Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/11853
Karar No: 2017/255

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/11853 Esas 2017/255 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2015/11853 E.  ,  2017/255 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı ... vekili 06/03/2009 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin ... köyü 146 ada 4 parselin 1/2 hissedarı olduğunu, müvekkilinin söz konusu taşınmaza 09/10/1990 tarihinde iyi niyetli olarak ve tapuya güven ilkesine dayanarak satın aldığını, ancak davalı ... tarafından taşınmazın taşlık ve kayalık yerlerden olduğu, tarıma elverişli olmadığı ve Hazineye ait olduğundan bahisle tapu iptali ve tescil davası açıldığını, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/1272 E., 2000/517 K. sayılı ve 21/09/2000 tarihli kararı ile 1/2 hissesinin müvekkiline ait 146 ada 4 nolu parselde bulunan 61.212,00 m2"lik arsanın 19.158,00 m2"lik kısmına ait tapusunun iptal edildiği ve dava konusu taşınmazın ... adına tescil edildiğini, söz konusu kararın müvekkili tarafından temyiz edildiğini, ancak Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22/11/2007 tarih ve 2007/10786-11284 Esas ve Karar sayılı kararı ile onanarak kararın kesinleştiğini, müvekkilinin tapuya güven ilkesine dayanarak yapmış olduğu bir işlem sonucu zarara uğramasının hakkaniyet ilkesine tamamen aykırı olduğunu ve müvekkilini mağdur ettiğini, mülkiyet hakkının gerek Anayasanın 35/1 ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve 1 nolu protokolün 1.maddesi ile kabul edilmiş temel haklardan olduğunu, belirterek fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak üzere 1/2 hissesi müvekkiline ait 146 ada 4 nolu parselde bulunan 61.212,00 m2"lik arsanın tapusu iptal edilen 19.158,00 m2"lik kısmının müvekkilinin hissesine düşen miktar üzerinden, mülkiyet hakkının korunması çerçevesinde uğramış olduğu zararlar ve zedelenen menfaatleri nedeni ile şimdilik 7.100,00 TL maddi tazminatın davalı ... Hazinesinden iptal tarihi olan 21/09/2000 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiş, 22/10/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile talep miktarını toplam 451649,85.-TL olarak bildirmiş ve ıslah harcını da yatırmıştır.
    Mahkemece, yapılan yargılama sonucu; tapu kaydının iptal edilen bölümünün öncesinde davacı adına tescilinin TMK"nın 1024/2. maddesi uyarınca yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 18.04.2012 tarih, 2012/1638 -2012/4465 sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; “Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 146 ada 4 parsel sayılı taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiası ile ... tarafından açılan dava sonucunda ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/1272 Esas, 2000/517 Karar sayılı ilamı ile taşınmazın bir bölümünün tapu kaydının iptali ile ... adına tesciline karar verildiği, derecattan geçerek 28.4.2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
    Hemen belirtmek gerekir ki; Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 nolu protokol 1.madde ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa md. 35/1, AİHS Ek Prot. 1-1). Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır.
    Bilindiği ve yukarıda sözü edilen yasa ve sözleşmelerin hakkı tanımlayan maddelerini takip eden fıkralarda ifade edildiği gibi, mülkiyet hakkı da kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir.
    Ne varki, bu sınırlandırma veya kaldırma gerçekleştirilirken; T.C.Anayasasının 90/5.maddesi ile iç hukuk normu sayılan AİHS. Hükümlerince AİHM tarafından oluşturulan 30.5.2006 tarih 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere; “… bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin…”, “kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği…”, bu önlem alınırken “… başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir oransallık ilişkisi olması gerektiği…”, kişinin “… kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı…” açıktır. Diğer bir anlatımla, kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.
    Bu arada, üzerinde durulması gereken konulardan biri de; çekişme yaratılan tapu kaydına bağlanan ve böylece kişi adına mülkiyet hakkı oluşturulan yere ait tapunun niteliğinin belirlenmesidir.
    Devlet tarafından verilen, doğru esasa ve geçerli kayda dayalı tapu ile sağlanan mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Böyle bir yer, temel vasfı yani kamu malı olma niteliği değişmemekle birlikte, kişinin söz konusu tapuya dayalı hakkının yukarıda ifade edildiği gibi korunması gerekeceği muhakkaktır.
    Aksi düşünce tarzının, devletin verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek, hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, geçerli kayda dayalı mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi, devletin saygınlığını zedeler nitelikte bir tutum olacaktır.
    Öte yandan, Anayasanın 40. maddesinin 3.fıkrasında “kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre Devletçe tazmin edilir.” Hükmü öngörülmüş, keza Anayasanın 129. maddenin 5. fıkrasında “ memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği” açıklanmıştır. TMK"nın 1007. maddesi bu bağlamda yorumlandığında, tapu sicillerinin tutulmasından ve bundan doğan zararlardan devletin sorumlu olacağı ilkesinin benimsendiği anlaşılmaktadır.Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu devletin sorumluluğu tapu sicilinin tutulması sırasında, sicil memurunun hukuka aykırı işlemi ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekli ise de eylem yada işlemin kusura dayanması gerekmez. Zira devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Anılan ilke 27.3.1957 tarih ve 1/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile benimsenmiş, 22.6.1966 tarih 7/7 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile de tekrarlanmıştır. Adam çalıştıran (somut olayda devlet) objektif özen eksikliğinin doğurduğu zarardan sorumludur. Çalışanın seçiminde,talimat vermede ve denetlenmesindeki eksiklik yada bozukluk nedeniyle çalışan çevre ve ilgililer için hakların kazanılması ve kullanılması açısından özel bir tehlike oluşturur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, aykırı kayıtlardan doğan zararları da ödemeyi taahhüt etmektedir. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmelidir.
    Diğer taraftan, tapu memurlarının sicilin hatalı tutulmasından sorumlu bulunacakları ilkesi yanında, sicilde yapılması gereken işlemi yapmamaları suretiyle ortaya çıkan olumsuz eylemlerin de aynı kapsamda düşünülmesi gerekeceğinde kuşku yoktur.
    O halde, olayda davalı tapu müdürlüğünün dolayısıyla Hazinenin Türk Medeni Kanunun 1007 (Medeni Kanunun 917) maddesinden kaynaklanan sorumluğunun dikkate alınması zorunludur. Bu bağlamda, çekişmeli taşınmazın değerinin belirlenmesi önem taşımaktadır.
    Ancak, mahkemece, bu bağlamda yapılan soruşturma ve değerlendirmenin hüküm vermeye yeterli olduğu söylenemez.
    Bilindiği üzere; davanın konusu olan bir taşınmazın değeri belirlenirken; cins ve nev"i, yüzölçümü, değeri etkileyebilecek tüm nitelik ve unsurlar, varsa imar durumu vergi beyanı, resmi kurumlarca yapılmış değer takdirleri, arazilerde taşınmaz malın mevki ve koşullarına göre olduğu gibi kullanılması durumunda getirebileceği net gelir; arsa ise emsal satışlara göre olması gereken satış değeri, taşınmazda yapı var ise, resmi birim fiatları, maliyet hesapları ve yıpranma payı ile bedelin saptanmasında etkili olacak diğer objektif ölçülerin gözönüne alınmasında zorunluluk vardır.
    Bunun sonucu olarak, arsa niteliğindeki taşınmazın emsalinin üstün ve eksik yönleri belirlenip karşılaştırma yapılarak zeminine; resmi birim fiyatları esas alınıp yıpranma payının düşülerek üzerindeki muhdesat durumuna göre değerinin saptanması; taşınmazın tarım arazisi olması halinde net gelir üzerinden bilimsel yollarla değerinin belirlenmesi; her iki halde de yıpranma payının varsa değer kaybının düşülmesi, emsalin zorunluluk olmadıkça yakın ve benzer bölge ve yüzölçümlü olması, bu konuda taraflara emsal gösterme olanağının tanınması; bu yönden mahkemece de re"sen araştırma yapılması, bilirkişi kurullarının açıklanan hususları irdelemeye, saptamaya ve değerlendirmeye yetkin, sıfat ve yeteneğe sahip uzman bilirkişilerden oluşturulması icap eder.
    Esasları yukarıda gösterilen tespitler yapılırken çekişmeli taşınmazın niteliğinin diğer deyişle arsa veya arazi olduğunun 17.4.1998 tarih 1996/3 Esas ve 1998/1 sayılı İnançları Birleştirme Kararı içeriği ve sonucu ile birlikte gözetilmesi gerekeceği de kuşkusuzdur. Diğer yandan, Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararında değinildiği gibi, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan bir taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı (1/1000 ölçekli) imar planı ile iskan sahası olarak ayrılan yerlerde bulunması; imar planında yer almayan taşınmazın arsa sayılabilmesi için ise, belediye veya mücavir alan sınırları içinde ve belediye hizmetlerinden yararlanan meskun yerler arasında yer alması zorunluluğu da dikkate alınmalıdır.
    Öte yandan, bu tür bir davanın, davacının taşınmaz mülkiyetini yitirdiğinin kesinleştiği (iptal ve tescil davası kararının kesinleştiği) tarihten sonra açılabileceği; mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle taşınmaz değerinin tespiti ve taşınmaz üzerinde bir bina var ise, kişinin yapılanmada iyiniyetli sayılıp sayılamayacağının tespiti bakımından bu binanın ne zaman ve hangi aşamada yapıldığı da gözden uzak tutulmamalıdır.
    Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
    Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın değerinin yukarıda belirlenen ilkeler doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak belirlenmesi, hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. “gereğine değinilmiştir.
    Birleşen dosya dava dilekçesinde davacı vekili;13/01/2014 havale tarihli dava dilekçesinde; ... köyü, 146 ada, 4 parselin 1/2 hissedarı olduğunu, belirterek davacı ile aynı iddiada bulunmuş ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak üzere, 1/2 hissesi müvekkiline ait 146 ada 4 nolu parselde bulunan 42.054,00 m2’lik arsanın tapusunun iptal edilen 19.158.00 m2’lik kısmının müvekkilinin hissesine düşen miktar üzerinden, mülkiyet hakkının korunması çerçevesinde uğramış olduğu zararlar ve zedelenen menfaatleri nedeni ile dava tarihi itibariyle 10.000,00.-TL maddi tazminatın davalı Hazineden iptal tarihi olan 21.09.2000 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 22/05/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değeri 697.000,00.- TL arttırılarak toplam 707.000,00.-TL olarak bildirilmiş ve ıslah harcını da yatırmıştır.
    Mahkemece birleşen dosyalar üzerinde yapılan yargılama sonucu;
    -Davacının davasının kabulü ile toplam 451.649,85.-TL tazminatın 7.100,00.- TL"sine dava tarihinden itibaren, bakiyesine ıslah tarihi olan 22/10/2013 tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
    -Birleşen ... 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/19 Esas sayılı dava dosyası yönünden;
    -Davacının davasının kabulü ile toplam 707.000,00.- TL tazminatın 10.000,00.- TL"sine dava tarihinden itibaren, bakiyesine ıslah tarihi olan 22/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş, hüküm davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007.maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
    Dava konusu ... köyü 146 ada 4 parsel sayılı taşınmaz 61216,00 m2 yüzölçümü ve tarla vasfı ile 1993 yılında ifrazen ...ve arkadaşları adına tescil edilmiş, 2008 yılında davacılar dava konusu taşınmazı satın almışlar ve davacılar adına 1/2 paylarla tescil yapıldıktan sonra; Hazinenin açtığı dava sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/1272-2000/5 sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydının 19158 m2"nin iptali ile bu kısmın ... adına tesciline karar verilmiş, hüküm Yargıtay denetiminden geçerek 28/04/2008 tarihinde kesinleşmiştir.
    Mahkemece; davacı ...’in tazminat talebi ile ilgili olarak, Yargıtay bozma ilamında dava konusu taşınmazın değerinin tapu iptal kararının kesinleşme tarihi esas alınarak belirlenmesi gereğinin belirtildiği mahkemece bu bozma ilamına uyulmakla usuli kazanılmış hak oluştuğu, bu sebeple ...’in talebi yönünden dava konusu taşınmazın değerinin tapu iptal kararının kesinleştiği tarihteki değeri esas alınarak ve taleple bağlı kalınarak tazminata hükmetmiş,birleşen dava dosya davacısı ...’nun talebi bakımından ise dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri esas alınarak karar verilmişse de; verilen karar usul ve yasaya aykırıdır,
    4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir.
    4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava taşınmazların mülkiyetinin yitirilmesine ilişkin iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerlerinin tespit edilmesi gerekmektedir.
    Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
    Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
    Taşınmaz değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
    Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın değerlendirme tarihinde (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihte) arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
    Mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise, Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporununda denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazların zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekmektedir .
    Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın davacılar adına olan tapu kaydının hazinenin açtığı dava sonucu; 191158 m2 sinin tapusunun iptali ile ... adına tesciline karar verildiği, bu kararın 28/04/2008 tarihinde kesinleştiği, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararlarının karşılanması gerektiği kuşkusuzdur. Davacıların zararı, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/1272-2000/517K sayılı kararının kesinleştiği 28/04/2008 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması gerekmektedir. Bu sebeple mahkemece asıl dosya davacısının talebi bakımından tapu iptal tarihinin kesinleştiği tarihe göre,birleşen dosya davacısının talebi bakımından dava tarihine göre değer belirlenmesi doğru görülmemiş olup her iki talep için de tapu iptal ve tescil kararının kesinleştiği tarih esas alınmalıdır.
    Nevar ki; ... Belediye Başkanlığı 05.12.2014 tarihli yazısında 146 ada 4 parselin “Kumkuyu/İÇEL koruma amaçlı imar planı sınırları içerisinde kalmakta olup, adana kültür varlıkları koruma bölge kurulu tarafından 25/06/1992 tarih 1188 sayılı karraı ile onaylandığı, 28.04.2008 tarihi itibari ile belediye mücavir alan sınırları içinde kaldığı,koruma amaçlı imar planında 3.derece sit alanı içerisinde yer aldığı,yeni konut alanı olarak işaretlendiği,ilçe merkezine uzaklığının 16 km olup yol hizmetlerinden yararlandığı, yakın çevresinin meskun alan
    olmadığı bildirilmiştir.
    Hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda ise; çekişmeli taşınmazın belediye sınırları içinde olduğunu, belediye hizmetlerinden faydalandığını, etraflarının meskun olduğunu, arsa niteliğinde bulunduklarını belirtilerek emsal kıyaslaması yöntemiyle asıl dosya davacısı ..."in davası bakımında tapu iptal ve tescil kararının kesinleşme tarihi, birleşen dosya davacısı ...’nun davası bakımından ise dava tarihindeki değeri belirlenmiştir.
    Bu durumda davaya konu taşınmazların niteliğinin ve değerinin yönetimine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.
    Hal böyle olunca çekişmeli taşınmazın tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği tarihte yukarıda açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği tarihteki gerçek değeri tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
    Ayrıca; asıl dosya davacısı dava dilekçesinde 7100,00.- TL tazminat talebinde bulunmuş, Yargıtay bozma ilamından sonra sunduğu 22/10/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile tazminat talebini 451649,85.- TL olarak bildirmiş, mahkemece bu ıslah talebi dikkate alınarak karar verilmişse de; bozmadan sonra ıslah yapılıp, yapılamayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesi amacı ile içtihatların birleştirilmesi gündeme gelmiş, konu Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda değerlendirilmiş ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 Esas - 2016/1 Karar sayılı kararı ile “Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı YİBK’nın  değiştirilmesine gerek olmadığına” karar verilmiştir.
    Buna göre, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları gereğince bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu nedenle asıl dosya davacısı ...’in ıslahtan önceki talebi dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken, mahkemece yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması da usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
    Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve incelemeye dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 19/01/2017 günü oybirliğiyle karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi