1. Hukuk Dairesi 2015/7766 E. , 2018/1716 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ...ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, yanılma (hata) hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, çekişme konusu 5 ada 9 parsel sayılı taşınmazda mirasbırakanlarından kendisine intikal eden payların bir kısmının 22.11.2006 ve 23.11.2006 tarihlerinde, bir kısmının da 12.03.2008 tarihinde davalıya satış yapıldığını,davacının taşınmazdaki paylarının bir kısmını devredecekken davalının hilesi ile tamamını devrettiğini, satışlara dair yapılan bu ... senetlerde, hangi hissenin ne kadarının kim tarafından devredildiğinin açıkça belli olmadığını, bu durumda ... senetlerin gerekli geçerlilik şartlarını taşımadığından davalı adına yapılan tescilin yolsuz olduğunu, davalı adına yapılan tescil işleminin iptali ile taşınmazdaki payının adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişme konusu taşınmazdaki davacının anne ve babasından gelen miras paylarını bedellerini ödemek suretiyle satın aldığını, yapılan satış işlemlerinin usulüne uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının paylarının davalıya temlikine dair yapılan ...senedin esaslı hatalar içermediğinden geçerli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 5 ada 9 parsel sayılı taşınmazın ½ payının tarafların mirasbırakanı babaları ... Tunca’ya, ½ payının da yine tarafların mirasbırakanı anneleri ... Tunca’ya ait iken, ... Tunca’nın 10.2.1994 tarihinde ölümü ile maliki olduğu ½ payın iştiraken mirasçılarına kaldığı, ... Tunca’nın mirasçılarının dava dışı çocukları ...,..., ... ...,eşi ... ve davacı kızı ... ile davalı oğlu ... ...’in kaldığı, ... Tunca’nın da 23.03.2006 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak dava dışı oğlu ... ... ile, davacı kızı ... ve davalı oğlu ... ...’in kaldıkları, ...’in, 22.11.2006 tarihinde taşınmazın mirasbırakan ... Tunca’dan gelen ½ payda bulunan miras payları karşılığı 3/40 payının tamamını 1.000,00 TL bedelle, 23.11.2006 tarihinde mirasbırakanları ... Tunca’dan gelen ½ payda bulunan miras paylarını 6.000,00 TL bedelle, 12.03.2008 tarihinde de çekişme konusu taşınmazdaki miras paylarının tamamını davalı ...’ya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanması zorunludur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. (1086 sayılı HUMK’nun 73.) maddesi, uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’nın 36. maddesiyle en temel yargısal hak olarak kabul edilen hukuki dinlenilme hakkı gözetilerek, mahkeme, tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usûlüne uygun olarak davet etmeden, açıklama ve ispat haklarını kullanmalarını sağlamadan hükmünü veremez. Bunun aksinin kabulü adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurur.
Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK"nin 35. (BK"nin 25.) ve TMK"nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nin 35. (BK"nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, hata her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya gelince; taraflar tanık listesi verdikleri halde gerek davacının tanıklarının ve gerekse davalının tanıklarının hiçbiri dinlenilmeden noksan soruşturma ile sonuca gidildiği görülmektedir.
Hal böyle olunca, davacı ve davalı tanıklarının dinlenmesi, toplanan ve toplanacak tüm delillerin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı değinilen nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.