10. Hukuk Dairesi 2019/5123 E. , 2020/7973 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi
Asıl ve birleşen davalar, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı kurum ile davalı ... İşletmeleri Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince davacı kurum ile davalı ... İşletmeleri Genel Müdürlüğü vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı kurum ile davalı ... İşletmeleri Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Asıl ve birleşen davalar, 21.04.2012 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle kazalıya bağlanan gelirden oluşan kurum zararının 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca tahsili talebidir.
II-CEVAP
Davalı ... A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; sözleşme gereği ... Genel Müdürlüğü"ne hizmet sunduğunu, derdest dava ile aynı nitelikteki davalarda ... yönünden davanın usul ve esas yönünden reddine karar verildiğini, ... Genel Müdürlüğüne davanın ihbarına karar verilmesini talep ettiklerini belirterek davanın husumet yönünden reddini istemiştir.
Birleşen davanın davalısı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı, husumet ve derdestlik itirazında bulunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
"I)Mahkememizin 2015/192 esas sayılı dosyası yönünden davalı ... Aş hakkında açılan davanın REDDİNE,
a)Davalı vekille temsil edildiğinden karar tarihindeki AAÜT gereğince 1.980,00.-TL red maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
II)Bakırköy 3. İŞ Mahkemesinin 2016/415-391 E-K sayılı birleşen dosyası yönünden davanın KABULÜ ile,
5.000,00 TL peşin sermaye değeri için onay tarihi olan 23/03/2015 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı ... den alınıp davacı tarafa verilmesine," karar verilmiştir.
B-BAM KARARI
"1-Davacı Kurumun ve birleşen davanın davalısı ..."nin istinaf istemlerinin reddine" karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı kurum vekili, davalı ... A.Ş."nin de işveren olduğunu, hesap raporunun hatalı düzenlendiğini beyanla davaya konu kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı ... İşletmeleri Genel Müdürlüğü vekili, sorumluluğun ... AŞ."ye ait olduğunu, kusuru olmadığını beyanla davaya konu kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1) Davacı Kurum, 21.04.2012 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle kazalıya bağlanan gelirden oluşan kurum zararının tahsilini talep etmiş olup davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanununun 12. ve 21. maddeleridir.
5510 sayılı Kanun"un iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin sorumluluğunu düzenleyen 21"inci madde hükmü, sigortalıya ya da ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücuan tahsili koşulları düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için, zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Buradan, işverenin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatın kendisine yüklediği, objektif olarak mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığı şeklinde sosyal sigorta riskinin gerçekleşmesi halinde, kusur esasına göre meydana gelen zararlardan Sosyal Güvenlik Kurumu"na karşı rücuan sorumlu olduğu sonucu çıkarılmaktadır.
Olay tarihinde yürürlükte olan 5510 sayılı Kanun"un 12. maddesi hükmüne göre alt işveren, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.
Asıl işveren alt işveren ilişkisinin varlığı için, öncelikle, işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverinin işverenlik sıfatına sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.
İşin belirli bir bölümünde değil de tamamının bir bütün halinde ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise, bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Alt işveren sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise, asıl işverenden istenilen işin, asıl iş, ya da, işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır.
Somut olayda, ... AŞ."nin ihale ile davalı ... Genel Müdürlüğü"nün garaj ve atölyelerindeki araç, aksam ile tesislerinin bakım, tamir ve onarımı işlerini aldığı, kazalı işçinin davalı ... AŞ."nin işçisi olduğu ve klima ustabaşının garajda bulunan arızalı aracın kontrolü işini yaparken aracın arka kısmında bulunan motor pervane kasnağına elini değdirmesi sonucu sağ elinin yaralanması şeklinde meydana gelen iş kazasına ilişkin eldeki rücu dosyasında; Mahkemece davalı ... İşletmeleri Genel Müdürlüğü işveren kabul edilerek %80, kazalı %20 kusurlu bulunarak davalı ... yönünden davanın kabulüne, diğer davalı ... A.Ş."nin ise gerçek işveren olmadığı ve herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle ... yönünden davanın reddine yönelik hüküm tesis edilmiş ise de Mahkeme hükmü eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Mahkemece, davalılar arasındaki iç ilişkinin hukuki niteliği ortaya konulmadan, asıl-alt işveren ilişkisi yeterince irdelenmeden karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulduğu gözetilerek olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden bu çerçevede yeniden uygun bir kusur raporu alınmalı ile varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
2) Eldeki davada, davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanun’un 21. maddesinin ilk fıkrasında, iş kazası, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği belirtilmiş olmakla, anlaşılacağı üzere işverenin rücu alacağından sorumluluğu belirlenirken, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutarın hükme esas alınması gerekmektedir.
Bu tür davalarda gerçek zarar hesabı, tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılmalı, sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmişse bedensel zarar, ölüm halinde destekten yoksun kalma tazminatı hesabı dikkate alınmalıdır. Gerçek zararın belirlenmesinde, zarar ve tazminata doğrudan etkili olan sigortalının net geliri, kalan ömür süresi, iş görebilirlik çağı, iş göremezlik derecesi, kusur ve destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı gibi tüm veriler ortaya konulmalıdır. Gerçek zarar, sigortalının kaza tarihi itibarıyla kalan ömür süresine göre aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Sigortalı veya hak sahiplerinin kalan ömür süreleri yönünden ise, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, ... Üniversitesi ... Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, ... Danışmanlık, ... Üniversitesi ve ... Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen Ulusal Mortalite Tablosu hazırlanarak Sosyal Güvenlik Kurumunca 2012/32 sayılı Genelgeyle ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında uygulamaya konulmuş olup özü itibarıyla varsayımlara dayalı gerçek zarar hesabında gerçeğe en yakın verilerin kullanılması gerektiğinden ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH2010 tablosu kalan ömür sürelerinde esas alınmalıdır.
Sigortalının 60 yaşına kadar aktif dönemde günlük net geliri üzerinden, 60 yaşından sonra kalan ömrü kadar pasif dönemde asgari ücret üzerinden, her yıl için ayrı ayrı hesaplama yapılacağı Yargıtayın yerleşmiş görüşlerindendir. Günlük net gelir saptanarak rapor tarihi itibarıyla bilinen dönemdeki kazanç, var olan verilere göre iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanmaktadır. Bilinmeyen dönemdeki kazanç bakımından ise tazminatların peşin olarak hesaplanmasına karşın gelirlerin taksit taksit elde edilmesi sonucunda tazminata esas gelire artırım ve iskonto uygulanmaktadır. Peşin sermayeden elde edilecek yarar, reel faiz kadar olduğundan şu durumda enflasyon dışlanmak suretiyle değişen ekonomik koşullar ve reel faiz oranları da gözetilerek %10 yerine Kurum ilk peşin sermaye değeri hesaplamalarına paralel olarak %5 oranı uygulanmalıdır.
Meslekte kazanma gücü kaybı oranının (sürekli iş göremezlik derecesinin) %60’ın altında kaldığı durumlarda, emsallerine göre sigortalının daha fazla efor harcamak suretiyle de olsa çalışmasını sürdürüp yaşlılık aylığına hak kazanması olası bulunduğundan, 60 yaş sonrası yönünden pasif dönem zarar hesabı yapılmamalıdır.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, gerçek zararın %10 reel faiz oranı üzerinden hesaplandığı ve sigortalının sürekli iş göremezlik derecesi %60"ın altında kaldığı halde pasif dönem zararının da eklendiği anlaşıldığından; öngörülen ilkeler gereğince yeniden belirlenecek kusur raporuna göre sigortalının gerçek zararı hesaplanmalı, bu miktar, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile karşılaştırılıp davalıların kusur oranına göre sorumluluğu belirlendikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, temyiz eden taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin davacı kurum ile davalı ... İşletmeleri Genel Müdürlüğü"nün istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ... İşletmeleri Genel Müdürlüğü"ne iadesine dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 31.12.2020 gününde karar verildi.