8. Hukuk Dairesi 2009/7120 E. , 2010/2696 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ile Hazine ve ... Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair ...Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 09.07.2009 gün ve 256/266 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... vekili, satın alma ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik nedeniyle vekil edeni adına kayıtlı olan 127 ada 9 ve 10 parsel sayılı taşınmazların batısında bulunan ve kadastro çalışmalarında yol olarak paftasında bırakılan taşınmaz bölümünün 9 ve 10 parsellere ilave yoluyla vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, dava konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu, zilyetlik yoluyla kazanılamayacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı köy temsilcisi, dava konusu taşınmazın köy yolu ve köy boşluğu olduğundan köy tüzel kişiliğine ait bulunduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüyle teknik bilirkişinin 10.06.2008 tarihli krokisinde A harfiyle gösterilen 179,93 m2 yüzölçümündeki taşınmaz bölümünün 127 ada 9 parsele ilavesi suretiyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro çalışmaları sırasında paftasında yol olarak bırakılan taşınmazın Türk Medeni Kanununun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükümleri uyarınca açılan tescili isteğine ilişkindir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesi hükmüne göre yol, meydan, köprü gibi yerler paftasında gösterilmek suretiyle kadastro işlemi yapılır. Yol olarak bırakılan bir yerin kazanılabilmesi ve tapuya tescil edilebilmesi için Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre; kamunun ortak kullanımındaki genel yol niteliğinde olmaması ve paftasında gösterildiği tarihten dava tarihine kadar TMK.nun 713/1. maddesinde belirtilen koşullar altında tasarruf edilmesi gerekir. Komşu parsellere ait kadastro tutanaklarındaki açıklamalara göre; dava konusu taşınmaz 07.03.2007 tarihinde paftasında yol olarak bırakılmış, eldeki dava ise 10.07.2007 tarihinde açılmıştır. Dairemizin uygulamalarına göre; gerek tespit dışı bırakılma ve gerekse paftasında yol olarak gösterilmesi işlemlerinin yapılması tarihinden sonra kabul edilebilir makul bir süre içerisinde davanın açılması halinde böyle bir davaya bakılması, paftasında yol olarak gösterildiği tarihten önceki sürenin hesaba katılması gerekir. Davacının makul bir süre içerisinde dava açtığı kabul edilerek, hüküm kurulmuş olması doğru görülmüş ise de, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Mahkemece, mahallinde yapılan keşifte; iki yerel bilirkişi ve davacının dört liste tanığı dava konusu edilen taşınmazın hiç bir zaman yol olarak kullanılmadığını, davacının bahçe ve evinin önündeki tarlanın bir parçası olduğunu beyan etmişlerse de, davalının beş tanığı ise dava konusu taşınmaz bölümünün umuma ait yaya yolu olduğunu, hep yaya yolu olarak kullanıldığını beyan etmişlerdir. Yerel bilirkişiler ve tanıklar arasındaki çelişki giderilmediği gibi (HUMK. nun m. 265) davalı köy muhtarının beyanında geçen ve davacının taşınmazının sınırını oluşturduğu iddia edilen "duvar temeli" araştırılmamıştır.
Mahkemece yapılacak iş; dava konusu taşınmazın öncesini bilen yerel bilirkişilerin tespiti ile taşınmaz başında yeniden keşif yapılması, yerel bilirkişiler ve taraf tanıklarının HUMK.nun 258. maddesi hükmü uyarınca davetiye ile çağrılarak, aynı kanunun 259. maddesi uyarınca taşınmaz başında dinlenilmeleri, dava konusu taşınmazın öncesi itibariyle niteliği, umuma ait yol olup olmadığı, yol değilse kime ait olduğu, kimden kime, ne şekilde intikal ettiği, davalı köy muhtarının iddia ettiği taş duvar temelinin zeminde bulunup bulunmadığı ve yeri, zeminde mevcutsa bu temelin davacının taşınmazının sınırını oluşturup oluşturmadığı hususlarının etraflıca sorulup belirlenmesi, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HUMK. nun 265. maddesi uyarınca yerel bilirkişi ve tanıkların yüzleştirilerek çelişkinin giderilmesine çalışılması, tenik bilirkişiden Yargıtay denetimine elverişli beyanlarda geçen kavramların ve varlıkların yerleri krokisine işaretli ölçekle ve koordinatlı rapor alınması, ondan sonra oluşacak durum ve tüm dosya kapsamı nazara alınarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; davalı Hazinenin yargılama giderleri ve vekalet ücreti ile sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırıdır. Tescil davalarında Hazine ve ilgili kamu tüzel kişileri TMK. nun 713/3.fıkrası uyarınca yasal hasım durumunda olup, hiçbir şekilde yargılama giderleri ve vekalet ücreti ile sorumlu tutulamazlar. Bu tür davalarda davanın olumlu veya olumsuz sonuçlanması sonuca etkili olmayıp, tüm harç ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, eksik harcın davacıdan alınmasına ve davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar karar verilmesi gerekir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.05.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.