1. Hukuk Dairesi 2015/8733 E. , 2018/1216 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davaların kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 27.02.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden birleştirilen dosya davalısı ... vekili Avukat, temyiz edilen davacılar ... vd. vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen dosya davacıları, mirasbırakan anneleri ..."in maliki olduğu 2161 ve 2176 parsel sayılı taşınmazlarını dava dışı oğlu ... manevi baskısıyla bilerek ya da bilmeyerek uzaktan akrabası olan davalı ..."e satış suretiyle temlik ettiğini, onun da diğer davalı ..."e devrettiğini, işlem tarihinde mirasbırakanın temyiz kudretini haiz olmadığını, davalıların ve dava dışı ... mirasçıları miras payından mahrum bırakmak amacıyla el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Asıl dosya davalısı ..., çekişme konusu taşınmazları dava tarihinden önce temlik ettiğinden kendisine husumet yöneltilemeyeceğini belirterek davanın esastan da reddini savunmuştur.
Birleştirilen dosya davalısı, ... ise tapu kaydına güvenerek taşınmazları iyiniyetle iktisap ettiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlandığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ..."e vekaleten dava dışı ... ... mirasbırakanın maliki olduğu 2161 ve 2176 parsel sayılı taşınmazlarını 28.11.2008 tarihinde davalı ..."e satış suretiyle devrettiği, ... da dava konusu taşınmazları 08.03.2012 tarihinde davalı ..."a temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; tapu iptal ve tescil davaları kayıt maliki ya da malikleri aleyhine karşı açılır. Bu şekilde açılan dava sonucu verilecek hüküm infaz kabiliyeti taşır. Kayıt malikinin taraf olmadığı bir dava sonunda verilecek hüküm malikin taşınmaz mülkiyetini yitirmesi sonucunu doğurur ki bu da hem Anayasanın 35. maddesinin teminatı altında bulunan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 683. ve devamı maddelerinde düzenlenen mülkiyet hakkına aykırı düşer, hem de gerek 1086 sayılı HUMK"nun gerekse 6100 sayılı HMK"nun temel ilkesi olan, davada karar altına alınacak hakkın ilgilisinin, davacı ve davalı sıfatı ile yer alması ilkesi zedelenmiş olur.
Somut olayda, davanın 16.03.2012 tarihinde açıldığı, davalı ..."ün çekişme konusu taşınmazları 08.03.2012 tarihinde birleşen dosya davalısı Nusret"e temlik ettiği, dava tarihi itibariyle davalı ..."ın malik sıfatı taşımadığı gözetilerek davalı ... açısından davanın pasif husumet yokluğu gerekçesiyle reddedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Diğer taraftan, son kayıt maliki davalı ..."in 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 1023. maddesi uyarınca ediniminde iyi niyetli olduğu taktirde yasal koruma altında olacağı kuşkusuzdur. Ancak, mahkemece bu yönde yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise, bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.
Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hâl böyle olunca, asıl dosya davalısı ... tapu kayıt maliki olmadığı gözetilerek pasif husumet (sıfat) yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi, birleşen davada ise davalı ...’in iyiniyetli olup olmadığının belirlenmesi için tüm delillerin yukarıda değinilen ilkeler ile birlikte değerlendirilmesi, gerekirse tanıkların tekrar dinlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi, gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen dosya davalılarının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.