20. Hukuk Dairesi 2017/8574 E. , 2020/1277 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı asil dava dilekçesi ile tapu kayıtlarına göre ... ili, ... ilçesi, ... köyü"nde kain 131 ada 2 nolu tarlanın maliki görünse de davalı kurumun koyduğu "orman şerhi" sebebiyle mülkiyetin doğal sonucu olan tasarruf haklarından hiçbirini kullanmadığını, dava konusu yerin orman sayılan yerlerden olduğunun ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/281 E.- 2008/44 K. sayılı kararının Yargıtayca onanması üzerine kesinleştiğini, tapu memurluğu huzurunda resmi satışın yapıldığı tarihte taşınmazın şahıs adına kayıtlı olduğunu, davacının taşınmazın bu özelliğinden haberdar olmadan taşınmazı satın aldığını, üçüncü kişinin (davalı kurumun) zabtı sağlayacak bir ayni hakkının bulunduğunu ve bu hakkın kesinleşen mahkeme kararıyla da tespit edildiğini, bu hakkın varlığının alıcı tarafından bilinmediğinin de net olduğunu ileri sürerek davalının haksız el koyduğu taşınmazının tarafına iadesini ve tarlanın dava tarihindeki serbest piyasa rayiç değerinin tespit edilerek fazlaya dair hakları saklı tutularak şimdilik 80,000.00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalı kurumdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, davacı vekili tarafından sunulan 25/12/2015 havale tarihli dilekçe ile de taşınmazın iadesine ilişkin talepten vazgeçtiklerini ve davanın sadece tazminat davası olarak değerlendirilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının tapu iptali ve tescil talebinin taraflar arasında kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle reddine, tazminat talebinin kısmen kabulü ile 23.320,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm her iki taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edilmesi nedeniyle 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca açılan tazminat davasıdır.
Tazminat istemine dayanak Söğütgediği köyü 131 ada 2 parsel sayılı taşınmaz, 1992 yılında yapılan tapulama sırasında 21.100 m² yüzölçümü ve tarla niteliği ile dava dışı kişi adına tespit ve tescil edilmiş iken 19.07.2001 tarihinde davacı tarafından satın alınmış olup Hazine tarafından açılan dava sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/281 E. - 2008/44 K. sayılı kararıyla taşınmazın tamamının evveliyatı ve eylemli durumu itibariyle orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptaline ve taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tesciline karar verilmiş, verilen karar Yargıtay onamasından geçerek 27/03/2009 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki dosyada davacı davasını 06/04/2015 tarihinde açmıştır.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; 492 sayılı Harçlar Kanununun 16. maddesinde “Değer ölçüsüne göre harca tâbi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır…” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan yasal düzenlenme karşısında tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar belirsiz alacak davası niteliğinde olmayıp nispi harca tâbi davalardandır.
492 sayılı Harçlar Kanununun “Harcı Ödenmeyen İşlemler" başlığını taşıyan 32. maddesinde ise "Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak, ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır." hükmüne yer verilmiştir.
Dolayısıyla harç alınması veya tamamlanması yanların isteğine bırakılmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesi hükme bağlanmış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır.
Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir.
Nitekim vurgulanan bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 gün ve E.- 2011/3-629 K.: 2011/613 ile 23.10.2013 gün ve E.- 2013/7-31, K. 2013/1481 sayılı ilâmlarında da benimsenmiştir.
Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, dava dilekçesinde belirtilen miktar üzerinden nisbi peşin harç ödenmedikçe eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi nispi peşin harcın alınması gerekir.
Ne var ki; davacı dava dilekçesinde belirtilen dava değeri (80.000,00 TL) üzerinden peşin nispi harcı ödememiştir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek dava dilekçesinde belirtilen dava değeri üzerinden nispi peşin harç alınmadan yargılamaya devamla işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.
Bu durumda mahkemece; yürürlükteki Harçlar Tarifesi uyarınca dava dilekçesinde belirtilen dava değeri üzerinden nispi peşin harcı ödemesi konusunda davacı vekiline usulünce süre verilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın esasına girilerek kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı ve davalı Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 11/03/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.