11. Hukuk Dairesi 2019/462 E. , 2019/7665 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 16.10.2018 tarih ve 2018/326-2018/1014 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalı şirket vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin %50 oranında ortağı olduğunu, şirketin diğer ortağının ise davalı ... olduğunu, ayrıca davalı şahısların şirketin müdürü olarak görev yaptıklarını, davalı ...’ın müvekkilini şirketten dışlamaya çalıştığını, müvekkilinin şirket adına tescil edilen markaların kendisine devredilerek şirketten çıkmaya çalışması üzerine müvekkilini tehdit ettiğini, müvekkilini yanıltıcı beyanlarla aldatarak diğer davalının müdür olarak atanmasını sağladığını, tüm bu sebeplerin davalı ..."nın şirket ortaklığından çıkarılması için TTK’nın 640/3. maddesine göre haklı sebep teşkil ettiğini, şirket müdürü olan davalı şahısların şirketin gelirleri ve mal varlığı hakkında müvekkilini bilgilendirmediğini, şirketin kurulduğundan beri kâr payı dağıtmadığını, kanunen yapılması gerekli olan şirket genel kurul toplantıları yapılmadığı gibi müvekkilinin genel kurulun toplanması için yapılan çağrılara da cevap verilmediğini ileri sürerek, terditli talepte bulunmuş, öncelikle davalı ...’nın şirket ortaklığından çıkarılmasını, bu talebin kabul edilmemesi halinde genel kurul toplantılarının yapılmaması sebebiyle TTK’nın 636/2. maddesi gereğince şirketin fesih ve tasfiyesini, bu talebin de kabul görmemesi halinde TTK’nın 636/3. maddesi gereğince haklı sebeplerle şirketin fesih ve tasfiyesini, şirket adına tescilli olan Zound marka ve isminin bedelsiz olarak müvekkili adına tescilini, bu talebin kabul görmemesi halinde bedeli mukabili anılan markanın müvekkili adına tescilini bu talebinde kabul görmemesi halinde “Zound” markasının marka sicilinden terkinini istemiş, akabinde, 25.02.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle, davalı şirket ortaklar kurulunun 07.12.2010 tarihli kararıyla davalı ...’nın müdürlük görevinin 10 yıl süreyle devamına ve diğer davalının da 5 yıl süreyle müdür olarak atanmasına karar verildiğini ancak müvekkilinin bu yönde bir iradesinin bulunmadığını, davalıların müvekkilinin Türkçe bilmemesinden faydalanarakbu kararı müvekkiline imzalatmış olduklarını ileri sürmüş ve dava dilekçelerindeki taleplerine 07.12.2010 tarihli genel kurulda alınan kararların mutlak butlanla batıl olduğunun tespiti talebini de eklediklerini bildirmiştir. Davacı vekili, 10.11.2016 tarihli dilekçesiyle, şirket esas sözleşmenin 5. maddesinin, “Şirket’in süresi tescil ve ilanından başlamak üzere 10 yıldır.” hükmünü haiz olduğunu, bu hükme göre şirketin süresinin 2017 yılında sona ereceğini, müvekkilinin şirketin devamına rızası bulunmadığını ileri sürerek, şirketin söz konusu ana sözleşme hükmüne ve dava sürecinde ispatlamış oldukları haklı sebeplere dayalı olarak fesih ve tasfiyesine karar verilmesini, diğer taleplerinin ise tasfiye aşamasında dikkate alınmasını talep etmiştir.
Davalılar vekili, işbu davada davalı şahıslara husumet yöneltilemeyeceğini, davacının şirket adına tescilli olan “Zound” ibareli markaya ilişkin talepleri bakımından Fikrî ve Sınaî Haklar mahkemelerinin görevli olduğunu, davacının şirkete sadakat borcuna aykırı davranarak, şirketle rekabet etmeme yasağına ilişkin hükümlere aykırı davrandığını, davacı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, 25.02.2015 tarihli ıslahın kötü niyetle yapıldığını, davacının ıslah ile talep sonucunu genişletmesine muvafakatlerinin olmadığını, davacının müvekkili...’le müdür sıfatıyla defalarca yazışma yapıp belge talebinde bulunduğunu bu nedenle müdür olarak atandığını bilmediği şeklindeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılanma sonucunda, somut olayda, dava dilekçesiyle terditli taleplerde bulunulduğu ancak davacı vekilinin, 10.11.2015 tarihli dilekçesiyle, şirket esas sözleşmesinin 5. maddesine göre şirketin 10 yıl süreyle kurulduğunu, bu sürenin halihazırda dolduğunu, müvekkilinin şirketin devamına muvafakati olmadığını bildirerek, şirketin öncelikle bu nedenle feshine karar verilmesini istediği, dava dilekçesi ve yargılama sürecinde verilmiş beyanlar incelendiğinde, davacı yanın ortaklıktan çıkma yönünde bir irade ortaya koymadığının görüldüğü, davacının öncelikle davalı ..."nın şirket ortaklığından çıkartılmasını talep ettiği ancak bu talebin yasal dayanaktan yoksun olduğu, davacı yanın nihai talebinin şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğu, davalı şirketin 08.08.2007 tarihinde tescil ve ilan edilen ana sözleşmeyle kurulduğu, ana sözleşmenin 5. maddesinin, şirketin 10 yıl süreyle kurulduğu hükmünü haiz olduğu, ortakların muvafakati halinde bu sürenin uzatılabileceği ancak davacı yanın açıkça sürenin uzamasına muvafakat etmediğini bildirdiği, bu durumda 6102 sayılı TTK"nın 636/1. maddesindeki koşulların oluştuğu ve davalı şirketin süresi dolduğundan fesih ve tasfiyesine karar verilmesi gerektiği, süreli olarak kurulan şirketin sürenin dolması sebebiyle feshine karar verildiğinden aynı Kanun’un 636/3. maddesiyle düzenlenen haklı sebeplerin oluşup oluşmadığını tartışmaya gerek kalmadığı, fesih istemli bu davada şirketin ortağı ve müdürü olan davalı şahıslara husumet yöneltilemeyeceği, davacının şirket adına tescilli olan markaya ilişkin taleplerin ise tasfiye sürecinde dikkate alınması gerektiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle, davalı şahıslar hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı şirket ana sözleşmesinin 5. maddesine göre, şirketin süresinin son bulduğunun tespiti ile fesih ve tasfiyesine, tasfiye işlemlerini yerine getirmek üzere şirkete tasfiye memuru atanmasına, şirket adına tescilli olan markaya ilişkin talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davalı şirket vekili ve katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; dava, davalı limited şirketin haklı sebeplerle fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Mahkemece verilen ilk kararla, şirket ortakları arasında ortaklığın devamını çekilmez kılacak düzeyde sorunlar bulunduğu, bu durumun fesih ve tasfiye talebi bakımından haklı sebep teşkil ettiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece uyulmasına karar verilen Dairemiz bozma ilamında ise, şirketin haklı sebeple fesih ve tasfiye edilmesine ilişkin davalarda, hakimin, somut olayın özelliklerine göre, şirketin feshi yerine ortağı şirketten çıkarmaya veya başka bir çözüme karar verebileceği, şirketin fesih ve tasfiyesine de karar verilebilir ise de takdir hakkının ne suretle kullanıldığının tartışılması gerektiği belirtilerek hüküm davalı şirket yararına bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak, davacı ortağın şirket ortaklığından ayrılma yönünde bir iradesi bulunmadığı, nihai talebin şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğu, şirket ana sözleşmesinin 5. maddesiyle şirketin 10 yıl süreyle kurulduğu, bu sürenin hali hazırda dolmuş olduğu ve davacının ortaklığın devamına muvafakati bulunmadığı gerekçesiyle, davalı şirketin süresinin dolduğundan bahisle TTK’nın 636/1. maddesine göre fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece bozmaya uyulduğu halde bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeden hüküm tesisi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır. Zira davacının şirket ortaklığından ayrılma yönünde bir iradesi olmadığı belirtilmişse de, TTK’nın 636/3. maddesiyle hakime tanınan takdir hakkının kullanılması bakımından şirket ortağının, ortaklıktan ayrılma yönünde bir irade ortaya koyup koymamasının önemi bulunmamaktadır. Somut olayın özelliklerine göre, bu yönde bir irade bulunmasa da şirketin fesih ve tasfiyesi yerine davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilebilir. Bu itibarla, mahkemece, bozma ilamında işaret edildiği şekilde, şirketin feshini gerektirecek bir haklı sebep bulunup bulunmadığının belirlenmesi, haklı sebeplerin bulunduğunun tespiti halinde ise, somut olayın özelliklerine göre, şirketin feshi yerine davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına veya başka bir alternatif çözüme karar verilip verilemeyeceğinin gerekçeleri ortaya konulmak suretiyle tartışılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, uyulan bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeden dava tarihinden sonra gerçekleşen ve ıslaha da konu edilmeyen maddi vakıaya dayalı olarak şirket süresinin dolduğundan bahisle eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı şirket yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 8,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalı şirkete iadesine, 02/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.