Taraflar arasındaki " Tapu iptali ve tescil " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce tavzihe ilişkin olarak verilen 02.08.2011 gün, 2010/512 E.- 631 K. Sayılı Ek Kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 13.02.2012 gün, 2011/13280 E.- 2012/1277 K. sayılı bozma ilamı ile;
(...Dava, tavzih isteğine ilişkindir. Dosya içeriğinden, daha önce taraflar arasında görülüp kesinleşen muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istekli davanın kabul edildiği ve kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bu defa davacı, önceki davada çekişme konusu edilen taşınmazlardan 3575 sayılı parsel hakkında bir hüküm kurulmadığını ileri sürerek, anılan parselin hükme dâhil edilmek suretiyle tavzihine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, istek kabul edilerek 3575 sayılı parsel de hüküm kapsamına alınmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, hükmün kurulduğu tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK"nun 455 ve takip eden maddelerinde tavzih müessesesi düzenlenmiş ve hükmün mütenakız fıkralar içermesi veya gayrivazıh (açık olmayan) hususları ihtiva etmesi halinde tavzih yoluna başvurulabileceği öngörülmüş; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Yasa"nın 305 ve takip eden maddelerinde de aynı düzenlemeye yer vermiştir.
Değinilen düzenlemeye göre, yasada açıkça belirtilen haller dışında, kararda yer verilmeyen bir hususun hüküm fıkrasına ilave edilmesi suretiyle hükmü değiştirecek nitelikte tavzih kararı verilmesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, tavzih isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir...”
gerekçesi ile bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili; yargılaması sonunda mahkemece verilen 28.12.2010 tarihli kısa kararda, davanın bilirkişi raporu doğrultusunda kabulüne şeklinde hüküm kurduğu halde, gerekçeli kararda 3575 parselde kayıtlı taşınmazla ilgili olarak bir hüküm kurmadığını, bu hususun kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yarattığını belirterek 3575 parsel sayılı taşınmazın 5/80 hissesinin iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; hâkimin karar vermekle dosyadan elini çektiğini, hâkimin kararı açıklayabileceğini ama değiştirmeyeceğini, kararda olmayan bir şey sonradan karara ekleme yapılamayacağını, kesinleşmiş karara karşı böyle bir talepte bulunulmasının hukuki olmadığını belirterek davacı talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, 28.12.2010 tarihli celsede, davacı talebinin bilirkişi raporu doğrultusunda kabulüne karar verildiği, bu hususun gerekçeli kararda tartışılıp açıklandığı halde hüküm kısmında unutulduğu, böylece gerekçe ile hüküm arasında tenakuz oluştuğu gerekçesiyle davacının tavzih talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Davalılar vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle tavzih kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki karardaki gerekçeler tekrarla direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kısa kararda bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne denilmesine karşın, gerekçeli kararın hüküm fıkrasına davaya konu ve bilirkişi raporunda belirtilen taşınmazlardan bir tanesinin yazılmasının unutulmuş olmasının, maddi bir hata olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre, kararda yer verilmeyen bir hususun hüküm fıkrasına ilave edilmesi suretiyle hükmü değiştirecek nitelikte tavzih kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; hükümlerin tavzihi, hükmün müphem olması veya birbirine aykırı (çelişik) fıkralar ihtiva etmesi halinde, hükmün gerçek anlamının meydana çıkarılması için başvurulan bir yoldur.
HMK.m.305(HUMK.m.455)’te; “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.” denilmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi, açık olmayan veya çelişik fıkraları kapsayan hükümlerin açıklanması istenebilir. Yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça, verilen hükmün değiştirilmesi mümkün değildir. Hükümlerin tavzihi de bunun bir istisnası olarak kabul edilemez. Hâkim burada hükmün başka türlü anlaşılmasını önlemek için gerçeği ortaya koymakla ödevlidir.
Tavzih, kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur. Hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir(YHGK.’nun 14.6.1967 gün ve 1967/9–462 E. 300 K.sayılı ilamı).
Tavzih yoluna başvurabilmek için hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek yoktur. Kesinleşmemiş olan kararlar hakkında da, hükmün icrasına (yerine getirilmesine) kadar tavzih istenebilir. Fakat tavzih talebinde bulunulmakla temyiz süresi durmaz. İlamın icraya konmasından sonra da, ilam tamamen icra edilinceye kadar hükmün tavzihinin istenilmesi mümkündür. İcra Müdürünün hükmü yorumlamak (tavzih etmek) yetkisi yoktur. Hüküm ancak onu vermiş olan mahkemece tavzih edilir.
Hâkim, tavzih yolu ile hükümde unutmuş olduğu talepler hakkında karar verip, bunu hükmüne ekleyemez. Bunun gibi, hüküm verirken unutmuş olduğu vekâlet ücreti veya faiz hakkında tavzih yolu ile bir karar verip bunu hükmüne dâhil edemez. Aynı şekilde kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilemez. Bütün bu anlatımlardan çıkan netice; tavzih yolu ile kesinleşmiş olan hüküm sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, cilt 5, Altıncı Baskı şehir 2001 cilt 5, s. 5270 vd.)
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olay irdelendiğinde; yerel mahkemece gerekçeli kararın hüküm fıkrasında yer verilmeyen bir husus, tavzih kararı ile hüküm fıkrasına ilave edilmiştir. Hükmü değiştirecek nitelikte tavzih kararı verilmesi usul ve yasaya uygun değildir.
O halde, Özel Daire bozma kararına uyularak, tavzih isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.