9. Ceza Dairesi 2013/13418 E. , 2014/6064 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : İftira
Hüküm : TCK"nın 267/1-2, 53, 58. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
İftira suçunun tek bir fiil ile birden fazla mağdura karşı işlendiğinin anlaşılması karşısında sanık hakkında tayin olunan cezanın TCK"nın 43/2. maddesi uyarınca arttırılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 14.05.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
Sayın çoğunluk ile aramızdaki hukuki uyuşmazlık iftira suçunu işleyen sanık hakkında suçun maddi eser ve delillerini uydurduğundan dolayı cezasında TCK"nın 267. maddesinin 2. fıkrası uygulanarak arttırım yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.
Somut olayda sanık, 01.11.2010 tarihinde Kaş Cezaevinde bulunduğu sırada koğuşundaki diğer mahkumların kendisine tecavüz ettikleri ve infaz koruma memurlarının mahkumlardan rüşvet aldıkları için bu duruma ses çıkarmadıklarına dair Adalet Bakanlığına gönderdiği şikayet dilekçesi ile ilgili Kaş Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sırasında 20.02.2012 tarihinde Manisa Başsavcılığına verdiği ifadede; Elmalı Cezaevinde iken koğuştaki kalan dosyamız katılanı bazı mahkumların kendisine tecavüz ettiklerini, bu kişilerin kollarını jiletle kestiklerini, görevlilerin durumu gördükleri halde ses çıkarmadıklarını, bununla ilgili raporlarının alındığını iddia etmiş, sanık hakkında iftira suçundan açılan kamu davasında TCK"nın 267/1-2. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir. Sanık 13.04.2011 tarihli Sağlık Kurulu raporuna göre sınır düzeyde zeka kapasitesine sahip, tanık anlatımlarına göre saf ve psikolojik sorunları olan bir kişidir. Zaten şikayete konu kolundan jiletle yaralanması olayı da bunalıma girdiği için kendi kendisini yaralayarak zarar vermesi şeklinde koğuştakilerin huzurunda gerçekleşmiştir. Elmalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 08.05.2012 tarihli yazısına göre "16.08.2011 tarihinde tutulan tutanakta hükümlü ..."ın jiletle sağ kolunu keserek kendisine zarar verdiği ve savunmasında da maddi sıkıntıları olduğunu, bunalıma girdiğini ziyaretçisinin gelmediğini ve kendisine zarar verdiğini beyan ettiği, 25.10.2011 tarihinde tutulan tutanakta ise hükümlünün sol kolunu keserek kendisine zarar verdiği" belirtilmektedir. iddianamede ise "şüphelinin cinsel istismar iddialarının iftira niteliğinde bulunduğu, şüpheliye aylarca tecavüz edilmesinin fiilen mümkün olmadığı, kolunu jiletle kendi kendisine kestiğinin apaçık ortada olduğu, mağdurların atılı suçları kesin olarak işlemedikleri tespit edilerek takipsizlik kararları verildiği" iddiasıyla dava açılmış, yerel mahkeme tarafından ise aynı gerekçelerle sanık cezalandırılmış ve "sanıkça rapor aldırıldığı bildirilerek suçun fiilin maddi eser ve delillerinin uydurularak işlendiği anlaşılmakla sanığın cezasında TCK"nın 267/2. maddesi gereğince arttırım yapılmasına karar verilmiştir." denilerek suçun maddi eser ve delil uydurularak işlendiği kabul edilmiştir. Bu cümleden yerel mahkemenin sanığın iftiraya konu iddiada bulunurken iddialarına ilişkin raporlarının olduğunu ileri sürmesinin suçun fiilin maddi eser ve delilerini uydurması olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Oysa sanığın Elmalı cezaevinde kendisine tecavüz edildiği iddialarıyla ilgili bir adli rapor dosyada mevcut değildir. Böyle bir rapor hiç aldırılmamış olup, fiili livata bulgusunun tespit edilmediğine dair adli rapor iddianamedeki suç tarihi olan 20.02.2012 tarihinden daha önce Kaş Cezaevinde tecavüz edildiğine ilişkin iddiaları hakkında aldırılan 02.01.2010 tarihli rapordur. Kasten yaralama iddiası ile ilgili ise 17.08.2011 ve 26.10.2011 tarihli raporlar dosya için de mevcut olup bu iki yaralamadan hangisinin mağdurlar tarafından gerçekleştirildiğini iddia ettiği dahi sanığa sorulup açıklattırılmamıştır. Burada dikkat edilmesi gereken husus yerel mahkemenin sanığın kendisine tecavüz edildiği iddiası ile herhangi bir adli rapor alarak araştırılma yapılmadığı halde - ki bu bir nevi eksik araştırma olarak kabul edilebilir - sanığın bu iddiasına ilişkin rapor olduğuna dair beyanını fiilin maddi eser ve delillerini uydurma olarak kabul etmesidir.
Maddi eser ve delil uydurarak iftira suçunun işlenmesinde fail, soyut olarak bir suç isnadında bulunmamakta, isnat ettiği hukuka aykırı fiilin inandırıcı olabilmesi için sahte olarak delillerini de hazırlamaktadır. Uydurma, gerçek dışı, yalan, sahte, asılsız ve düzme anlamındadır. Uydurma daha önceden var olan bir delil veya emarenin isnat edilen fiilin doğru olduğunu ispatlamak amacıyla delil olarak sunulması değil, bizzat iftira teşkil eden hukuka aykırı fiilin inandırıcı olması için bu fiilinin ispatına yarayacak maddi eser veya delilin gerçek dışı, yalan, sahte, asılsız ve düzmece olarak oluşturulmasıdır. Fail önce bir kimse veya kimselere hukuka aykırı fiil isnat etmeye karar vermeli, bu iddiasını ispatlamaya yarayacak delilleri veya emareyi üretmeli, daha sonra ise ihbar ve şikayette bulunmalıdır. O nedenle var olan bir delil veya emarenin şikayet dilekçesi veya ihbarla bildirilmesi halinde suçun bu nitelikli unsuru gerçekleşmez. Aksi takdirde hukuka aykırı fiil isnat edilirken iddiayı ispatlamak için gösterilen her delil suçun maddi eser ve delillerini uydurma olarak kabul edilir ki kanun koyucunun muradı bu değildir. Burada sahte delil üreterek gerçeğin ortaya çıkmasını zorlaştıran davranış daha fazla cezalandırılmaktadır. Ayrıca herkes tarafından gerçek olmadığı kesin olarak bilinen hususlarda suçun bu nitelikli halinin uygulanması mümkün değildir. Çünkü böyle durumlarda maddi gerçeğin ortaya çıkmasında bir zorluk bulunmamaktadır. Mutlaka gerçek anlaşılacak, mağdurun iftiraya uğradığı tespit edilecektir. Özellikle kamu görevlilerinin huzurunda gerçekleşen olaylara ilişkin gerçeğe aykırı isnatlarda durum böyledir. Dairemiz benzer bir kararda kavga olduğu ihbarı üzerine olay yerine gelen Jandarma görevlilerinin huzurunda eliyle pencere camına vurarak kendisini yaralayan sonra da mağdurların elini bıçakla yaraladığını iddia eden sanık hakkında TCK"nın 267. maddesinin 2. fıkrasının uygulanamayacağı gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünü bozmuştur.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde sanığın isnat ettiği hukuka aykırı fiilin - cinsel istismar ve kasten yaralamanın - ispatı için raporlarının olduğunu iddia etmesi başka bir deyişle isnat edilen eylemin ispatı için delil göstermesi, suçun maddi eser ve delilini uydurma kabul edilemeyeceğinden, bu eser ve delilin iftira suçunu oluşturan gerçek olmayan fiilin isnadından önce düzmece olarak oluşturulduktan sonra isnatta bulunulması gerektiğinden, bu bağlamda cinsel istismar iddiası için sanığın iddiasının inandırıcı olması için örneğin vücuduna bir cisim soktuktan sonra isnatta bulunması gerekirken, somut olayda bu iddia hakkında soruşturma ve kovuşturma makamlarınca bir adli rapor bile aldırılmadığından, önceki aldırılan rapor zaten bu iddiayı doğrulamadığından, kasten yaralama iddiası hakkında ise sanığın kendi kendisini yaralaması hukuka aykırı fiil isnadından önce gerçekleşmiş ise de tutulan tutanaklarda ve sanığın alınan beyanında sanığın kendi kendisini bunalıma girerek yaraladığı açıkça anlaşıldığından ve iddianame mahkeme gerekçelerinde bu durum kabul edildiğinden, sanık hakkında TCK"nın 267. maddesinin 2. fıkrasının uygulanamayacağı kanaatindeyim. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun hükmün onanmasına ilişkin görüşlerine, hükmün TCK"nın 267. maddesinin 2. fıkrasının şartlarının oluşmadığı halde uygulanarak sanığa fazla ceza tayini nedeniyle bozulması gerektiği düşüncesiyle karşıyım. 14.05.2014