22. Hukuk Dairesi 2017/24862 E. , 2019/20337 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ: ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı ve davalılardan ... vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının 1998 yılının Haziran ayından itibaren değişen alt işverenler bünyesinde davalı belediyenin ekmek büfelerinde taşeron firma bünyesinde çalıştığını, iş sözleşmesinin 06.04.2013 tarihinde emeklilik nedeni ile sonlandığını, fesih sonrası hak ettiği alacakların ödenmediğini belirterek kıdem tazminatı alacağı, yıllık izin ücreti alacağı, genel tatil ücreti alacağı, hafta tatili ücreti alacağı ve fazla mesai ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde, davaya karşı husumet ve zamanaşımı itirazlarının olduğunu, davacının ekmek dağıtım işini alan taşeron firma işçisi olduğundan diğer davalı Yamanlar şirketi bünyesinde çalıştığını, söz konusu şirketin ekmek üretim işinin tamamını ihale ile aldığını, dolayısıyla müvekkili kurumun alt işvereni olmayıp, tüzel kişiliğe sahip ayrı bir şirket olduğunu, müvekkili Belediyenin ihale ile vermiş olduğu işin bir kısmını kendi personeli ile yapmış olmadığından asıl işveren olmadığını, davacının fazla çalışmasının olmadığını, dini, milli bayramlar ve genel tatil günlerinde çalıştırılmadığını, yıllık izinlerini kullandığını beyanla davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı... İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. davaya karşı cevap vermemiş dava ve duruşmalara katılmamıştır.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller, tanık beyanları ve bilirkişi raporu doğrultusunda, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karar davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık, emeklilik sebebiyle iş sözleşmesinin sona ermesi durumunda kıdem tazminatı faizinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiği ile ilgilidir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 120’nci maddesi yollamasıyla, halen yürürlükte bulunan mülga 1475 sayılı Kanun"un 14’üncü maddesinin onbirinci fıkrası hükmüne göre, kıdem tazminatının gününde ödenmemesi durumunda mevduata uygulanan en yüksek faize karar verilmelidir. Faiz başlangıcı fesih tarihi olmalıdır. İş sözleşmesinin ölüm ya da diğer nedenlerle son bulması faiz başlangıcını değiştirmez. Ancak, yaşlılık, malullük aylığı ya da toptan ödeme almak için işyerinden ayrılma halinde, işçinin bağlı bulunduğu kurum ya da sandığa başvurduğunu ve yaşlılık aylığı bağlandığını belgelemesi şarttır. Bu halde faiz başlangıcı da anılan belgenin işverene verildiği tarihtir. Yaşlılık aylığı bağlandığına ilişkin belge işverene bildirilmemişse, işverence kıdem tazminatı olarak ilk taksitin ödendiği tarih bakiye kıdem tazminatı için faiz başlangıcı sayılmalıdır. Böyle bir taksit ödemesi de olmadığı durumlarda faiz başlangıcı, davanın açıldığı ya da icra takibinin yapıldığı tarihtir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı 01.07.2013 tarihli dilekçesiyle iş akdini emeklilik nedeniyle sonlandırdığını bildirmiştir. Ancak anılan dilekçe ekinde, davacının emekliliğe hak kazandığına ilişkin Kurum yazısı yer almamaktadır. Bu sebeple, yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde, davacının emeklilik aylığına hak kazandığına ilişkin belgeyi işverene sunup sunmadığı hususu araştırılmalı, söz konusu belgenin işverene sunulduğunun anlaşılması durumunda faiz başlangıç tarihi şimdi olduğu gibi akdin feshi tarihi olarak kabul edilmeli, aksi takdirde kıdem tazminatı alacağına dava tarihinden itibaren faiz uygulanmasına karar verilmelidir. Mahkemece, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasındaki bir başka uyuşmazlık konusu da, zamanaşımı savunması nedeniyle zamanaşımına uğrayan fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacağının bulunup bulunmadığı konusundadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.Mülga 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.Somut uyuşmazlıkta, davacı davasını 07.07.2015 tarihinde ıslah etmiş olup, ıslah dilekçesi davalı ...’na 14.07.2014 tarihinde, davalı ... İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ise 12.10.2015 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı ... tarafından 15.07.2015 tarihinde zamanaşımı itirazında bulunulmuş, ancak davalı şirket tarafından ıslah talebine karşı zamanaşımı itirazında bulunulmamıştır. Ne var ki; mahkemece, zamanaşımı savunması bulunmayan davalı ... şirketi yönünden de zamanaşımı itirazında bulunmuş gibi sadece kendi çalışma dönemi için sınırlı olarak belirlenen alacaklar yönünden sorumlu olduğu kabul edilmiş olup, karar bu yönü ile isabetli değildir. Davalı... İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından yöntemince ileri sürülen bir zamanaşımı savunması olmadığından anılan davalı yönünden uyuşmazlık konusu alacakların kök bilirkişi raporu ve ıslah talebine göre hüküm altına alınması gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı gerekçe ile kısmen kabulü hatalı olup bozma sebebidir.
4-Davacının kıdem tazminatından davalı şirketin sorumlu olup olmadığı hususu ise taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık konusudur.4857 sayılı İş Kanunu"nun 112. maddesine 6552 sayılı Kanun"un 8. maddesi ile eklenen fıkralarda, 04.01.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu"nun 62. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında alt işverenler tarafından çalıştırılan işçilerin kıdem tazminatları bakımından; alt işverenlerinin değişip değişmediğine bakılmaksızın aralıksız olarak aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait işyerlerinde çalışmış olanların bu şekilde çalışmış oldukları sürelere ilişkin kıdem tazminatına esas hizmet sürelerinin, aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait işyerlerinde geçen toplam çalışma süreleri esas alınarak tespit olunacağı, bunlardan son alt işverenleri ile yapılmış olan iş sözleşmelerinin 4857 sayılı Kanun"un 120. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden mülga 1475 sayılı İş Kanunu"nun 14. maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermiş olanların kıdem tazminatlarının ilgili kamu kurum veya kuruluşları tarafından, işçinin banka hesabına yatırılmak sureti ile ödeneceği hususları düzenlenmiştir.6552 sayılı Kanun"un 8. maddesi ile değişik 4857 sayılı Kanun"un 112. maddesinde kamu işverenleri arasındaki rücu işlemi düzenlenmiş olmakla birlikte, kamu asıl işvereninin alt işverenlere rücu işlemine dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır. 4857 sayılı Kanun"un 2/6. maddesi hala yürürlükte olup anılan kanun hükmü gereğince asıl işveren alt işveren ilişkisinde asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. Bu çerçevede, İşyeri devrinin esasları ve sonuçları 4857 sayılı İş Kanunu"nun 6"ncı maddesinde düzenlenmiştir. Sözü edilen hükümde, işyerinin veya bir bölümünün devrinde devir tarihinde mevcut olan iş sözleşmelerinin bütün hak ve borçlarıyla devralan işverene geçeceği öngörülmüştür. Devir tarihinden önce doğmuş ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlar açısından, devreden işverenle devralan işverenin birlikte sorumlu oldukları aynı maddenin üçüncü fıkrasında belirtilmiş, devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlı olduğu hükme bağlanmıştır.
Değinilen Yasanın 120"nci maddesi hükmüne göre, 1475 sayılı Yasanın 14"üncü maddesi halen yürürlükte olduğundan, işyeri devirlerinde kıdem tazminatına hak kazanma ve hesap yöntemi bakımından belirtilen madde hükmü uygulanmalıdır. Anılan maddeye göre, işyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde, işçinin kıdemi işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanmalıdır. Bununla birlikte, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları, işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır. İşyeri devri halinde kıdem tazminatı bakımından devreden işveren kendi dönemi ve devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olmak üzere sorumludur. 1475 sayılı Yasanın 14"üncü maddesinin ikinci fıkrasında, devreden işverenin sorumluluğu bakımından bir süre öngörülmediğinden, 4857 sayılı Yasanın 6"ncı maddesinde sözü edilen devreden işveren için öngörülen iki yıllık süre sınırlaması, kıdem tazminatı bakımından söz konusu olmaz. O halde kıdem tazminatı işyeri devri öncesi ve sonrasında geçen sürenin tamamı için hesaplanmalı, ancak devreden işveren veya işverenler bakımından kendi dönemleri ve devir tarihindeki ücret ile sınırlı sorumluluk belirlenmelidir.Somut uyuşmazlıkta; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı ... İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti’nin davacının nezdinde çalıştığı son alt işveren olmaması (devreden alt işveren olması) nedeniyle yıllık izin ücreti alacağından sorumlu tutulmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak davalı şirketin kıdem tazminatından sorumluluğunun kendi ihale dönemiyle ve devir tarihindeki ücret ile sınırlı olarak hesaplanması gerekmektedir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek yazılı gerekçe ile davalı şirketin kıdem tazminatından sorumlu olmadığı yönünde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
5- Taraflar arasında, davacının yıllık izin ücreti alacağının miktarı noktasında da uyuşmazlık vardır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 31. maddesinde hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir şeklinde düzenleme yapılarak hakime yargılama sonunda doğruya ulaşma görevini yüklemiştir. Anayasamızın 141. maddesine göre, yargı basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmelidir. Devlet yargının basit, ucuz ve çabuk gerçekleşmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak durumundadır. Zira hakkın tanınması ve korunmasındaki gecikmeler, hukuk devleti ilkesi ile uyumlu değildir, adil yargılanma hakkını ihlâl eder. Bu sebeple yargılama sonucunda ulaşılacak hüküm, doğru, gecikmemiş ve kendisinden beklenen etkiyi gösteren bir niteliğe sahip olmalıdır. Bundan dolayı belirsiz vakıaların açıklattırılmasına, eksikliklerin hâkim tarafından işaret edilerek taraflarca giderilerek yargılamanın uzatılmasının önüne geçilmesine ilişkin hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunmaktadır. Usul hukukunda bu yükümlülüğün anlamı, doğru hüküm kurulmasıdır. Bu hususta yapılacak bir inceleme içinse, tarafların iddialarını eksiksiz ve zaman, yer gibi somut unsurlarıyla tam bir açıklık içinde yargılamaya getirmeleri gerekmektedir. Somut olayda davacı vekili süre belirtmeksizin davacının yıllık izin haklarının kullandırılmadığını iddia etmiştir. Mahkemece, davacının toplam hizmet süresince 14 yıllık dönemde hiç izin kullanmadığı kabul edilerek yıllık ücretli izin alacağı hüküm altına alınmıştır. Mahkemece, davacının davayı somutlaştırma yükü (HMK md.194), hakimin de davayı aydınlatma yükümlülüğü (HMK md. 31) bulunduğu göz önüne alınarak, davacının 14 yıllık çalışma süresi boyunca hiç yıllık izin kullanmaması hayatın olağan akışına ters olduğundan, mahkemece, davacı asilin çalışma süresi boyunca kaç gün yıllık izin kullandığı konusunda beyanı alınmalı bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna ve tüm dosya kapsamına göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 05.11.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.