11. Hukuk Dairesi 2019/345 E. , 2019/7481 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 30/11/2017 tarih ve 2017/65 E.- 2017/545 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi"nce verilen 04/10/2018 tarih ve 2018/328 E.- 2018/1002 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirketin 2013/97253 sayılı "Variclose" ibareli tanınmış markanın sahibi olduğunu, davalının, bu marka ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “VARICLOSE” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TPMK’ya başvuruda bulunduğunu, 2016/22032 kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itirazın yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkili şirketin uzun yıllarda sektörde faaliyet göstermekte olduğunu, müvekkili şirketin ortağı ve eski yönetim kurulu başkanı olan başvuru sahibi şirketin kurucusunun “Variclose” markalarının müvekkili firmaya ait olduğunu bilmemesinin mümkün olmadığını, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli bir başvurunun en somut örneklerinden olup aksi yöndeki YİDK kararının iptalinin gerektiğini ileri sürerek 2016-M-12465 sayılı YİDK kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkiline ait marka başvurusu ile davacı tarafa ait mesnet markanın birbirlerine benzemediğini, farklı mal ve hizmetleri kapsamaları nedeni ile karıştırılma ihtimallerinin de bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, dava konusu marka için, 09. sınıfta tescil başvurusunda bulunulduğu, ancak davacı vekili tarafından yapılan itiraz neticesinde TPMK YİDK tarafından 09. sınıfta yer alan bir kısım mal ve hizmet sınıflarının tescil kapsamından çıkarıldığı, 09. sınıfta geri kalan mal ve hizmetlerin tesciline karar verildiği, davaya konu marka ile davacının tescilli markası arasında, mevcut tescilli sınıflar açısından benzerlik bulunmadığı, fonetik ve görsel olarak bir bütün halinde değerlendirildiğinde, davacı markasının tescilli haliyle kullanılması halinde fonetik ve görsel olarak dava konusu marka işaretinden uzaklaşacağı ve benzerlik ve iltibas ihtimalinin bulunmadığı, bu çerçevede taraf markalarının 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzer olmadığı, davalı şirketin başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut verilerin dosya kapsamında bulunmadığı, davalı şirketin söz konusu markayı markanın kullanış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, üçüncü kişileri veya davacıyı baskı altında tutma, şantaj yapma veya engelleme amacının gütmediği, bu çerçevede de kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olayın da söz konusu olmaması nedeniyle, davacı şirketin kötü niyet iddiasının da yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, dava konusu marka başvurusunu gerçekleştiren şirketin kurucu ortağının, davacı şirketin de bir süre ortağı bulunan ... isimli kişi olduğu, davalı şirketin bu nedenle dava konusu ibareden haberdar olduğu, yani tescilli davacı markasından haberdar olmadığının söylenemeyeceği, davalı şirketin, davacı markasının çok benzerinin tescili için yaptığı başvuru ile imaj transferini amaçladığı, Türkçe olmayan özgün ve orijinal bir kelimenin davalı tarafından tesadüfen seçildiğinin de düşünülemeyeceği, tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde davalı şirketin marka başvurusunun kötü niyetli olduğu, bu nedenle davalı şirketin marka başvurusunun kötü niyetli olarak yapıldığı gözetilerek başvuruya karşı yapılan itirazın reddine ilişkin YİDK kararının iptaline ve yine davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğinden ilk derece mahkemesince yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK"nın 353/1-b-2. maddesi gereğince Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 30/11/2017 tarih ve 2017/65 E. - 2017/545 K. sayılı kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile TPMK YİDK"nın 2016-M-12465 sayılı kararının iptaline, davalı şirket adına tescil edilen 2016/22032 sayılı "Variclose" ibareli markanın tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı Kurum vekili ve davalı Şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava, davalı Kurum YİDK kararının iptali ve davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın istinaf edilmesi üzerine inceleme yapan Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, karar tarihinden sonra davacı vekili tarafından UYAP üzerinden 12.11.2019 tarihli dilekçe ile davadan feragat edildiği bildirilmiştir. Dava konusu uyuşmazlık, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri nitelikte olup, davadan feragat, hüküm kesinleşinceye kadar yapılabileceği ve karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı gibi, yapıldığı anda kesin hükmün sonuçlarını doğuracağından, davacı vekilinin davadan feragata ilişkin dilekçesinin, vekaletnamesinde bu hususta özel yetki bulunduğu da gözetildiğinde, HMK’nın 307 vd. maddeleri uyarınca sonuç doğurucu nitelikte olduğu anlaşılmış, Yargıtay İBK’nın 11.04.1940 gün ve 70 sayılı ve HGK’nın 21.11.1981 gün ve 1981/2-551 sayılı kararları uyarınca, davadan feragate ilişkin bir hüküm verilmesini teminen Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden davalılara iadesine, 25/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.