Esas No: 2012/10-1478
Karar No: 2013/788
Karar Tarihi: 29.05.2013
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/10-1478 Esas 2013/788 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Aydın 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 10/04/2012
NUMARASI : 2012/74-2012/163
Taraflar arasındaki “sigortalılık süresinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın 1. İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 20.09.2011 gün ve 2011/529 E., 2011/494 K. sayılı kararın incelenmesi davalı SGK vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi"nin 27.12.2011 gün ve 2011/16547 E., 2011/20327 K. sayılı ilamı ile;
“…Davacı, ürün tesliminde yapılan prim kesintisi nedeniyle ilk kesintiyi takip eden aybaşından başlayarak, Kurum’a kayıt ve tescilinin yapıldığı 01.06.2004 tarihine kadar Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitini istemiş; Mahkemece, davacının, 01.05.1995 – 01.06.2004 (tescil) tarihi arası dönemde sigortalı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun 5. maddesinde sigortalıların hak ve yükümlüklerinin Kuruma tescilden itibaren başlayacağı öngörülmüş olup, aynı yasanın 36. maddesi ile ürün tesliminde tevkifat yoluyla prim kesilmiş ise, tevkifatın yapıldığı dönemden başlayarak tarımsal faaliyetin bulunduğu dönemlerin tespiti olanaklı bulunmaktadır.
Karacasu Ziraat Odasına 01.08.2001 tarihinden itibaren kayıtlı olan davacıdan, uyuşmazlık konusu dönemlerde 07.04.1995 ve 19.03.2004 tarihlerinde teslim ettiği ürün bedellerinden prim kesintisi yapıldığı, davacının 2000 yılındaki ürün tesliminden prim kesintisi yapılmadığı görülmüş olup; prim kesintisinin yapılmadığı 1996 yılı ila oda kaydının başladığı 01.08.2001 tarihi arası döneme ilişkin olarak 2926 sayılı Yasanın 2,3 vd. maddelerinde aranan yasal unsurların tespiti amacıyla, davacının, emsal faaliyetinin devam edip-etmediği yönünde, tapu kayıtları ile çiftçilik belgesinin bulunup bulunmadığı, başkasına ait arazide tarım yaptığının iddia edilmesi durumunda kira sözleşmeleri, banka veya kooperatiften çiftçilik kredisi kullanıp kullanmadığı, tarım müdürlüğünden tarımsal gelir desteğinden yararlanıp yararlanmadığı, hangi ürünleri ektiği ve elde ettiği ürünleri nasıl değerlendirdiği, başkaca tarımsal kuruluşlara kayıtlı olup-olmadığı vb. gereğince araştırılıp, sonucuna göre karar verilmelidir. Davacının, 1996 – 1999 yılları arası dönemde sigortalı sayılmayı gerektirecek şekilde tarımsal faaliyetinin bulunmadığının anlaşılması durumunda ise, 1995 yılındaki sigortalılığının 31.12.1995 tarihinde sona ereceği, sigortalılığın yeniden başlaması için tescil istemiyle Kurum’a başvuru veya tescil iradesi yerine geçecek prim ödemesi veyahut da, prim kesintisinin bulunması gerektiği gözetildiğinde, kesinti yapılmaksızın sadece ürün teslimi nedeniyle 2000 yılına sigortalılık verilemeyeceği hususu gözetilmelidir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda yargılama yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2926 sayılı Kanuna tabi tarım Bağ- Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının ürün bedelinden yapılan tevkifatlar nedeniyle ilk tevkifatı takip eden aybaşından itibaren dava tarihine kadar olan dönemde, 2926 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini ve 6111 sayılı Kanundan yararlandırılmasını istemiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle, 2926 sayılı Kanun uyarınca aile reisi olmayan kadınların 02.08.2003 tarihinden önce tevkifata dayalı olarak tescillerinin mümkün olmadığını ve 2926 sayılı Kanunun geriye dönük tespite imkan tanımadığını, 6111 sayılı Kanunun yürürlük tarihinde kesinleşmiş prim borcu bulunmayan davacının anılan Kanundan yararlanma hakkı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, davacının teslim etmiş olduğu ürün bedellerinden yapılan tevkifat nedeniyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı SGK vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş, mahkemece davacının tarımsal faaliyetinin kanıtlandığı belirtilerek ve önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnilmiştir.
Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, 2926 sayılı Kanunun 2. maddesinin “22 yaşını doldurmuş aile reisi kadınlar sigortalı sayılırlar” hükmü, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunun 48. maddesi ile değişikliğe uğramış ve “aile reisi” olma koşulu yasa metninden çıkarılmıştır. Sosyal güvenlik hakkı kamu düzeni ile ilgili olduğundan sigortalılar lehine düzenlenen bu yeni kuralın eski olaylara da uygulanması gereklidir. Yeni düzenlemeye göre, aile reisi olma şartı yürürlükten kalktığından ve sigortalının lehine olan bu yeni şeklin eski olaylara da uygulanması gerektiğinden Yerel Mahkemenin davacının sigortalılığı yönünden aile reisi olması gerekmediğine ilişkin kabulü isabetli olup, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında bu hususta bir uyuşmazlık bulunmamaktadır (Hukuk Genel Kurulu 18.05.2011 gün 2011/10-230 E. 2011/319 K. sayılı ilamı).
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının prim tevkifatı olmayan yıllar yönünden, tarımsal faaliyette bulunduğunun kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi delaletiyle mülga 2926 sayılı Kanunun 2, 3, 5, 9 ve 10. maddeleridir.
2926 sayılı Kanunun 2. maddesinde, kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın, 3. maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyette bulunanların tarım Bağ-Kur sigortalısı sayılacakları belirtilmiştir.
Anılan Kanunun 3. maddesinin (b) bendinde "Tarımsal faaliyette bulunanlar; kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim, dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanlar veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar" olarak tanımlanmış, 5. maddesinde, sigortalı olmanın zorunlu olduğu, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Resen tescil başlığını taşıyan 9. maddeye göre, bu yasa kapsamında sigortalı sayılanların, sigortalılıklarının başladığı tarihten itibaren 3 ay içinde Kurum’a kayıt ve tescilini yaptırmayanların tescil işlemlerinin Kurumca re’sen yapılması gerekmektedir.
Anılan Kanunun 10. maddesinde ise, kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin T. Şeker Fabrikaları A.Ş. ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı kabul edilmiştir.
Diğer yandan, 2926 sayılı Kanunun 36. maddesi kapsamında, Kurumun prim alacaklarını Bakanlar Kurulu Kararı ile ürün bedellerinden tevkifat suretiyle tahsil etmesi mümkündür.
Bu bağlamda, 2. madde kapsamına girenlerin prim borçlarının 36. madde kapsamında ürün bedellerinden tevkifat suretiyle kesilerek, Bağ-Kur’a ödenmesi halinde, kayıt ve tescil için Kuruma başvuru olmasa dahi bahse konu biçimde prim ödenmesi suretiyle sigortalı olarak kayıt ve tescil konusundaki iradenin ortaya koyulduğunun kabulü ile tarım Bağ-Kur sigortalılığının prim tevkifatını takip eden aybaşından itibaren başlatılması zorunludur.
Öte yandan, Kurumun iş bu prim ödemesine rağmen, sigortalıyı re’sen kayıt ve tescil etmemesi kanunun kendisine yüklediği re’sen tescil mükellefiyetine de aykırılık teşkil etmektedir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, tarım Bağ-Kur sigortalılığının yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Kanunda, bildirimsiz kalan sigortalılar için 506 sayılı Kanunun 79 ve 5510 sayılı Kanunun 86. maddesinde öngörülen "hizmet tespiti" davasına paralel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Anılan yasal düzenlemelerde 2926 sayılı Kanun ile sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacağının hükme bağlanmış olması karşısında, kayıt ve tescil ya da tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı bulunmaması halinde “tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti” de söz konusu olamayacağı; kayıt ve tescil ya da tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı öncesine isabet eden dönemler yönünden, sadece tarımsal faaliyete dayalı olarak "tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti" de söz konusu olamayacaktır.
Ne var ki, 2. madde kapsamına girenlerin ürün bedellerinden 36. madde kapsamında yapılan prim tevkifatlarının Bağ-Kur’a ödenmesi halinde, kayıt ve tescil için Kurum"a başvuru olmasa dahi bahse konu biçimde prim ödenmesi suretiyle sigortalı olarak kayıt ve tescil konusundaki iradenin ortaya konulduğunun kabulü ile prim tevkifatını takip eden aybaşından itibaren, tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak tescili zorunlu olmakla birlikte, prim tevkifatı veya ürün teslimi olmayan yıllar yönünden, 2926 sayılı Kanun uyarınca tarım Bağ-Kur sigortalılığı için 3. maddede belirtilen tarımsal faaliyetin kesintisiz sürdürüldüğünün yöntemince kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Tarımsal faaliyetin kesintisiz olarak devam ettiği hususunun kanıtlanması yönünden, 2926 sayılı Kanunun 10. maddesinde yer alan kurum veya kuruluş kayıtlarının mevcudiyeti tek başına yeterli olmayıp, bu kayıtların varlığı, fiili olarak tarımsal faaliyette bulunulduğuna dair diğer delillerle birlikte aranmalıdır (Hukuk Genel Kurulu 26.12.2012 gün 2012/10-1144 E. 2012/1429 K. sayılı ilamı).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.05.2011 gün ve 2011/10-230 E. 2011/319 K. sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere; davacının tarımsal faaliyetinin kesintisiz sürüp sürmediğinin tespiti için mahkemece; çekişmeli dönemde davacının nerede oturduğu; Nüfus Müdürlüğü, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ve muhtarlık kayıtları esas alınarak belirlenmeli; dönem içinde Ziraat Bankası, kooperatif veya birlikler aracılığıyla tarımsal amaçlı kredi kullanıp kullanmadığı; 25.04.2006 gün 26149 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca Çiftçi Kayıt Sistemine dahil edilerek doğrudan gelir desteği alıp almadığı ve bu bağlamda davacının hangi ürünleri ekerek bunları nerelere sattığı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun "zirai kazanç, zirai faaliyet, zirai işletme, çiftçi ve mahsulün tarifi" başlıklı 52, "zirai kazançta vergileme" başlıklı 53 ve "vergi tevkifatı" başlıklı 94 vd. maddeleri ile 213 Vergi Usul Kanunu’nun "vergi kesenlerin sorumluluğu" başlıklı 11. maddesi kapsamında zirai kazançlarından dolayı vergi ödeyip ödemedikleri araştırılmalıdır.
Yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun konu ile ilgili 08.12.2010 gün ve 2010/10-580 E. 2010/647 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere tevkifat yapma ve kurum hesaplarına aktarma yükümü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 94/11. maddesinde öngörülen çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden, gelir vergisine mahsuben tevkifat yapma yükümüne paralel olarak getirilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı kapsamındaki gerçek ve tüzel kişiler, tarımsal faaliyette bulunan bu kişilerden satın aldıkları ürün bedellerinden tevkifat yapmakla yükümlüdürler. Tevkifat suretiyle vergilendirilen çiftçiler, yaptıkları satış ve hizmetleri dolayısıyla müstahsil makbuzu almak ve saklamak zorundadırlar.
Tarımsal faaliyeti kapsamında ilaç, gübre ve sulama parası ödenip ödenmediği, varsa bunların fatura ve belgelerinin nelerden ibaret olduğu, ziraat odası, kooperatif veya birliklere üyeliği varsa üyelik kaydı yanında bu kuruluşlara düzenli bir şekilde aidat ödenip ödenmediği araştırılmalı, tarımsal faaliyete elverişli tapulu taşınmazının bulunup bulunmadığı, tarımsal faaliyetin taşınmaz kiralanması yoluyla gerçekleştirildiğinin savunulması halinde; taşınmazların, kimden hangi yıllar için kiralandığı, kiracının; kiralama yoluyla faaliyetini yürütmeye elverişli alet ve edavatının bulunup bulunmadığı araştırılmalı; traktörünün bulunduğunun ileri sürülmesi halinde, traktörün hangi tarihte satın alınıp ilgilisi adına trafiğe tescil edildiğini gösteren fatura ve trafik tescil belgesi celp edilmeli; hayvan yetiştiriciliği yapıldığının ileri sürüldüğü hallerde, Hukuk Genel Kurulu’nun 01.06.2011 gün ve 2011/10-306 E. 2011/365 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere 16.05.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu"nun 22. maddesi kapsamında hayvanlarına ilişkin menşe şehadetnamesinin bulunup bulunmadığı tespit edilerek, büyük ve küçükbaş hayvanlarına ilişkin istatistik bilgileri ve bu hayvanlara ilişkin yapılması zorunlu bulunan periyodik aşılara ilişkin bilgiler İlçe Tarım Müdürlüklerinden sorulmalı, köy muhtarı ve ihtiyar heyeti üyeleri gibi tarımsal faaliyetin varlığını yakından bilebilecek durumdaki tanıklar dinlenilerek, sigortalılığın doğumuna neden olacak netelikteki tarımsal faaliyetin varlığı hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulduktan sonra, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Öte yandan, 2926 sayılı Kanunun 6. maddesinde tarım sigortalılığını sona erdiren nedenlere yer verilmiştir. Buna göre; sigortalılık niteliğini yitirenlerin tarım sigortalılığının yeniden başlaması için tescil veya tescil yerine geçen iradi prim ödemesi ya da prim tevkifatı yapılması gerekmekte olup; belirtilen durumlar dışında, kendiliğinden Kanun kapsamına alınmayacakları, Tarım Bağ-Kur sigortalılığın, bir diğer sosyal güvenlik kuruluşu kapsamından çıkmaları ile yeniden başlayıp devam etmeyeceği de dikkate alınmalıdır (Hukuk Genel Kurulu’nun 14.02.2007 gün ve 2007/21-73 E. 2007/71 K.; 03.10.2007 gün ve 2007/10-658 E. 2007/718 K. sayılı ilamları).
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olayın incelenmesinde, davacının 1995, 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında teslim etmiş olduğu ürün bedellerinden prim tevkifatı yapıldığı, 08.04.1994 tarihinde başlayan sulama kooperatifi kaydının ve 01.08.2001 tarihinde başlayan ziraat odası kaydının halen devam ettiği anlaşılmaktadır.
Buna göre, davacının prim tevkifatları ile tescil iradesini ortaya koyması ve Kurumun re’sen tescil yükümünü ihlal etmesi karşısında, davacının ilk prim tevkifatını takip eden aybaşından itibaren 2926 sayılı Kanuna tabi tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescili ile prim tevkifatı bulunan yıllar yönünden, 2926 sayılı Kanuna tabi tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ne var ki, kooperatif kaydının tek başına tarımsal faaliyeti kanıtlamaya yeterli olmadığı hususu da gözetilerek, davacının prim tevkifatı veya ürün teslimi bulunmayan 01.01.1996 ile bozma ilamının kapsamı uyarınca 01.08.2001 tarihi arasındaki döneme ilişkin olarak, tarımsal faaliyetinin devam edip etmediği hususunda yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir.
Hukuk Genel Kurulu"nda yapılan görüşmeler sırasında, bazı üyeler tarafından somut uyuşmazlık yönünden mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olduğu görüşü dile getirilmiş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul görmemiştir.
O halde, mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 29.05.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.