14. Hukuk Dairesi 2015/6584 E. , 2018/888 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 13.09.2010 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi ve tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davalı ... hakkındaki davanın reddine, tazminat isteminin feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden elatmanın önlenmesi davasının kabulüne dair verilen 06.01.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili davacının ... Köyü 2344 parsel sayılı taşınmazda hissedar olduğunu, davalıların bu taşınmaza bitişik 2341 parsel sayılı taşınmazda kil çıkardıklarının, kil çıkarma işleminin zemin kazılarak ve oyularak yapıldığını, bu işlem yapılırken davacının taşınmazına tecavüz edildiğini ve kil çıkartma işlemi nedeniyle bitişik taşınmaz oyuldukça zemininin aşağıya düştüğünü, yüksekliğin oldukça fazla olduğunu oyulma nedeniyle davacı taşınmazının zarar gördüğünü ağaç köklerinin açıkta kaldığını, heyelan ve su nedeniyle kayma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu ileri sürerek, taşınmaza yapılan her türlü elatmanın önlenmesini ve 2000 TL tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalılar vekili; davalı ..."ın şirketin yetkilisi olduğunu, davalı şirket ile diğer davalı ... arasında 19.09.2009 tarihinde yapılan sözleşme ile 2341 parsel sayılı taşınmazda kil ve maden işletmesi yapıldığını bu nedenle ... aleyhine dava açılmasının mümkün olmadığını davacının 2344 parselde iştirak halinde maliklerden birisi olması nedeniyle aktif dava ehliyetinin bulunmadığını tespit dosyasında müdahalenin durdurulması yönünden karar verildiğini ileri sürmekte ise de, davalı şirketin maden işletme ruhsatına göre bu yerde 2341 parselin malikleri ile yapmış olduğu maden çıkarma konusundaki 19.09.2009 tarihli sözleşmeye göre kil ve maden çıkardığını, 2344 parsele bir müdahalesinin bulunmadığını davalıya 3213 sayılı maden kanununun 46.maddesine göre intifa hakkı konusunda sözleşme yapması için 22.01.2010 tarihinde ihtarname keşide edildiği halde sözleşme yapmaya yanaşmadığını ve sürekli sorun çıkardığını Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunduğunu, aynı konuda ... . Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2009/543 Esas sayılı dosyası ile de bu meni müdahale daha davası açılmış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalılardan ..."in davacının taşınmazına yönelik bir müdahalesi bulunmadığından husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine, dava dilekçesinde talep edilen tazminattan yargılama aşamasında feragat edildiğinden bu yönden davanın reddine, diğer davalılar aleyhindeki davanın kabulü ile davalıların kil madeni çıkarttıkları alanda biriken atık sularını davacının hissedar olduğu 2344 no"lu parsele akıtması şeklindeki müdahalesinin menine, biriken atık suların tahliyesinin davalılarca boru döşenmek suretiyle kontrollü olarak gerçekleytirilmesine davacının arazisinde akıtılan su sonucunda biriken ve halen bulunan taşların davalılarca toplanmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkindir.
TMK.m. 683"deki "bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. ..., malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açıbileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir" hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış 730 ve 737. Maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sırınlamaların önemli bir bölümü TMK"nun "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. Maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. Maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi; elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeterki, davalının eylemi ile davacının zararı arasındaki illiyet bağı bulunsun.
Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez.
Zarar tehlikesinin belirlenebilmesi için mahkemece öncelikle taraflara ait taşınmazların tapu katıyları ile cap ve krokileri getirtilmeli; yapılacak keşifle, kadastro mühendisi veya tapu fen memuru bilirkiş yanında davanın niteliğine, tarafların iddia ve savunmalarına göre en uygun ihtisas grubu ve meslek erbabından seçilecek bilirkişiler hazır bulundurulmak; düzenlenecek bilirkişi raporlarında alınması gereken önlemler ile tazminat, ecrimisi, yıkım ve eski hale getirme istekleri varsa bunlar gerekçeli olarak gösterilmelidir. Davacının zararının önlenmesi esas olmala birlikte, davalıya da en az zarar verecek veya külfet yükleyecek önlem veya önlemler belirtilmelidir.
Davaya konu olayda davacı, davalı taşınmazda kil çıkarma işlemi sırasında zeminin kazılması ve oyulması nedeniyle kendi taşınmazına elatıldığını ve zarar verildiğini ileri sürerek bu elatmanın önlenmesini ve zararın giderilmesini istemiştir.
TMK"nun 738. Maddesiyle 737 maddeye benzer daha özel bir düzenleme getirilmiştir. Söz konusu madde hükmüne göre "Malik, kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara, onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerlerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır. Komşuluk hukuku kurallarına aykırı yapılar hakkında taşkın yapılara ilişkin hükümler uygulanır."
Bir kimsenen kendi taşınmazında yaptığı hafriyat veya inşaat nedeniyle koşmsusunun taşınmazına bir zarar vermiş veya onu zarara maruz bırakmışsa, bu zararın hoşgörü sınırlarını aşıp aşmadığını aramaya gerek yoktur. Küçük bir zarar doğmuş olsa dahi gerekli önlemlerin alınmasına karar verilmelidir.
Somut olayda; 2341 parsel sayılı taşınmazda davalıların kil madeni çıkartma işlemi sırasında yapılan kazı ve hafriyat çalışmaları neticesinde iş makinaları ile derin ve büyük çukurlar açılmış, bu çukurlar davacının hissedarı olduğu 2344 no"lu parsel sınırına kadar dayanmış çukurların yağma ve yüzey suları ile dolarak gölet oluşturması sonucu, bu suların tahliyesi sırasında davacı taşınmazına zarar verildiği saptanmıştır. Mahkemece bu suyun davacının izni ve muvafakatı olmadan döşenecek boruların davacının hissedar olduğu parselden geçirilmek suretiyle tahliyesine karar verilmiştir.
Davacının parseline müdahale edilmeden ve herhangi bir zarar verilmeden nasıl bir yol izlenmek suretiyle önlem alınabileceği ve zararın giderilebileceği konusunda yeniden keşif yapılarak bilirkişiden rapor alındıktan sonra oluşacak duruma göre yukarıda açıklanan hususlarda dikkate alınarak bu yönler gözelmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de; 6100 sayılı HMK.nun 297/2 maddesi gereğince "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, talep eden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak yasa hükmü karşısında infaza elverişli bulunmadığından bu yönden de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.02.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.