11. Hukuk Dairesi 2019/2768 E. , 2020/876 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada...2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 12/12/2016 tarih ve 2015/299 E- 2016/220 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair... Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi"nce verilen 02/05/2019 tarih ve 2018/21 E- 2019/640 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davaya konu olan yabancı mahkeme kararının, davalı tarafça ödenmemiş olan 5 adet 20 Ekim 2006 tarihli, 2 Adet 21 Ekim 2006 tarihli ve 3 adet 24 Ekim 2006 tarihli toplam 336.000-ABD Doları tutarındaki 10 adet çek borcuna istinaden ikame edilen dava sonucu tesis edildiğini, müvekkilinin muhtelif zamanlarda çek bedelinin ödenmesi için davalı tarafa bildirimlerde bulunmuş ise de Nevada Mahkemesindeki davanın açıldığı tarih olan 02.09.2011 gününe kadar davalı tarafça herhangi bir ödeme yapılmadığı için alacağın tahsili amacıyla dava konusu Amerika Birleşik Devletleri Nevada Bölge Mahkemesi tarafından tesis edilen 11 Haziran 2013 tarih ve A-11-647768-C Sayılı mahkeme kararının alındığını, kararın kesinleştiğini belirterek Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun Hükümleri uyarınca yabancı mahkeme kararının Türkiye"de tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tenfiz kararlarında görevli ve yetkili mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, Nevada Eyaleti mahkeme kararı ile talep edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, yabancı mahkeme ilamının usulüne uygun olarak müvekkiline tebliğ edilmediğini, davacının MÖHUK 48"e göre teminat yatırma zorunluluğu bulunduğunu, Nevada Eyaletinde alınmış kararın tenfizi için Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet olan Amerika/Nevada eyaleti arasında karşılıklılık esasına dayanan anlaşma yahut Amerika/Nevada"da Türk Mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün bulunması veya fiili karşılıklılık gerektiğini, tenfizi istenen yabancı mahkeme kararının kamu düzenine aykırı olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, 5718 sayılı Milletler Arası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun"un 54. maddesinde sayılan tenfiz şartlarının gerçekleştiği, ilgili belgelerin eksiksiz biçimde sunulu olduğu, Türk Kamu düzenine aykırı bir yön bulunmadığı, davalı her ne kadar senedin sebebe bağlı olduğunu bildirmiş ise de; iddiasını kanıtlar nitelikte delil sunamadığı gibi sunulan kredi sözleşmelerinin davalının kardeşi ile imzalanan sözleşmeler olduğu, davalıyla ilgisi bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile Nevada Bölge Mahkemesinin A-11-11-647768-C dava numaralı yabancı mahkeme kararının tenfizine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, 1965 tarihli Adli Yardımlaşmaya ilişkin Lahey Sözleşmesi hükümleri gereğince tebligatların diplomatik yolla yapılması gerekmekte olduğu, bu yolla tebliğ edilmeyen, yani bir başka deyişle adi posta yoluyla yapılan tebligat sonucu bir yabancı mahkeme ilamının kesinleşmesi mümkün bulunmadığı (Dairemizin 2016/13566 esas -2018/4748 karar sayılı emsal ilamı ), somut olayda davacı tarafından sunulan Nevada Bölge Mahkemesi"nin A-11-11-647768-C Karar sayılı dosyaya ilişkin belgelerde kararın davalıya diplomatik yolla usulüne uygun olarak tebliğ edildiğine ve kararın kesinleştiğine dair bilgi ve belgelerin dosya içerisinde bulunmadığı, tenfizi istenilen kararın usulune uygun olarak kesinleşmediği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin kaldırılmasına, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK"nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK"nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK"nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK"nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 10,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 03/02/2020 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 50. maddesi, yabancı mahkemelerce hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş bulunan kararların, verildiği devlet kanunları uyarınca kesinleşmiş ise tenfiz kararı verilebileceğini öngörmektedir. Bu çerçevede, anılan kanun hükmünün, yabancı ilamın kesinleşmesi için, ilamın verildiği devletin kanunlarına atıf yapmakta olduğu ve şekli anlamda bir kesinleşmeyi gerekli ve yeterli bulduğu açıktır. Şu halde, o devlet ülkesinde kanun yollarından da geçerek yahut bu hak ilgilisi tarafından kullanılmaksızın şeklen kesinleşmiş olduğu karar üzerine şerh edilen yahut karara ekli belgelerden anlaşılan yabancı ilamların, aslında o yer kanunlarına aykırı olarak kesinleştirildiğinin öne sürülebilmesinin, bu durum aynı zamanda ilgilinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olmakla, 5718 sayılı Kanun’un 54/ç maddesine temas eden bir mahiyette olduğu kabul edilmek gerekir. Her ne kadar, 54/ç maddesinde de “o yer kanunları” ibaresine yer verilmiş ise de, savunma hakkının evrensel bir insan hakkı meselesi olması nedeniyle, 50. ve 54. maddelerde yer verilen bu ibarelerin birbirinden farklı anlamlar içerdiği ve farklı menfaatlere yöneldiği kabul olunmalı, 50. maddedeki düzenlemenin yukarıda da söz edildiği üzere şekli anlamda bir kesinliğe delalet ettiği, 54. maddedeki düzenlemenin ise savunma hakkının ihlali niteliğinde bir hal olup olmadığına dair daha
derinlikli bir incelemeyi gerektirdiği dikkate alınmalıdır. Bu halde, söz konusu hususun tenfiz mahkemesince nazara alınması ve araştırılması, 54. madde hükmünde sınırlandırıldığı üzere, ancak, aleyhine tenfiz talep edilen tarafından Türk mahkemesinde bu hususun ileri sürülmesi koşuluna bağlıdır. Bu husus ileri sürülmemiş ise, tenfiz mahkemesince nazara alınmamalıdır.
Somut dava bakımından söylemek gerekirse, 5718 sayılı Kanun’un 50. maddesi anlamında, yabancı mahkemece verilen kararın 14.6.2013 tarihinde davalıya tebliğ edildiği ve süresinde temyize başvurulmamakla kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesinin yabancı mahkemece verilen kararın kesinleşmediğine ilişkin vardığı sonucun, kararı veren mahkemenin tabiyetinde bulunduğu ABD kanunları incelenmek suretiyle ulaşıldığına dair bir işaret bulunmamaktadır. ABD’nin Lahey Sözleşmesine taraf olmasının, ABD mevzuatı açısından Türk vatandaşlarına karar tebliğinin mutlak anlamda, bu sözleşme kapsamında tebligat yapılmasını ne sebeple gerektirdiği de karar gerekçesinde açıklanmamıştır. Bir başka söyleyişle, Lahey Sözleşmesi, Türk hukuku bakımından Anayasamızın 90/son. maddesi uyarınca iç hukukumuz bakımından da kanun hükmünde ise de, bu sözleşmenin ABD bakımından da bu çerçevede bir iç hukuk mevzuatı olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılmamış, anılan sözleşme, peşinen, yabancı devlet mevzuatına dahil addedilmiş ve buna bağlı bir sonuca ulaşılmıştır. Karar bu yönüyle dahi eksik incelemeye dayalıdır.
Öte yandan, yukarda da değinildiği üzere, yabancı mahkeme ilamının, bu biçimde kesinleştirilmesinin ancak 5718 sayılı Kanun’un 54/ç maddesi maddesi uyarınca, savunma hakkının ihlali nedeniyle tenfizinden kaçınılabileceği, davalının tenfiz mahkemesi önünde bu yolda herhangi bir savunmada bulunmadığı anlaşılmakla, ilamın tenfizi için “kesinleşmeye” bağlı bir dava engeli bulunmadığı görüşündeyim. Keza, bir an için davalının kararın Lahey Sözleşmesine göre tebliğ edilmediği yolundaki savunmasının, savunma hakkının kısıtlanmasına ilişkin bir savunma niteliğinde bulunması halinde dahi, kararın davalıya tebliğ edilmiş olduğu anlaşılmakla, ihlalin ciddi bir boyutta olmaması nedeniyle de yerinde olmadığını düşünmekteyim.
Tüm bu nedenlerle, davacı yanın temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması görüşünde olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk kararına katılamıyorum.