11. Hukuk Dairesi 2019/651 E. , 2019/7442 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Ankara 9. Tüketici Mahkemesince verilen 23/01/2018 tarih ve 2016/1559-2018/49 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işletmeye ait trenden inmek isterken trenin kapıları kapatılmaksızın aniden harekete geçmesi sebebiyle dengesini kaybederek tren ile peron arasında bulunan boşluğa düştüğünü ve sol bacağının trenin 46 ton ağırlığındaki demir tekerlekleri altında kalması sonucunda maluliyete uğradığını, müvekkilinin yaşadığı maluliyet nedeniyle büyük bir psikolojik travmaya uğradığını ileri sürerek, 1.000.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, talebin zamanaşımına uğradığını, kaza tamamıyla davalının kusurundan kaynaklandığından müvekkiline atfı kabil bir kusur bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı yanca zamanaşımı def"inde bulunulmuşsa da taraflar arasında TTK 850. maddesi kapsamında taşıma sözleşmesi bulunduğu, ayni yasanın 855/1 maddesi gereğince, yolcunun bir kaza sonucu ölmesi veya bedensel bütünlüğünü zedeleyen bir zarara uğraması hallerinde zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu, davanın açıldığı tarih itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı, taraflar arasında görülmüş ve kesinleşmiş olan davalarda alınan bilirkişi raporlarıyla, olayın meydana gelmesinde davacının %70 davalı idarenin %30 oranında kusurlu olduğunun ve olay nedeniyle davacının %51 oranında maluliyete uğradığının tespit edildiği, davacının kusurunun idareye nazaran yüksek olduğu ancak idarenin yolcu taşımacılığı nedeniyle oluşabilecek zararın ağır olabileceğinin düşünülmesi, kendine düşen dikkat ve özeni göstermesi gerektiği, dava konusu kazada trene biniş ve iniş mesafesinin gereğinden fazla olmasının bu olayın meydana gelmesine neden teşkil ettiği, davacının sol bacağını kaybettiği, bu olayın davacının hayat kalitesini düşürdüğü, olayda sonra davacının 24/03/2010 tarihinde eşinden boşandığı, bir bacağının kaybetmiş olmanın kişinin tüm hayatını değiştirdiği gibi bu olayın davacıya çok büyük acı ve ızdırap vereceği, olay tarihinde 44 yaşında olan davacının bundan sonraki hayatının tamamen değişeceği ve başkalarına bağımlı hale geldiği bu nedenle manevi tazminat koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 200.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Dava, demir yolu taşımasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece, yazılı gerekçelerle, davacı yararına 200.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Davacının, davalı şirket tarafından işletilen trende yolcu olarak bulunmaktayken 25.04.2008 tarihinde gerçekleşen kaza sonucunda yaralanarak %51 oranında maluliyete uğradığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasında maluliyetten kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkin dava daha önceden görülmüş ve kesinleşmiştir. Kesinleşen davada alınan kusur raporuyla, kazanın gerçekleşmesinde, davacının %70, davalının ise %30 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Kazanın gerçekleştiği tarih itibariyle somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın “Manevi Tazminat” başlığını taşıyan 47. maddesi, “ Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” hükmünü haizdir. (6098 sayılı TBK’nın 56. maddesi) Karşı tarafın kusurlu hareketi sebebiyle cismani zarara uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır. (HGK’nın 02.05.2019 gün, 2017/11-44 Esas-2019/508 Karar sayılı ilamı) Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, mahkemece davacı yararına hükmedilen 200.000,00 TL manevi tazminatın olayın gerçekleştiği tarih, tarafların kusur durumu ve maluliyet oranına göre adalete muvafık olmadığı ve fahiş nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, mahkemece, somut olayın özellikleri gözetilerek, davacı yararına uygun bir miktara manevi tazminat olarak hükmedilmesi gerekirken fahiş miktarda manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 25/11/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY
Somut olayın özellikleri, olayın oluş biçimi ve kusur durumu gözetildiğinde mahkemece hükmedilen manevi tazminat tutarı uygun olduğundan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.
23/12/2019 G/D