16. Hukuk Dairesi 2019/2310 E. , 2019/4670 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : UYGULAMA KADASTROSU
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
1985 yılında kesinleşen kadastro sonucu Mecitözü İlçesi, .../Çamlık Mahallesi çalışma alanında bulunan 2209 parsel sayılı 6.000,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ... ve paydaşları adına tespit ve tescil edilmiş, 30.06.2003 tarihinde davalı ... ..."a satılmıştır. 2012 yılında yapılan yenileme kadastrosu sonucunda 174 ada 35 parsel ve 6.665,34 metrekare olarak tespiti yapılan taşınmaz hakkında davacı ... vekili, çekişmeli taşınmazın tespitinin iptali ile yola terkini ve kamulaştırma hudut ve genişliğinin korunması talebiyle Kadastro Mahkemesinde dava açmış, mahkemece görevsizlik kararı verilerek dosya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne, çekişmeli 174 ada 35 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporunda (A) harfiyle gösterilen 500,46 metrekare yüzölçümündeki bölümünün ifrazıyla yol olarak ... adına terkinine karar verilmiş; hüküm, davacı ... ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı ..., yol, inşaat ve emniyet sahasının uygulama kadastrosu sırasında çekişmeli taşınmazın sınırları içerisinde tespit edildiğini ileri sürerek, bu kısmın yola terkini ile kamulaştırma hudut ve genişliğinin korunması istemiyle dava açmıştır. Davacı tarafından her ne kadar bölgede 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun (22/a) maddesi uyarınca yapılan uygulama kadastrosuna ilişkin askı ilan süresi içinde dava açılmış ise de, uyuşmazlığın uygulama kadastrosundan değil, mülkiyet ihtilafından kaynaklandığı Kadastro Mahkemesince de doğru olarak tespit edilerek dosya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair yazılı şekilde karar verilmiş ise de; verilen karar usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Dosya kapsamından çekişmeli taşınmaz bölümünün aktif kullanılan yol olmadığı, kamulaştırma işlemine tabi tutulan özel mülk olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi; 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12/3. maddesinde kadastro tespit tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı düzenlenmiştir. 3402 sayılı Yasa"nın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re"sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 sayılı Yasa’ya “Bu Kanun"un 12"nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Ancak anılan Yasa Anayasa Mahkemesi"nin 12.05.2011 tarih 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş ve daha sonra karar Resmi Gazete"de yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. İptal kararının gerekçesinde "Anayasa"nın 43. ve 169. maddelerinde temel bir değer olarak çevrenin korunması ve herkesin çevreden eşit şekilde yararlanması hakkını güvence altına almak amacıyla kıyıların ve ormanların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilerek bu alanlarda özel mülkiyet yasaklanmıştır. Bu nedenle belli bir sürenin geçmesiyle söz konusu alanlarda özel mülkiyet edinilmesi olanaklı değildir." denilmek suretiyle kıyı kenar çizgisi ve orman iddiası ile açılan davalarda on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Diğer bir anlatımla kamu malları (kıyı kenar çizgisi ve orman iddiası gibi) dışında kalan yani özel mülke konu olabilecek taşınmazlar yönüyle on yıllık hak düşürücü süre uygulanacaktır. Dairemizin uygulamayla kararlılık kazanmış görüşü de bu yöndedir. Hal böyle olunca; mahkemece hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açılmış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, esasa girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davalıya iadesine,
yasal koşullar gerçekleştiğinde kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.06.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.