1. Hukuk Dairesi 2015/7615 E. , 2018/1259 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.02.2018 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat ... ... ile temyiz edilen davacılardan ..., ... ve vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan ...’nun, 571 ada 42 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümü ile 144 ada 42 ve 126 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarını yanında büyüyen yeğenleri davalılara satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalıların da alım güçlerinin bulunmadığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmazsa tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, zamanaşımı itirazında bulunup taşınmazları bedeli karşılığında satın aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...’nun, 571 ada 42 parsel satılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümünü 11.11.2010 tarihinde davalı ...’a, 126 ada 1 parsel sayılı taşınmazını 15.07.2009 tarihinde, 144 ada 42 parsel sayılı taşınmazını ise 05.05.2010 tarihinde davalı ...’e satış suretiyle devrettiği, 1929 doğumlu murisin 12.01.2013 tarihinde öldüğü, geride mirası olarak davacı kızları ... ve ... ile dava dışı kızları ..., ... ve eşi ...’nin kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706, Türk Borçlar Kanunun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK 190. madde ve TMK 6. madde gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca somut olaya bakıldığında, mirasbırakanın, dava dışı 571 ada 42 parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümünü 16.12.1999 tarihinde davacı kızı ...’e, 126 ada 48 parsel sayılı taşınmazdaki 3168/15840 payını 26.08.2003 davacı kızı ...’e satış suretiyle devrettiği, bunların haricinde dava dışı 3. kişilere de satış suretiyle taşınmazlar temlik ettiği, çekişmeli taşınmazların davalılara devrinden kısa bir süre sonra dava dışı eşi Nedibe adına 854 ada 13 parsel sayılı taşınmazdaki 5 nolu bağımsız bölümün satış suretiyle tescil edildiği, tanık beyanlarından, özellikle davacıların kardeşi olup, bu davanın kabul edilmesi halinde mirasçı sıfatı ile dava konusu taşınmazda hak sahibi olacak ...’ün beyanından, murisin köydeki taşınmazlarının bir kısmı ile traktörünü satıp ilçe merkezine yerleştiği, satış bedellerinden elde ettiği paranın bir kısmını da mirasçıları arasında paylaştırdığı, mirasçılarından mal kaçırmak isteyen murisin, mirasçılarına taşınmazlar temlik etmesi ve satışlardan elde ettiği gelirlerden para vermesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, diğer yandan dosyadaki bilgi ve belgelerden davalıların taşınmaz alım güçlerinin bulunduğu, bu hali ile temliklerin muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de, dava konusu taşınmazların çekişmeye konu edilen miras payı değerleri üzerinden davalıların harçtan sorumlu tutulması gerekirken belirtilen değer göz ardı edilerek taşınmazların tamamının değeri üzerinden yüksek harcın tahsiline karar verilmesi doğru olmadığı gibi, dava dilekçesinde belirtilen dava değeri üzerinden davacılar yararına vekalet ücreti takdiri yerine keşfen belirlenen ve yargılama sırasında harcı tamamlanmayan değer üzerinden fazla avukatlık ücretine karar verilmiş olması da isabetsizdir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edenilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.02.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle, mirasçı olmayan davalıların paylaştırma savunmalarına itibar edilemeyeceği, mirasbırakan ile davacılar arasında husumet olduğu, murisin birbirine yakın tarihlerde 3 adet taşınmazını satmaya ihtiyacının olmadığı gibi davalıların ara malik olarak kullandıkları bu nedenle mirasçı Şengül"ün beyanına da itibar edilemeyeceğinden davanın kabulü doğrudur. Ancak, davalı aleyhine fazla harç ve vekalet ücreti takdiri yanlış olmakla hüküm düzeltilerek onanmalıdır.
Sayın çoğunluğun bozma görüşüne iştirak etmiyorum.