmeliğin ilgili hükmü de gözetilerek taşınmaz başında keşif yapılarak davacının iddiasının araştırılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yukarıda açıklanan hususlar gözardı edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu kaydındaki yüzölçümü miktarının düzeltilmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, yerel mahkemece, önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca işin esasının görüşülmesine geçilmeden önce; Yerel Mahkemece bozmadan sonra usulüne uygun olarak taraf teşkili yapılmadan direnme kararı verilmesine usulen olanak bulunup bulunmadığı ön sorun olarak incelenip, tartışılmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki; mahkemenin, bozma ilamına uyma yada direnme konusunu karara bağlamadan önce, bozma ilamını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesinin amir hükmü gereğidir.
Bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen aynı Kanunun 429/2.maddesinde, “…Mahkeme, temyiz edenden 434"ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü öngörülmüştür.
Bu açık hüküm karşısında mahkeme, bozma ilamını taraflara tebliğ edip, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet etmekle yükümlüdür. Belirtilen usuli işlemler tamamlanmadan ve bozma sonrası taraf teşkili sağlanmadan, mahkemece direnme yada uyma kararı verilmesi olanaklı değildir.
Somut olayda; davalıya bozma ilamı ve bozma sonrası duruşma günü usulüne uygun olarak tebliğ edilmemiş ve bu suretle, mahkemece taraf teşkili sağlanmadan duruşma açılıp yargılamaya devam edilerek, önceki kararda direnilmiştir.
Az yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda mahkemenin, bozmadan sonra usulüne uygun olarak taraf teşkilini sağlamadan direnme kararı vermesine usulen olanak bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; Yerel mahkemece, davalıya Yargıtay Özel Dairesi’nce verilen bozma kararı ve duruşma gününü bildiren davetiye usulüne uygun olarak tebliğ edilip, bozma kararına karşı beyanı alındıktan sonra, bozma kararına uyulup uyulmaması takdir edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; taraf teşkili tamamlanmadan direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilimesine, bozma nedenine göre işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.07.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.