Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 01.07.2010 gün ve 2010/86 E-193 K. sayılı kararın incelenmesinin davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 12.12.2011 gün ve 2010/10258 E.-2011/13324 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı D...B...’nin 09/02/2010 tarihindeki parti grup toplantısındaki konuşmasında, siyasi bir eleştirinin ötesinde müvekkillerini ağır bir biçimde suçlayıcı ve aşağılayıcı ifadeler kullandığını, bu ifadelerin müvekkillerinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini belirterek manevi tazminat talep etmiştir.
Davalı vekili, davalının siyasetçi olduğunu, iktidara ait beğenmediği icraatları eleştirmesinde kamu yararı bulunduğunu, açıklamaların ölçülü olduğunu, davacıların iktidar partisi ve Başbakan olması ve siyasetçi olması gerçeği karşısında normal insanlardan daha sert eleştirilmesinin hukuka uygunluk sınırları içerisinde olduğunu, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, açıklamaların kişiye ve davacının başkanlığını yaptığı partiye değil, iktidar partisi olması nedeniyle proje, program ve icraatlara yönelik olduğu, siyasal eleştiri sınırlarında kaldığı ve hukuka aykırılık içermediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda; davalı, mecliste grubu bulunan bir siyasal partinin genel başkanı, davacılar ise iktidar partisi ile bu iktidar partisinin genel başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıdır. Meclis genel kurulunda sert tartışmalara konu gündem sonrasında muhalefet partisi konumunda bulunan siyasal bir partinin genel başkanı olan davalı tarafından meclis çatısı altında bizzat duyurulan metinde yer alan açıklamalarda kullanılan; ...Türkiye"yi teröre teslim etmek ve bölücülüğün emrine sokmak...kimliğini bulamamış Başbakanın bozmaya çalıştığı kardeşliğin fitne tohumlarını ekmek AKP"nin en büyük emeli ve heyecanıydı., ...AKP geleneksel kökleri inkarla oluşmuş, yurt dışında tasarlanmış yurt içinde tanımlanmış ve tamamlanmış bir siyasal proje..., Şehide kelle diyen çürümüş zihniyeti duyunca, katile sayın diyen alçaklığı işitince, Mehmetçiği yan gelip yatmakla suçlayan kokuşmuşluğu görünce...,... Erivanda Ermeni,...PKK ile kol kola...Türk tarihinden tiksinenlerin son çırpınışları, ..işbirlikçi cephenin içimizdeki temsilcisi E., ...her ahlaksızlığa tutunmuş bir zihniyet...,...haçlı kalıntıları gibidir, vb. sözler gözetildiğinde, öz ile biçim dengesinin bozulduğu, eleştiri sınırının aşıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca bu sözlerin davacının siyasi iktidarına ilişkin yorum ve değerlendirmeler dile getirilirken gerekli olduğu da benimsenemeyeceğinden, davalı tarafından Meclis grubunda söylenen bu sözlerin hukuka aykırı olduğu ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, kişilik haklarına saldırıdan dolayı davacı yararına uygun bir manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDENLER : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı olan davalının 09/02/2010 tarihinde, parti grup toplantısında yaptığı konuşmasında, siyasi eleştirinin ötesinde müvekkillerini ağır bir biçimde suçlayıcı ve aşağılayıcı ifadeler kullandığını, bu ifadelerin müvekkillerinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini belirterek, 10.000’er TL’den toplam 20.000.TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davalının siyasetçi olduğunu, iktidara ait beğenmediği icraatları eleştirmesinde kamu yararı bulunduğunu, açıklamaların ölçülü olduğunu, davacıların iktidar partisi ve Başbakan olması ve siyasetçi olması gerçeği karşısında normal insanlardan daha sert eleştirilmesinin hukuka uygunluk sınırları içerisinde olduğunu, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, “…bir bütün halinde incelenen metinde genel başkanlığını yaptığı partinin siyasi görüşleri doğrultusunda davalının kaleme aldığı açıklamaların meclis genel kurul görüşmeleri sonrasında güncel, toplumu ve ülkeyi yakından ilgilendiren konuların tartışılması sonrasında dile getirildiği, açıklamaların kişiye ve davacının başkanlığını yaptığı partiye değil, iktidar partisi olması nedeniyle proje, program ve icraatlara yönelik olduğu, kullanılan kelime ve cümlelerin sert olmakla birlikte meclis çatısı altında siyasal gündemle ilgili olup özle biçim arasında bütünlük oluşturduğu, üstlenilen görev ve sorumluluk altında davacı olan siyasal kimliğin sert üslupla dile getirilen ve kitlelere ulaştırılan eleştirilere katlanması gerektiği, bu nedenlerle davalı tarafından yapılan açıklamaların konusu, eleştirinin hedefi, topluma ulaştırılmasındaki amacı, yeri ve zamanı ile kullanım tarzı bir bütün olarak incelenip değerlendirildiğinde siyasal eleştiri sınırlarında kaldığı ve hukuka aykırılık içermediği…” gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar; Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde metni aynen alınan ilam ile bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını, davacılar vekili temyize getirmektedir.
Bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre uyuşmazlık; davalının 09.02.2010 tarihinde TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunup bulunmadığın noktasında toplanmaktadır.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, dosyadaki tutanak ve kanıtlar, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenler gözetildiğinde, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, aynı kanunun 440.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.07.2013 gününde, ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.