11. Hukuk Dairesi 2018/1961 E. , 2019/7515 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 23.01.2018 tarih ve 2014/1773-2018/15 sayılı kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 26.11.2019 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; davalının müvekkili şirkette 01/03/2012 tarihinde pazarlama ve satış biriminde satış temsilcisi olarak çalışmaya başladığını, 01/10/2013 tarihli dilekçesi ile iş aktini tek taraflı olarak feshettiğini ve bir süre sonra rakip firmada aynı pozisyonda çalışmaya başladığını, müvekkili şirketin iştigal konusunun plastik ham maddesini imalat ve satışı olduğunu, satış temsilcilerinin şirketin imal ettiği ürünlerle ilgili plastik sektöründeki firmalar ve müşterilerle iletişime geçerek ziyaretlerde bulunduğunu ve böylece müşteri çevresinde davacının sektördeki pazar payının ve satışlarını korumaya, arttırmaya çalıştığını, davalı ile imzalanan rekabet yasağı sözleşmesinin 3. maddesine aykırı davranıldığı ileri sürerek 20.000.- Euro cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili talep edilmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin imzalamış olduğu iş sözleşmesinin imzalandığında işçinin müşteri çevresinin ve iş sırlarını hakim olamayacağını, tarihsiz sözleşmenin geçerli olmadığını, sadece işçi aleyhine kısıtlayıcı hükümler içerdiği, müvekkilinin hayatını idame ettirebilmek için bildiği işi yapması gerketiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davalının imzalamış olduğu rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin tarihsiz olması, tanık beyanlarında bu sözleşmelerin işe girmeden evvel işverence imzalatıldığı yönündeki beyanları, düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesinde mevcut olan coğrafi alan sınırlamasının işçinin iktisaden mahfına sebep olacak düzeyde geniş bir alanı kapsaması, davalının davacı iş yerinde çalışırken almış olduğu maaş ve bu iş yerinden ayrılma sebebine ilişkin tanık beyanları dikkate alındığında işbu haksız rekabete ilişkin düzenlemelerin 818 sayılı BK"nın 19. 20. ve 161. maddeleri uyarınca batıl olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, rekabet yasağı sözleşmesine aykırılığa dayalı cezai şartın tahsili istemine ilişkin olup mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
6101 sayılı TBK"nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 4. maddesi, Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da, Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır hükmünü haiz olup, her ne kadar taraflar arasındaki rekabet yasağı hükmünü içeren iş akdi 01.03.2012 başlangıç tarihli olsa da, sözleşmede ve rekabet yasağı sözleşmesinde iş akdinin sona ermesinden sonrası için rekabet yasağının düzenlenmiş olması nedeniyle, iş akdinin sona erdiği 01.10.2013 tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK"nın rekabet yasağı sözleşmesine ilişkin 444 ve devamı maddelerinin tatbik edilmesi gerekmektedir.
6098 sayılı TBK"nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.
Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterlidir. Yani, rekabet yasağı kaydı karşısında, işverenin somut bir zarara uğraması gerekmemekte olup, işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması aranmaktadır. 6098 sayılı TBK’nın 445/2 fıkrasına göre de “Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” Bu hükümden ve konuya ilişkin diğer hükümlerden de anlaşılacağı üzere, 6098 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile 818 sayılı Kanundan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı ve süresi bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur.
Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, davacı tarafça dosya kapsamına ibraz edilen deliller değerlendirilerek rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığı değerlendirilmeli ve şayet geçerli olduğuna kanaat getirildiği takdirde, davalının davacı şirket zararına yol açacak şekilde rekabet yasağına aykırı faaliyette bulunup bulunmadığının tespiti ve 6098 sayılı TBK"nun 445/2. maddesi değerlendirilerek sonuca varılması gerekirken, mahkemece 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümleri esas alınarak sözleşmenin batıl olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıdaki (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA; (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 26/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.