Taraflar arasındaki “yayla sınırının tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mut Asliye Hukuk Mahkemesi"nce davanın reddine dair verilen 15.06.2010 gün ve 2005/294 E., 2010/255 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi"nin 11.04.2011 gün ve 2011/2512 E., 2011/4712 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı Köy vekili, 28.01.2003 tarihli dilekçesi ile 1970 yılında davalı S. Köyünden ayrılarak müstakil bir köy halini almış olduğunu, ancak G. Yaylası içerisinde sınırlarını belirttiği sahanın davacı köyün kadim yaylası olduğunu beyanla yayla sınırlarının tespiti ve davacı köy adına tapuya tescilini istemiştir.
Davalı S.Köyü ve H. Köyü, G. Yaylasında davacının herhangi bir hakkı olmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Davacı ara kararı gereğince Ö.Köyü Muhtarlığı ile T.Köyü, Y. Köyü ve G.Beldesini davaya dahil etmiştir.
Mahkemece, davacı köyün daha önceden davalı S.Köyü"nün bir mahallesi iken 1970 yılında müstakil bir köy haline geldiği, tahsis bulunmadığı, davacı köyün kuruluş tarihine göre kadim yararlanma hakkından söz edilemeyeceği nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı köy vekili temyiz etmiştir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Davacı Köy"ün kadim köy olmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir. Davacı Köy"ün davalı S..Köy"ünden ayrıldığı konusunda çekişme yoktur. Kural olarak her iki köy evvelce bir köy iken ayrılmışlarsa, kadim yayladan yararlanma, eskiden beri ne şekilde ise öylece devam eder. Ancak, dava konusu yaylanın yer aldığı bölgede kadastro çalışmalarının tamamlandığı dosya içerisindeki 24.07.2008 tarihli keşif rapor ve krokisi ile 21.04.2010 tarihli kadastro müdürlüğünün cevabi yazısından anlaşılmakta olup, mahkemece öncelikle çekişmeli taşınmaza ilişkin oluşturulan kadastro parsellerine ait tutanaklar getirtilerek yaylaların kadastro tutanaklarındaki aidiyet durumu araştırılmalıdır. 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi gereğince idari sınırlar veya kadastro çalışma alanı sınırları esas alınamayacağından husumetin yöneltilmesinde kadastro çalışmalarının sonuçlarına göre çekişmeli yaylanın aidiyet durumu esas alınmalıdır. Kadastro tutanaklarında belirlenecek köylere de usulüne uygun dava yöneltildikten sonra tarafların gösterdiği deliller toplanarak yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda gerekli inceleme ve araştırma yapılarak kadim kullanma ve yararlanma şekli gözönünde tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Belirtilen hususlar üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
Kabule göre de; dahili davalı T..Köyü Muhtarlığı, Y.. Köyü Muhtarlığı ve G..Beldesinin karar başlığında gösterilmemiş olması ve karar tebliğ edilmemiş olması doğru görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yayla sınırının tespiti ve davacı köy adına tapuya tescili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, G..Yaylası"nın müvekkili köye ait olduğunu, bu bölgede yüzyıllardan beri müvekkili köy halkının oturduğunu, köy halkının yaylak evleri, bahçeleri, otlakları ve mezarlarının bulunduğunu belirterek, yayla sınırının tespit edilerek bu kısmın müvekkili köy muhtarlığı adına tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar H..ve S.. köyü tüzel kişilikleri, davaya konu G.yaylasının hangi köyden kaç kişi tarafından kullanılacağının 10.09.1954 tarih ve 57 sayılı idare kurulu kararı ile belirlendiğini, S.. köyünden ayrılan A..köyünün G.. Yaylasından yararlanma hakkının bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Dahili davalılar Y..T..ve Ö.. köyü tüzel kişilikleri ile G.. Belde Belediyesi, duruşmalara girmemiş, cevap vermemişlerdir.
Yerel Mahkemece; dava konusu yaylaya ilişkin tahsis kararının bulunmadığı, davacı köyün daha önceden S..nün bir mahallesi iken, 1970 yılında müstakil bir köy haline geldiği, bu durumda davacı köyün yayladan kadim yararlanma hakkının varlığından söz edilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar; davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire"ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur. Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında çıkan uyuşmazlık; Yerel Mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, evvelce tek köy halinde iken daha sonra ayrılmış olmaları nedeniyle, kadim yayladan yararlanma hakkı, eskiden ne şekilde ise öylece devam etmesi ve çekişmeli yaylanın aidiyet durumunun belirlenmesinin gerekmesine göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca, tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.