1. Hukuk Dairesi 2018/189 E. , 2018/1718 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davasında yargılama aşamasında davacı tapu iptal ve tescil talebinden vazgeçerek talebini bedel alacağına döndürmüş, yerel mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, paydaşı bulunduğu 226, 337 ve 286 parsel sayılı taşınmazla ilgili, üvey annesi olan davalı "... Ceylan"ı "vekil tayin ettiğini, satış yetkisini de içeren vekâletname kullanılarak çekişmeli taşınmazlardaki 3/48 payının bilgisi ve rızası dışında vekilin oğulları olan diğer davalılar ... ve ..."a satış suretiyle temlik edildiğini, 286 parsel sayılı taşınmazın daha sonra ... "ye temlik edildiğini, kendisine bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek, tapunun iptali ile adına tesciline, haksız tescil tarihinden itibaren hesaplanacak ecrimisilin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama aşamasında tapu iptali talebinden vazgeçerek, taşınmazların bedeli olarak 10.000,00 TL ile ecrimisil bedeli olarak 10.000,00 TL"nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan ........., davanın zaman aşımına uğradığını, satış bedellerinin ödendiğini belirtip davanın reddini savunmuşlar, davalı ... ise vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığını bilmesinin mümkün olmadığını, satış bedelinin vekile ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ispatlanmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının, çekişme konusu 226,337 ve 286 parsel sayılı taşınmazlardaki mirasbırakanı .........’dan intikal eden paylarının satımı hususunda davalı ...’ı 12.09.2006 tarih, 9818 Yevmiye nolu vekaletname ile vekil kıldığı, davalı vekil ... tarafından da 15.09.2006 tarihinde taşınmazlardaki miras paylarının diğer davalı olan oğulları ......’a temlik edildiği, yapılan temlikler sonucu 286 parsel sayılı taşınmazın 1/3 payının Seyfettin , 2/3 payının da Doğan adına kaydedildiği, ......’ın 286 parsel sayılı taşınmazdaki bu paylarını diğer davalı ...’ye satış suretiyle temlik ettikleri anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davalar, yolsuz tescil nedeniyle açılan ayın istekli davalar olup, bu tür davalar herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabilir. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 147. (818 s. Borçlar Kanununun 126.) maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin vekâlet akdinden kaynaklanan ve vekil ile müvekkil arasındaki çekişmelerde (iç temsil ilişkilerinde) uygulama yeri bulacağı tartışmasızdır. Eldeki davada, ileri sürülen hukuki sebebe (dış temsil ilişkisi) dayalı isteklerde anılan yasa hükmünün uygulama yeri yoktur. Bu nitelikteki, davaların zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tâbi olmadığı da kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506/2. (818 s. Borçlar Kanunun 390/2.) maddesinde “vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür" hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Türk Medeni Kanunu"nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Sözkonusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından Hâkim tarafından kendiliğinden (re"sen) gözönünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacı önce vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteği ile haksız tescil tarihinden itibaren hesaplanacak ecrimisilin tahsili isteğinde bulunmuş, 26.05.2014 tarihli celsede tapu iptal ve tescil taleplerinden vazgeçerek, taşınmazların bedeli olarak 10.000 TL ve ecrimisil bedeli olarak da 10.000 TL talep ettiklerini bildirmiştir. Davalılar Hanife, Doğan ve Seyfettin savunmalarında taşınmazların satış bedellerinin davacıya ödendiği iddiasında bulunmuşlardır. Bu durumda, satış bedelinin ödendiği iddiasını ispat yükü bu iddiayı ileri süren davalılara ait iken mahkemece ispat yükü yanlış değerlendirilerek , satış bedelinin ödenmediğini davacının ispat etmesi gerektiği, davacının bedelin ödenmediği hususunu ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hâl böyle olunca; yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma yapılıp, toplanan delillere göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile hükmünün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.