1. Hukuk Dairesi 2015/8156 E. , 2018/1289 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ...ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil,olmadığı takdirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın davacı ... yönünden reddine, diğer davacı ... yönünden kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar ve davalı ... tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.03.2018 ... günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... vekili Avukat ... Varol, davacı ... ve vekili Avukat ... İnan, davalı ... vekili Avukat ... Aras ile temyiz edilen davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davalı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleşen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Asıl ve birleşen davalarda davacılar,mirasbırakanları ... Demir"in ölmeden önce adına kayıtlı 874 , 875, 440,718, 99,149 parsel sayılı taşınmazlarını satış göstermek suretiyle davalılara muvazalı bir şekilde temlik ettiğini, asıl amacın mirasçılardan mal kaçırmak olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline, olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın ... yönünden reddine, ... yönünden kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, Anayasa"da aranan hak arama özgürlüğünün kullanılabilmesi ve adil yargılama hakkının unsurlarından olan, taraflar arasında silahların eşitliği ilkesinin hayata geçirilebilmesi için gerekli yargılama giderlerini ödemede sıkıntıya düşecek veya ödeyemeyecek durumda bulunan kişilere, her türlü mali ve hukuki korunma taleplerinde kolaylık sağlanması, sosyal hukuk devletinin ilkelerinden olup, bu gereğin yerine getirilebilmesi de adli yardım ile mümkündür. Bu nedenle adli yardım müessesesi 1086 sayılı HUMK"un 465 ila 472 maddeleri ile 6100 sayılı HMK"nin 334 ila 340. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Öte yandan; 6100 sayılı HMK"nin 336/3. maddesinde adli yardım talebinin kanun yollarına başvuru sırasında Yargıtay"a da yapılabileceği açıkça belirtilmiş ve 337/1. maddesinde de duruşma yapılmaksızın talep hakkında karar verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Somut olaya gelince, adli yardım yönünden yasal şartların oluştuğu görülmekle davacı ...’in adli yardım talebinin kabulüne karar verilip, işin esasının incelenmesine geçildi.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillere göre davacıların temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davalının temyiz itirazlarına gelince, 1927 doğumlu mirasbırakan ... Demir’in 27.03.2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı kızları ... ve ... ile dava dışı eşi ... ve kızı ... ile oğlu ...’ın kaldıkları, dava konusu 718 parsel sayılı taşınmazın tamamı ve 440 parsel sayılı taşınmazın 8/16 payı muris ... adına kayıtlı iken 01.03.2005 tarihinde davalı ...’e, ... tarafından ise 19.01.2011 tarihinde davalı ...’e, 99 parsel sayılı taşınmazın 8/48 payı muris adına kayıtlı iken 13.11.2000 tarihinde davalı ...’e, ... tarafından 19.10.2004 tarihinde davalı ...’a, 149 parsel sayılı taşınmazın tamamı muris adına kayıtlı iken 02.03.2005 tarihinde davalı ...’e, 874 ve 875 parsel sayılı taşınmazlar muris adına kayıtlı iken 20.08.2003 tarihinde davalı ...’e satış yolu ile temlik edildiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, HMK"nun 190 ve TMK"nun 6. maddeleri uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olaya gelince; temliklerin muvazaalı olduğu davacılar tarafından usulüne uygun biçimde kanıtlanmış değildir.
Hal böyle olunca davacı ... açısından da davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de, birleştirilse dahi her dava bağımsız varlığını sürdürdüğünden birleştirilen her dava için ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken bu hususun gözardı edilmesi doğru olmadığı gibi HMK 297.maddesine aykırı şekilde infazı mümkün olmayacak biçimde davanın kabulüne şeklinde hüküm kurulması da isabetsizdir.
Davalı ...’in yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince temyiz eden taraflardan gelen davalı ... vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz eden davacılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.