Esas No: 2017/1923
Karar No: 2019/1217
Karar Tarihi: 26.11.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1923 Esas 2019/1217 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki "galle fazlasına müstehak vakıf evladı olduğunun tespiti" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.12.2012 tarihli ve 2010/218 E., 2012/549 K. sayılı karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 24.10.2013 tarihli ve 2013/7272 E., 2013/13950 K. sayılı kararı ile:
"...Bir kimsenin vakfın gallesine hak kazanabilmesi için öncelikle o vakfın kurucusu ile aralarında soybağının ispatlanması sonra da vakfiyede öngörülen şartların gerçekleşmesi gerekir.
Dava konusu ... ... Vakfı"na ait 1323 H. tarihli vakfiyede, galle fazlasının batın şartı ile vakıf evlatlarına bırakıldığı ve davacılardan önceki batında sağ vakıf evladı bulunduğu anlaşıldığından mahkemece davacı tarafın galle fazlası yönünden taleplerinin reddinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak;
Dosyada toplanan bilgi ve belgeler, dava konusu vakfın şahsiyet kayıtları, Merkez Tevcih Komisyonu kararları, intifa cetveli, nüfus kayıtları özellikle de Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.1965 gün 1965/81 E.-144 K. sayılı ilamı incelendiğinde; davacıların ... ... Vakfı"nın kurucusunun soyundan geldikleri sabit olduğundan, çoğun içinde az da vardır kuralından hareketle davacıların sadece vakıf evladı olduklarının tespitine karar verilmesi gerekirken, bu talebin de reddi doğru görülmemiştir…"
gerekçesiyle hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; galle fazlasına müstehak vakıf evladı olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; ... ... Vakfı"nın mazbut vakıflar arasına alındığını, temsil ve idaresinin ... tarafından yürütüldüğünü, vakfiye şartı yapılan harcamalar ve ilgili tüzük hükmü gereği yapılacak kesintilerden sonra gelir fazlasının vakfın ilgilisi evlatlara dağıtılması gerektiğini, Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.1965 tarihli ve 1965/81 E., 1965/144 K. sayılı kararı ile müvekkillerinin murislerinin vakıf evladı olduğuna karar verildiğini, 1966 yılından bu yana ..."nden galle aldıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile müvekillerinin ... ... Vakfı"ndan galleye müstehak vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili; vakfiyeye konu ... ... Vakfı"nın İzmir ili Çeşme ilçesinde kurulmuş olduğunu, HUMK"nin 8/1 ve TMK"nin 101 devamı maddeleri gereğince dava yetkisiz mahkemede açıldığından yetkisizlik kararı verilmesi, esasa ilişkin olarak da Vakıflar Yönetmeliği"nin ilgili maddeleri gereğince, davacıların vakıf gelirinden yararlanacak kişilerden olduklarının saptanması için araştırma ve inceleme yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece; bir üst batında galleye müstehak vakıf evlatları hayatta olduklarından davacıların ilgili vakıftan galleye müstehak olmadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçelere ek olarak, davacıların dava dilekçesi incelendiğinde davanın seçimlik dava niteliğinde olmadığı, ıslah talebinin de bulunmadığı, davacıların vakıf evladı olduğunun tespitinde hukuki yararları bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacıların ilgili vakıftan galleye müstehak vakıf evladı olmadıklarının belirlenmesi karşısında çoğun içinde az da vardır kuralından hareketle sadece vakıf evladı olduklarının tespitine karar verilmesinde hukuki yararlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Vakıf, bir malın (esas itibariyle bir taşınmaz mülkün), yararının (kendisinin ya da gelirinin) sonsuza kadar devam etmesi niyetiyle hayri bir hizmetin görülmesine tahsis edilmesi ve söz konusu malın vakfeden kişinin mülkiyetinden özel bir mülkiyet kategorisine aktarılarak orada tutulmasıdır.
Vakıf kuran kişiye “vâkıf”, vakfedilen mala “mevkuf” denir.
Vakıf yapan kişinin (vâkıfın) amaçlarını, koşullarını kapsayan, kurulacak vakfın yönetim esaslarını belirleyen ve mahkemece tesciliyle birlikte vakfın kuruluşunu belirten belgeye (vakıf senedine) “vakfiye” adı verilmektedir. Vakfın mal varlığı, amacı, yönetimi ve vakıftan kimlerin yararlanacağı vakfiyede belirtilir (Hukuk Genel Kurulunun 10.10.2012 tarihli ve 2012/18-182 E., 2012/709 K. sayılı kararı).
Galle, bir vakfın hâsılatı, geliri anlamında kullanılmaktadır. Vakfa tahsis edilen paradan sağlanan faiz, vakfa ait malın kiraya verilmesi yoluyla elde edilen kira geliri, vakfa ait iktisadî işletmelerin gelirleri, vakıf bahçesinin semeresi galle olarak sayılabilir (Yener, M. S.: Uygulamada Açıklamalı Örnek Kararlı Eski Vakıf Davalarına Giriş Vakfiyeden Doğan Evladiye, Galle, Tevliyet, Ücret ve Sıla Davaları, Kartal Yayınevi, Ankara, Mart 2004, s. 39).
Galle fazlası ise; 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan tanımlara göre, mazbut ve mülhak vakıflarda, vakfın hayrat ve akarlarının onarımı ile vakfiyelerindeki hayrat hizmetlerin ifasından sonra kalan miktarı ifade eder.
5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 3. maddesine göre, mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıflar “yeni vakıf”, mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlük tarihinden önce kurulan vakıflar ise, “eski vakıf” olarak nitelendirilmektedir. Yine aynı madde hükmünde, ...’nce yönetilecek ve temsil edilecek vakıflar ile mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen vakıflar “Mazbut Vakıf ”, mülga 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin
yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve yönetimi vakfedenlerin soyundan gelenlere şart edilmiş vakıflar da “mülhak vakıflar” olarak tanımlanmıştır. Buna göre, mazbut vakıflar Genel Müdürlük tarafından yönetilirken, mülhak vakıflar vakfedenlerin soyundan gelen kişilerce yönetilir.
Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlük tarihinden önce kurulan vakıflar, amaçları çerçevesinde vakıftan yararlananlar bakımından, “hayrî vakıf” ve “zürrî vakıf” olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bunlardan zürri vakıflarda, vakıf gelirlerinden (galleden) vâkıfın evlatlarının yararlanması amaçlanmıştır. Zürri vakıf denilen bu vakıflarda vakfiyede belirtilen hayri koşulların ifasından sonra vakfın gelirinden (galle) fazlasının vakfiyede belirtilen evlatlara ya da hısımlara verilmesi öngörülmüştür. Vakfeden, vakfın gelir fazlasından sadece belirli bir kişi ya da kişilerin yararlanmasını mümkün kılabileceği gibi, çocuklarının, usul ve/veya füruunun ya da diğer akrabalarının yararlanmasını mümkün kılabilir (Akipek, Ş./ Altaş, H.: “Vakıflarda Evladiye Davaları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 47, S. 1-4, s. 145-151, Ankara 1998, s. 145-146; Uluç, Y.:Vakıflar Hukuku ve Mevzuatı, Ankara 2008, s. 49).
743 sayılı Medeni Kanun sonrasında 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ile mazbut ya da mülhak vakıf kabul edilen zürri vakıfların malvarlığı üzerinde hak sahipliği bulunanların bu hakları belirli koşullara bağlı olarak korunmuştur. Gerek 2762 sayılı gerekse 5737 sayılı Vakıflar Kanunu"nda ve bu Kanun uyarınca çıkarılan Yönetmelikte mazbut ve mülhak vakıfların gelirinden yararlanacak kişiler “intifa hakkı” sahibi olarak nitelendirilmiş ve bu kişilerin dava yoluyla bu hakkını kullanabileceği belirtilmiştir (ÇINAR, Ö.: “Mazbut ve Mülhak Vakıflarda Galle (Gelir) Üzerinde Vakıf Evlatlarının ve Diğer İlgililerin Hak Sahipliği ve İntifa Hakkı Hayrından Fazla Olan Mülhak Vakıfların Aile Vakfına Dönüştürülmesi”, Prof. Dr. Cevdet Yavuz’a Armağan, C. I, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22(3), 2016, s. 831).
2/7898 sayılı mülga Vakıflarda İntifa Haklarının Ne Suretle Tesbit ve İta Edileceği Hakkında 17/07/1936 Tarihli Vakıflar Nizamnamesine Ek Nizamname’nin 30/07/1987 tarihinde değişik 3. maddesinde; 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce mazbut Vakıflar arasına alınan vakıflarda intifa hakları, vakfiye şartları esas alınarak 7. maddeye göre belirlenen vakıf ilgililerine, 6. madde hükümlerine göre her yıl ödeneceği; Ek Nizamnamenin 30.10.1987 tarihinde değişik 7. maddesinde de her vakıf için belirlenen gelir fazlası (intifa hakları) vakfiye şartı gereği vakıf evladı veya ilgilisi olduğunu ve galleye hak kazandığını kesinleşen mahkeme kararıyla ispat edenlere ödeneceği hususları düzenlenmişti.
27.02.2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 75. maddesinde mazbut ve mülhak vakıfların vakfiyelerindeki şartlar doğrultusunda, ilgililerin haklarının saklı olduğu, bu hakların kullanılmasına ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.
27.09.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve anılan madde doğrultusunda düzenlenen Vakıflar Yönetmeliğinin 53. maddesinde ise; vakıf evlatları veya ilgilileri dilekçe ile vakfiye şartı gereği vakıf evladı veya ilgilisi olduğunu ve galle fazlası almaya hak kazandığını gösteren mahkeme kararıyla, vakıf evladı veya ilgilisi olduğu mülhak vakıf yöneticisine, vakfiyesinde galle fazlası ödenmesine ilişkin şart bulunan mazbut vakıflarda ilgili Bölge Müdürlüğü’ne, Genel Müdürlükçe temsilen yönetilen mülhak vakıflarda ise ilgili Bölge Müdürlüğü’ne başvuru yapabilecekleri hükmüne yer verilmiştir.
Vakıflar Yönetmeliğinin 55. maddesine göre de, vakıf evladı veya ilgililerinin galle fazlasını almaya hak kazandıkları tarih ilk derece mahkemesi karar tarihi olup, galle fazlasına ilişkin ödeme mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra yapılır. Buna göre, Vakıflar Yönetmeliğinin 53. maddesi uyarınca vakfiyede belirtilen şartlara sahip vakıf evladı olduğunun ve galle fazlası almaya hak kazanıldığının mahkeme kararı ile tespit edilmesi gereklidir. Genellikle, vakfiyede belirtilen şartlara sahip vakıf evladı olduğunun ve galle fazlasına hak kazanıldığını tespiti tek bir davada talep konusu edilebileceği gibi, vakfedenin vakıf evladı olduğunun tespiti, galleye müstehak vakıf evladı olduğunun tespiti davalarının ayrı ayrı açılmalarına kanuni bir engel de bulunmamaktadır (Uluç, s. 57).
Galleye müstehak vakıf evladı olduğunun tespiti davasında, davacının iddiası vakıf evladı olduğu, vakfiyede yer alan şartları taşıdığı, bu sebeplerle galle fazlası üzerinde hakkı bulunduğu yönünde olup, mahkemece davacının vakfedenin evladı, akrabası ya da vakfiyede belirtilen ilgili kişilerden olup olmadığı, yine galleye müstehak olduğunun tespiti isteniyorsa vakıf senedine göre galle fazlasının dağıtılmasının gerekip gerekmediği ve dağıtılması gerekiyorsa davacının galleden pay alacak kişilerden olup olmadığı tespit edilecektir. Zira, galleye müstehak olduğunu iddia eden kimse, kendisine galle fazlasının ödenmesi için ancak vakıf evladı olduğunu ve vakfiyeye göre galle fazlası almaya hak kazandığını tespit eden bir mahkeme kararı ile başvuru yapabilir (Vakıflar Yönetmeliği m. 53/I). Bu hükmün verilebilmesi için, davacının vakıf evladı olup olmadığının da saptanması şarttır. Bu durumda, hâkim, davacının vakıf evladı olup olmadığına da karar vermek zorundadır.
Vakıf evladı veya galleye müstehak vakıf evladı olduğunun belirlenmesi için açılacak davalar tespit davası niteliğindedir. Mahkemelerde açılan bu tür davalar sonunda verilen hüküm bir tespit hükmüdür.
Yeri gelmişken, tespit davasının niteliği ve hukuki yarar kavramına değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
Bilindiği üzere mahkemeden istedikleri hukuki korunmaya göre davalar eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır.
Eda davalarında, bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar. Tespit davaları ise, bir hakkın veya bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının yahut bir belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır.
Tespit davası yolu ile mahkemeden bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilebilir, dolayısıyla konusunu yalnız hak veya hukuki ilişkiler oluşturur. Bir hukuki ilişki için önemli olsalar bile maddi vakıalar (olaylar ve olgular) yalnız başına tespit davasının konusunu oluşturamazlar (HMK m. 106/3).
Tespit davalarında davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hak veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup, hak veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu tespit davası açılabilmesi için yalnız başına yeterli değildir. Bundan başka, tespit davasının dinlenebilmesi (esasına girilebilmesi) için, konusunu oluşturan hak ve ya hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir (HMK m. 106/2).
Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.05.2013 tarihli ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. ile 01.02.2012 tarihli ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta güncel hukuki yararının bulunması dava şartıdır ( HMK m. 114/1-h). Açılan tespit davasında, bu iki şartın birlikte bulunup bulunmadığı, diğer dava şartlarında olduğu gibi, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekmekte olup, bu şartların bulunmaması hâlinde mahkemece esas hakkında incelemeye girilmeden, davanın usulden (dava şartı yokluğundan) reddedilmesi gerekmektedir.
Eldeki davada galle fazlasına müstehak vakıf evladı olduğunun tespitini talep eden davacıların sadece vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilmesinde hukuki yararın bulunup bulunmadığının irdelenmesine gelince;
Davaya konu galle üzerinde hak talep eden kimse, vakıf evladı olduğuna dair mahkemece verilen bir tespit hükmü göstermek zorundadır. Galle fazlasına ilişkin talepte, başkasına ait tespit hükmünden yararlanılamaz. Bu kural, Vakıflar Yönetmeliğinin 53. maddesinin 2. fıkrasının yürürlükten kaldırılması ile, istisnasız bir uygulama alanına kavuşmuştur. Vakıflar Yönetmeliğinin 53/2. maddesine göre, vakıf evladı olduğunu kesinleşmiş mahkeme kararıyla tespit ettirmiş olanların çocuklarından ayrıca vakıf evladı olduklarına dair bir mahkeme kararı istenmemekte ve bunlar hakkında vukuatlı nüfus kaydı esas alınarak işlem yapılmaktaydı ( Akipek/Altaş, s. 150; Uluç, s. 58). 19.01.2013 tarihli Vakıflar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"in 4. maddesi ile, Vakıflar Yönetmeliğinin 53. maddesinin 2. fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Bahsi geçen hükmün yürürlükten kaldırılması, vakıf evladı olduğu kesinleşmiş mahkeme kararıyla tespit edilmiş olanların çocuklarına da, vakıf evladı olduklarına dair kesinleşmiş bir mahkeme kararı sunma zorunluluğu doğurmuştur. Böylece, galle fazlası talep edenler, vakıf evladı olduklarını, yalnızca dava yoluyla ispat edebilirler (Özyakışır, Ö: Galleye Müstehiklik, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi - İnÜHFD 10(2): 387-399 (2019), s.393). Buna göre, galleden yararlanmak için vakfiyedeki koşulların oluşmadığı belirlenmiş olsa da bu kişilerin vakfeden ile soybağı tespit edilerek vakıf evladı oldukları belirlenmişse, davacının vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilmesinde hukuki yararı bulunmaktadır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.6.1999 tarihli ve 1999/18-497 E. ve 1999/503 K. sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığı altında somut olaya gelince; davacılar vekili, ... ... Vakfı"nın mazbut vakıflar arasına alındığını, Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.1965 tarihli ve 1965/81 E., 1965/144 K. sayılı kararı ile müvekkillerinin murislerinin vakıf evladı olduğuna karar verildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile müvekillerinin ... ... Vakfı"ndan galleye müstehak vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Dosya kapsamından, Nesibe Hatun Mahmutoğlu Hasan Ağa Vakfı’na ait 1323 H./Temmuz 1905 M tarihli vakfiyenin idare encümeninin 05.11.1935 tarihli ve 2518/812 numaralı kararı üzerine 617 numaralı defterin 18. sayfa 9. sırasına kaydedildiği, Vakfiye’ye göre mütevelliyenin ölümünden sonra sulbi evlatlarından en büyüğü (evladı ekber) akıllısı (erşet) ve aslah (iyi) olanın mütevelli olmasıyla vakıf gelir fazlasının yarısının büyük evlada, diğer yarısının diğer evlatlara zukur ve inas li"z zekeri misle hazzi"l ünseyeyn olmak üzere taksiminin murat edildiği, evlatların evlatlarının evlatlarına da batın esasına göre tevliyet ve taksiminin mümkün olmasının uygun görüldüğü, vakfın mütevellilerinden..."ın 3.3.1941 tarihinde ölmesi üzerine yarım hisse tevliyet sahibi Mahmut Baykal"ın 1936-1960 senelerine ait hesabını vermediğinden Vakıflar Kanunu"nun 33/d fıkrası mucibince azledildiği ve tevliyetinin kendisine tevcihi reddedilerek 2762 sayılı Kanun"un değişik 3513 sayılı Kanun"un 1. maddesinin (e) fıkrası gereğince İdare Meclisinin 24.8.1964 tarihli ve 252/239 sayılı kararı ile vakfın Mazbut vakıflar arasına alındığı, Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.1965 tarihli ve 965/81 E., 965/ 144 K sayılı kararı ile....in ....’ın sülbünden gelen ve dosyada mevcut nüfus kayıtlarına göre zükur, ekber, erşet ve aslah olan evlatlarının 7 Cemazüyyülevvel 323 tarihli Vakfiye hükümlerine göre ve 2762 sayılı Kanun"un 40. maddesine nazaran intifadan istifade etmelerine ve vakfiye hükümlerine göre muamele ifasına karar verildiği ve bu suretle idare ve temsili ...’ne düşen vakfın galle fazlasının, vakıf evladından .... ayda 3" er lira dokuzar kuruş,...ve..."e 1"er lira 54 buçuk kuruş olarak intifa hakkı tahsis edildiği, ... İzmir Bölge Müdürlüğü"nün 23.07.2010 tarihli cevabi yazısı ekinde yer alan evlat listesinde ...ın yer aldığı saptanmıştır.
Nüfus kayıtlarından..."ın aynı batından kardeş oldukları, davacılardan ..., ..."ın Rukiye Beria"nın çocukları; ... ile ..."nın da Hasan Bahri"nin çocukları olduğu anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, ... İzmir Bölge Müdürlüğü"nün cevabi yazısından önceki batında kendisine ödeme yapılan vakıf evladının bulunduğu görüldüğünden, Vakfiyeye göre sonraki batında yer alan davacılara ödeme yapılabilmesinin söz konusu olamayacağı açıktır.
Ne var ki, nüfus kayıtlarından, özellikle de Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.1965 tarihli ve 1965/81 E., 1965/144 K. sayılı kararından davacıların ... ... Vakfı"nın kurucusunun soyundan geldiklerinin sabit olduğu anlaşıldığından, mahkemece galleye müstehak vakıf evladı olduğunun tespiti talebinin vakıf evladı olduğunun tespiti istemini de içerdiği ve çoğun içinde az da vardır kuralından hareketle davacıların sadece vakıf evladı olduklarının tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile direnme kararı verilmesi isabetli görülmemiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, galle fazlasına müstehak vakıf evladı olduğunun tespiti davasının, davada kişinin vakıf evladı olduğu da tespit edilerek kendisine galle fazlası ödenmesi gerektiğine karar verildiğinden eda davası niteliğinde olduğu, galle fazlası alabilmek için salt vakıf evladı olduğunun tespiti şeklindeki tespit kararının yeterli olmadığı gibi davacıların davadan bekledikleri hakka kavuşmalarını sağlamayacağı ve bu kararın hukuki bir sonuç doğurmayacağı, öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2003 tarihli ve 2003/18-767 E., 2003/771 K. sayılı kararında bir kişinin üst soyunun kesinleşmiş mahkeme kararı ile vakfedenle arasında soybağı kanıtlanmış ve vakıf evladı olduğu tespit edilmiş ise bu kişinin daha sonra açtığı davada vakıf evladı olarak soybağını kanıtlamasına gerek bulunmadığının kabul edildiği, bu durumda davacılar murislerinin galleyle müstehak vakıf evladı olarak 1968 yılından bu yana galle aldıklarının sabit olması karşısında davacıların vakıf evladı olduklarının tespitinde bu nedenle de hukuki yararlarının bulunmadığı, uygulamada manevi haz duyulacağı için vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilebileceği belirtilmekte ise de, açık bir kanun hükmüne dayalı olmadıkça bu durumun tespitinin istenmesinde hukuki yararın bulunmayacağı gerekçeleriyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.11.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, galle fazlasına müstahak vakıf evladı olduğunun tespiti İstemine ilişkindir.
Davacılar, annesi ... ve babası ..."ın Çeşme Asliye hukuk Mahkemesinin 06.12.1965 tarih ve 1965/81E , 1965/144K. sayılı kesinleşen ilamı ile ... ... Vakfı"nın vakıf evladı olduğuna karar verildiğini ve 1966 tarihinden bu yana galle aldıklarını ileri sürerek, ... ... Vakfı"ndan galleye müstahak vakıf evladı olduklarının tespitine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, bir üst batından galleye müstahak vakıf evlatları hayatta olduklarından, davacıların vakıftan galleye müstahak olmadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacıların temyizi üzerine Özel Daire; davacılardan önceki batında sağ vakıf evladı olduğu anlaşıldığından galle fazlası yönünden talebin reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur, ancak; davacıların vakıf kurucusunun soyundan geldikleri sabit olduğundan, çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince davacıların sadece vakıf evladı olduklarının tespitine karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuş, yerel mahkemece; önceki gerekçelere ilâve olarak, davanın seçimlik dava niteliğinde olmadığı, davacıların vakıf evladı olduklarının tespitinde hukuki yarar bulunmadığı gerekçeleriyle direnilmiştir.
... ... Vakfı"nın, Temmuz 1905 yılında kurulduğu, ... İdare Meclisinin 24.08.1964 tarih, 252/239 sayılı kararı ile mazbut vakıflar arasına alınarak, idaresinin Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçtiği, vakıfnamede, batın tertip üzeri, ikili birli şart kılındığı, vakıf evlatlarının... ve... olduğu ve ikiye bir olarak vakıf evlatlarına galle ödendiği tespit edilmiştir.
Uyuşmazlık, galleye müstehak vakıf evladı olduğunun tespitini talep eden davacıların, galleye müstahak olmadıklarının belirlenmesi karşısında çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince sadece vakıf evladı olduklarının tespitine karar verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Çoğunluk görüşü ile Özel Daire bozma kararı benimsenerek, davacıların vakıf evladı olduğunun tespitinde hukuki yararlarının olduğu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; dava tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunununda tespit davası açıkça düzenlenmemiştir. Ancak, doktrin ve Yargıtay içtihatları ile tespit davası kabul edilmiştir.
Tespit davasının dinlenebilmesi için, genel dava şartlarından ayrı olarak özellikle şu iki unsurun da bulunması gerekilidir: Tespit davasının konusu bir hukuki ilişki olmalı ve davacının, bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespit edilmesinde hukuki yararı bulunmalıdır. Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararının bulunduğunun kabulü için ise; davacının bir hakkı veya hukuki durumunun hali hazır bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt içinde bulunması, tespit davasının bekletilmesinin davacıya zarar vermesi ve tespit hükmünün bir tehlikeyi ortadan kaldıracak kabiliyette olması gerekir.
Şu hâle göre; eda davası sonunda verilen hüküm ile, aynı zamanda dava konusu hukuki ilişkinin var olup olmadığı da tespit edildiğinden; eda davası açılması mümkün olan hâllerde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı kuşkusuzdur. Eda davası açmak mümkün ise tespit davası açılamaz kuralının geçerli olabilmesi için eda davası sonunda verilecek hükmün tespite ilişkin bölümü ile tespit davası sonunda alınacak tespit hükmü arasında, meydana getirdikleri kesin hüküm (m.237) etkisi bakımından hiç bir fark bulunmaması gerekir. Yani tespit davası ile istenen hukuki koruma, eda davası ile tamamen elde edilecekse, o zaman ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. (Prof. Dr. Baki Kuru HUMK cilt: II2001 baskı s.1409-1448)
Bu genel kuralların tespitinden sonra somut olaya bakıldığında; davacıların, açtığı eda davasının, çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince tespit davası olarak görülerek, vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilmesinde yukarıda belirtilen özel koşullar ve dava koşulu olan hukuki yarar bulunmadığından, eda davasının tespit davası olarak dinlenmesine olanak yoktur.
Öte yandan; Hukuk Genel Kurulu 17.12.2003 gün ve 2003/18-767E, 2003/771K. sayılı “galleye hak kazanan vakıf evladı olduğunun tespiti” istekli bir davada, “davacıların vakfedenle irtibatlarını ayrıca kanıtlamalarına gerek olmaksızın vakıf evladı olduklarının kabul edilmesini murislerinin galleye hak kazandığını gösteren kesinleşmiş bir mahkeme kararını sunması koşuluna bağlamıştır. Hukuk Genel Kurulunun bu kararı ile, bir kişinin üst soyunun kesinleşmiş mahkeme kararı ile vakfedenle arasında soybağı kanıtlanmış ve vakfın, vakıf evladı olduğu tespit edilmiş ise bu kişinin daha sonra açtığı davada vakıf evladı olarak soybağını kanıtlamasına gerek yoktur.
Bu durumda, davacılar ... ve ..."nın babası ...ve davacılar ... ve ..."ın annesi..."in kesinleşmiş mahkeme kararıyla vakfedenle soy bağı tespit edilerek galleye müstahak vakıf evladı olarak 1968 yılından itibaren intifa hakkı tahsis edilerek galle aldıkları sabit olması karşısında davacıların, vakıf evladı olduklarının tespitine karar verilmesinde bu nedenle de hukuki yarar bulunmamaktadır.
Davacıların, anne ve babaları ile ilgili kesinleşmiş mahkeme kararıyla belirli olan hukuki durumlarının yeni bir mahkeme kararıyla tespitinde hukuki yarar olmadığı gibi alınan bu karar davacılar için bir hukuki sonuç da doğurmayacaktır. Davacıların, dava ile elde etmek istedikleri hukuki koruma ile amaçladıkları hak, ... ... Vakfı"nın gallesinden yararlanmaktır. Vakfiyeden kaynaklanan maddi hak talebi olmaksızın vakıf evladı olduğunun tespitine ilişkin bir karar davacıların davadan bekledikleri hakka kavuşmalarını sağlamayacak, bu hüküm ile vakfın gelirinden hak sahipliği talep edilemeyecektir.
Ayrıca; mazbut ve mülhak vakıflarda galle fazlasının vakıf evlatlarına ödenmesi usul ve esasları Vakıflar yönetmenliğinin 53-57 maddelerinde düzenlenmiştir.
Vakıflar Yönetmenliğinin “ Başvuru” başlıklı; Madde 53 –“ (1) Vakıf evlatları veya ilgileri dilekçe ile vakfiye şartı gereği vakıf evladı veya ilgilisi olduğunu ve galle fazlası almaya hak kazandığını gösteren mahkeme kararıyla; ....(3) Vakfiyede batın tertibi veya bunun gibi herhangi bir şart mevcut ise, bu şartın mahkeme kararı ile ispatı gerekir.” “Galle fazlasının ödenmesi “başlıklı 55. maddesi;” (1) “ Vakıf evladı veya ilgililerin galle fazlasını almaya hak kazandıkları tarih ilk derece mahkeme karar tarihi olup, galle fazlasına ilişkin ödeme mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra yapılır. (2) Galle fazlası, mazbut vakıflarda Genel Müdürlük onayından, mülhak vakıflarda ise kesin hesabın tasdikinden sonra 15 gün içerisinde yıllık olarak ödenir.(3) İntifa hakkı ödemeleri yapıldıktan sonra ilk defa başvuranlara o yıl ödeme yapılmaz. Ancak hak kazandığı yılın veya yılların evlat hissesi, mahkeme kararının kesinleşmesine müteakip ödenir.” düzenlemelerine göre de, vakıf evladına galle ödemesi için “ galle fazlası almaya hak kazandığını gösteren kesinleşmiş mahkeme kararının” Vakıflar Genel Müdürlüğüne ibrazı gerekir. Bu nedenle de sadece, vakıf evladı olduğunun tespitinde davacıların hukuki kararı yoktur.
Belirtilen nedenlerle; galleye müstahak vakıf evladı olduğunun tespitini talep eden davacıların, galleye müstahak olmadıklarının belirlenmesi karşısında çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince sadece vakıf evladı olduklarının tespitine karar verilmesinde hukuki yararlarının olmadığı görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılamıyoruz.
KARŞI OY
Tespit davası 6100 sayılı HMK 106. maddede düzenlenmiştir. Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (HMK 106/1) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (HMK 106/2) Hukuki yarar dava şartıdır. (HMK 114/1-h) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz (HMK 106/3).
Bu hükümlerle birlikte bakıldığında; hukukumuzda tespit davası açılabilmesi için varlığı gerekli olan dört temel şart bulunmakta olup bunlar; davacının bir hakkı veya hukuki durumunun güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu tehdit nedeniyle davacının hukuki durumunun tereddüt içinde bulunması, bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelik taşıması ve kesin hüküm etkisine sahip olup cebri icraya yetki vermeyen bu tespit hükmünün davacının karşılaştığı tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olması gerekir. Tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunduğundan söz edebilmek için bu dört şartın da birlikte varlığı gerekli olup bu şartlardan birinin dahi eksik olması halinde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dava Vakıflar Kanunu 7. madde ile Vakıflar Yönetmeliği 53 vd. maddelerine dayalı olarak açılmış galle fazlasına müstahak vakıf evladı olduğunun tespiti davası olup yapılan yargılama sonunda vakfiyede batın şartı olması ve henüz gerçekleşmemiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının henüz galle fazlasına müstahak olmadığı konusunda özel daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık yok ise de bozma kararında çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince davacının vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş, mahkeme ise istenmeyen bir şeye karar verilemeyeceği ve vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilmesinde hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
Galle fazlasına müstahak vakıf evladı olduğunun tespiti davasında kişinin vakıf evladı olduğu da tespit edilerek kendisine galle fazlası ödenmesi gerektiğine karar verildiğinden bu davalar eda davası niteliğindedir. Eda davası niteliğinde olmasına rağmen bu eda hükmü kişinin aynı zamanda vakıf evladı olduğunun tespitini de içereceğinden, özel dairenin çoğun içinde az da vardır yönündeki bozma gerekçesi yerinde ise de salt vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilebilmesi için bu yönden de hukuki yarar şartının gerçekleşmesi gerekir.
Kişinin galle fazlası alabilmek için bu şekilde bir tespit kararı verilmiş olması yeterli olmadığından, şartları oluştuğunda yine galle fazlasına müstahak olduğunun tespiti için eda davası açmak zorunda olması ve o kararda vakıf evladı olduğu da tespit edileceğinden müstakil olarak vakıf evladı olduğunun tespitinin istenmesinde hukuki yarar olmadığı gibi çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince bu davada vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilmesinde de hukuki yarar bulunmamaktadır.
Maddi haklar yönünden hukuki yarar yok ise de bu şekilde bir karar verilmesi kişiyi manevi olarak tatmin edeceği düşüncesiyle hukuki yarar bulunup bulunmadığı da tartışılmalıdır. Çünkü uygulamada böyle bir kararın verilmesinde kişinin manevi haz duyacağı için vakıf evladı olduğunun tespitine karar verilebileceği yönünde görüşler de bulunmaktadır. (Örnek: Yargıtay Kapatılan 18. Hukuk Dairesinin 2014/9938 Esas, 2015/240 Karar sayılı ve 2014/15970 Esas, 2015/7478 karar sayılı kararları)
Kişinin manevi haz duyacak olması veya manevi tatminin sağlanabilmesi için dava açılmasında hukuki yarar bulunduğundan söz edebilmek için açık bir kanuni düzenleme bulunması gerekir. Örneğin kişilik haklarına saldırıda bulunulan kimsenin 4721 sayılı TMK 25/2. madde gereğince saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilmesinde durum böyledir. Manevi tatminin sınırı olmayıp kişilerin duyacağı manevi haz nedeniyle dava açılabileceğinin kabul edilmesi gereksiz yere pek çok dava açılmasına kapı aralamak olur ki hukuki yararın dava şartı olması kuralının dahi işlevsiz kalmasına neden olabilecektir.
TMK"da soybağının tespiti ile ilgili olarak açılacak davalar (babalık davası, nesebin reddi davası, soybağına itiraz davası) düzenlenmiş olup bunu aşar biçimde belli bir kişinin soyundan gelindiğinin tespiti davası açılabileceği düzenlenmemiştir. Ayrıca kişinin miras haklarını korumak amacıyla mirasçılık belgesi istemesi mümkün olup, miras hukukuna ilişkin bir talep ve hukuki yarar olmaksızın belli bir kişinin soyundan gelindiğinin tespitinin istenmesi de mümkün değildir.
Anayasanın 12. maddesinde; herkesin, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı düzenlenmiş olup bir kimsenin herhangi bir kimsenin soyundan gelmesine ayrıcalık tanınamayacağından açık bir kanun hükmüne dayalı olmadıkça bu durumun tespitinin istenmesinde manevi tatmin gerekçesine dayanılarak dahi hukuki yarar bulunmadığı da açıktır.
Sonuç olarak davacının henüz galle fazlası isteme hakkı bulunmadığı sabit olmuş olup salt vakıf evladı olduğunun tespitini istemekte de hukuki yarar bulunmadığı için davanın reddine dair verilen direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.